ortasında rüyanın bir el uyandırdı beni
içimde bir ürperdi kimsin diye soramadım
tuaf bir varlık karanlığına sürükledi
dilim tutulmuş halde takıldım peşine
yürüdük çukurlar tümsekler üstünde
bilmiyorum devlerin ayak izi miydi
yoksa bana öyle mi göründü
yol boyunca düşündüm bir cevap bulamadım
geri dönmek istesem de ona anlatamadım
nihayet dar bir kuytudan geçerek
bir süre sonra ulaştık tuaf bir mekana
beni gören cebilliyetsiz hokkabazlar
çevirdiler etrafımı dans ederek
dedim beni götürene neresi burası
güneşin domadığı yer dedi sırıtarak gülerek
bazen oyuklarda vahşi gözleri görüyordum
girdaplardan yükselen feryatları duyuyordum
bir çıkış bir dönüş yolu aradım
karanlık hollerden geçtim bir ışık bulamadım
bir odadan sesler yükseliyordu
usulca açtım kapıyı
çalgıcılar fahişeleri oynatıyordu
coşuyordu mor ışıklar altında azgınlıklar
masalarda masalara dolaştım
kimse benim farkımda değildi
iki hergeleden biri üç beş zar attı
diğeri korkunç hilebazdı
sorguçlu devdahlar durmadan içiyordu
dışarı çıktım etrafa baktım
ilerde kafileler loş ışıkklardan geçiyordu
bende bir cesaret peydah oldu
ne hikmetse artık hiç korkmuyordum
zaten korkunun ecele faydası yoktu
tüm gücümle bağırdım
kimsiniz nesiniz diye
tek bir cevap alamadım
muammanın üstüne orurmuş keşmeşkeş olmuş
zebellah gibi şekilden şekile giren bir yaratık
birden gürledi
getirin vurayım kellesini diye
öbürleri önünde eğildi
şimdi ne yapacaktım bu cılız halimle
belkide hayata son bakışımdı
bir kaç kere gidip geldim öbür tarafa
son defa bakışımdı belki etrafa
tam bunlar düşünürken başkasına yöneldiler
beni sanki hiç görmediler
anladım ki ben yoktum orada
her şey varsayım mış aslında
Kayıt Tarihi : 11.5.2023 16:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!