Asmalı bahçe - Önce zamanı silelim

Gencay Coşkun
281

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Asmalı bahçe - Önce zamanı silelim

Kâinatın içinde bir noktaya saplanmışım gibi
Geceler en şuh elbiselerini giymiş peşimde dolanmakta
Yolunda yürümenin yorgunluğunu hissetmek
Etin içinden kurşun geçirmek gibi
Sancısı yüksek geceler
Ömrün en kırılgan cam gibi dakikalarıdır bunlar
Kendinle hesaplaşma
Kendini parçalama arifesinde
Gökteki ayı taşlar gibi
Kendini taşlamak
Yüreğini kanatmak
Hiçbir sebep olmadan mümkün mü sanki

Deli bir dünyanın yarım yamalak insanlarıyız
Çok azımız ter temiz günahsız kirsiz durmuşuz
Sadece beyazı sevenler olarak
Grilikler içinde hep bembeyaz bir cumhuriyet aramışız
Bulduklarımızsa iklimsel yanılgılar olmuş sadece

Her şeyin son günü
Bir güne toplanırsa
Kaybettiklerinin acısı fena vuruyormuş
Yediğin bir yumruksa
Hala ayaktayım demek zordur aslında
Kaşından burnun akan kırmızıları gizleyemezin
Sesin soluğun kesilir
Tek taraflı irade beyanlarında
Etin kesilir hissedersin her miliminde
Her miliminde canın acır söyleyemezsin
Söyleyemezsin yüreğin burkulur
Kurgusal kaçamaklarla savuşturursun
Billura söylenir gibi söylenen cümleleri
Ha kırıldı ha kırılacak

En kıymetli hazinemdi
Küçük soğanlı bahçem
Uyurken asmanın altında
Kadife gibi siyah üzümlere gözüm değerdi
Beyaz tavuğum gelirdi yamacıma tünerdi severdim
Cennet
Yüreğimizde hissettiğimiz en son çocukluğumuzdu belki
Başka kimse kimseler yoktu sanki
Bana sorsalar gerekte yoktu
Büyümek yoruyordu insanı
İstemediği yükleri sırtına vuruyor
Yaşadığına pişman ettiriyordu
Ödül mü bu
Düşünün taşının
Cezadır yaşamak

Mevla’nın yollarında
Bozkırlara uzanamadı sevdam
Tertemiz bir nefeste alamadık mı ne?
Gündüzü esir eden
Susmanın ağır yorgunluğu

Beyazların içinde bir gülücüktü
Hafiften gelip yüreğine dokunup
Baştan sona esir alandı
İlk ders
İçinin kıpırdandığı bir baharın
Erkenden gelmesiydi belki
Zamansızlık kırağı çalardı
Buz kesilirdi ortalık
Tomurcuk dalında gözlerini kapatırdı
Üşürdü sessiz kimsesiz
Düşlerimde bir çocuk ağlardı
Koşardım peşinden yetişemezdim
Ben gibiydi bacağında yara izi bile vardı sanki
Ortalık henüz söndürülmüş yangın yeri kokardı
Tanıdık gelirdi üzülür irkilirdim
Durduk yere aklıma piyangocu gelirdi
Adı gerçekten bu değildi ama insandı
Yanmalara teslim olmamalıydı
Hani Kaderdi
Hani ellerimizle yazar
Kalp ile tasdik olunurdu
Çok zaman düşünüp susmayı isterdim ölümüne

Her şey yamalıydı aslında
İçimizi görmediğimizden belki
Farkına bile varmazdık
İnce detayların haricinde
Bizde eksiktik aslında
Gariptir bir yamada
Kapatamazdı içimizdeki boşlukları
Sığdıramıyorduk her şeyi
Küçücük yüreğimize
Beyinde dolaşır durur tonlarca düşünce

Kâinatın içinde bu noktada
Ne işim vardı
Mevlana’nın sesini duyardım sanki
Yeşillerle dolu ebrular çizerdim gökyüzüne
Mikail kadar olmasa da
Kendi yağmurlarımı da yağdırırdım ara sıra yanaklarıma
Kimselere çaktırmadan bir devri bitirir yeni bir devri açardım
Özlemek kadar beter bir şey yoktu
Özgürlük kadarda güzel bir şey yoktu
Olmadan olmuyordu mübarek

Küçük kadife üzümlü asmamda
Küçük kadife gülüşlü meleğim vardı
Nuru yüzünden okunurdu
Öyle saf öyle temizdi ki
Avuçlarımda bile tutamazdım
Ay karanlık gecelerde
Işık gönderirdi bana
Aldıysa da birkaç gece koynuna
Sabah usulca bıraktı beni yataklarıma tek başıma
Büyümek istemezdim asla
Büyüdükçe melekler bir daha görünmezdi
Büyüdükçe yüklendim
Meleğimi özledim
Beyaza çalarsam melek olur muydum?

Uyku tutmuyor düşünceleri geçirip
Kendimi ikinci bir emre kadar acilen susturmam lazımdı
Bu kadar kelime cümle
Ardı sıra çıkmamalıydı içimden
Gömülmeliydi en içlerime
Yollarımda taze kan izleri
Kokusunu bile hissetmek mümkün
Ölmemeliydi bu sevdanın adamı
Yazar usulca bir köşeye sıkıştırmalıydı onu
Hem ölümde neyin nesiydi
Kim icat etmişti
Yürek tekliğinde titrerdi
Parmaklar çaresiz mesajlara dokunurdu
Gözler dolar boşalırdı

Kahpelik vardı son zamanlarda havalarda
Bir acı genzi yakardı bilerek isteyerek
Nereden çıktı bu çelimsiz fırtına
Tutunamadan savurdu
Olan gene bize oldu

Sıkıldım zamansızlıktan
Bir şeylerin peşine yetişmekten
Bırakın beni
Susayım kendime
Bir daha nefes almayım
Pas geçin bu noktada beni
Birileri doldurur topraklarımı
Tahtamı kavaktan yapın
İlk yağmuru iliklerime kadar hissedeyim
Mahşere kadar sesim duyulmasın isterim

Bıktım bu şehirden
İçimden götürdüklerinden
Hala yüzü kir içinde bir çocuğum inadına
Yaklaştıkça uzaklaşan hikâyeler
Sonu bilinmeyen efsaneler
Gizledim yüreğime

Beyazıt meydanında beklemek
Yüreğin yanarken gizlemek
Avazın çıktığı kadar susmak
Sonbaharın kahverengisinin hikâyesini
Baharın yeşilinde teslim etmek
Zamansızlığın rüzgârı
Dökmeyecekti yapraklarımı
Hırsımı çıkaracak bir coğrafya henüz daha yaratılmadı
Ölümden zerre kadar korkmuyorum
Tünelin sonunda tek başına girilecek köprüde
Omuzlar dik gözler kâinatı yarar gibi bakacak
Yerlerde asırların ayak izleri
Sırası değildi
Sevdanın yenilgisi
Tekrar toparlanmana izin vermez
Teslim alırlar tüm kalelerini
Cehennem denilen Hayatın tüm zebanileri

Tüm yolların sonu
Hep aynı yönde iki farklı yere çıkar
Nerde olursam ordadır her şeyim
Kırmızı tuğlalardan evim
Üzerinden en güzel sevdiğim resimler
Biriken özlemim, hasretim
Geldi mi yoksa meleğim.
Hadi gidelim
En son kaldığımız yerde
Asmalı bahçemizde göz değmesine
Yeniden çizelim hikâyeleri
Önce zamanı silelim

Ölürsem son olmayacağım
Sonsuz olacağım….

Gencay Coşkun
Kayıt Tarihi : 25.4.2006 04:53:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Gencay Coşkun