Aşk Yasası Şiiri - Naki Aydoğan

Naki Aydoğan
1326

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Aşk Yasası

Taş duvara yaslanmış havaya bakıyordu.
Yerden aklı kesilmiş bir halde.
Bakışları yere değdiğinde birden Cemre’yi gördü.
Cemreye sevdalanmıştı.
Aşkın yasası neydi!

Sevmek olsa çoğu insanı seviyordu.
Ama sayarak.
Saymadan seviyordu Cemre’yi.
Sevdalanmıştı Kafdağı’nda yaşıyordu.

Yere yakındı.
Dünya çok büyüktü.
Büyüklük içinde kaybolmuştu.
Yer ve gök Cemre’ydi.
Cemre kimdi.
Töresini yasasını hiç eden.

Kendini topladı sahile doğru yürüdü.
İskelede soyunup suya atladı.
Suda yüzen suyun yasasına uyar.
Sudan çıkıp üstünü giyip eşyasının derdine düştü.
Konfor içinde yaşam sürme yasasında.

Eşyanın yasası bir eşyayı sahiplenmek üzere
Doğanın yasasına uymaktır.
İnsan insana eşyasıyla varır.
Eşyası içinde eşyasından arınır ruhu bir beden karışır.

Aşk yasası eşyasız kalmaktır.
Ne kadar çok eşyasız kalırsan o kadar mutlusun.
Emre yoksuldu.
Anası babası yoksuldu hısım akrabası geçimsizdi.
Bir geçinen Cemre’nin hanesiydi.
Mahallenin yarısı onundu.
Onca evler onca iş yerleri Bal Ağanındı.
Çok mübalağa ederdi kendini.

Onca insan kafasında malla mülkle gezerken
Bal Ağa malsız mülksüz tasasız gezerdi.
Onun her şeyi vardı.
Dünyayı niçin sırtında taşısın ayaklarının altındaydı her şey.
Oysa zenginler malla mülkle gezmeyi sever.
Fakirler tasasız gezer.
Gerçek hiçbir zaman böyle değildir.
Zenginin malını mülkünü hep fakirler taşır.
Zenginin önüne yığar.
Çekilin şöyle Bal Ağa geçiyor.

Bal Ağayı her kes severdi.
Annesi babası akrabaları tanıyan tanımayan her kes severdi.
Gençliğinde özellikle kızlar.
Zengin babalar.
Zengin babaların kızları.
Fakir babalar yaklaşmazlardı ki Bal Oğlana
Fakir kızları sevsin bal oğlanı.

Bal Ağanın şerbetli kızı Cemre.
Bal babasına âşık
Gül sümbül annesi Gülsüm kızına sevdalı.
Kızının güzelliğinde var olur varlığında yok olur.
Dışarıdaki bu oğlan kim!
Farklı bakıyor kızına.
Okumuş mu çocuk âlim mi olmuş.
Âşık mı yoksa bu oğlan.
Hem de kızıma
Yok canım.
Bu ne âşık gibi ne âlim gibi bu çocuk çok başka bakıyor.
Yalnız kızıma bakmıyor kimseden de çekinmiyor.
Bu bal kocasından da baldı.
Yalnız biraz acı baldı.
Belki de bayağı acı baldı henüz tanımıyordu ki.

Oğlum hayırdır ne bakıyorsun konağımıza.
İş mi arıyorsun.
Hayır, ben kızınız Cemre’yi seviyorum.
Peki, Cemrenin haberi var mı?
Yok.
Peki, sen ne iş yaparsın.
Yoksa okuyor musun?
Benim bir işim yok nede okul okuyabildim.
Malım mülküm eşyam pek yok.
Deniz var.
Bende balıkların balıkçısıyım.
Balık tutar balık satanlara satarım.
Balık lazım mı hanımanne.
Taze olsun.
Tamam, hanımanne.

Yıl 2025.
Denizde balık var mı?
Balıkçı mı kaldı.
Balık seven gül sümbül Gülsüm, hanım balıklar nereden geliyor.
Evinizin mutfağında nefisçe pişiyor.
Belki de tek balıkçı Emre kalmıştı.
Ondan başka kimse balık tutamazdı denizden.
Çoğu balıklar balık çiftliklerinde gelir.
Ya da engin denizlerde büyük teknelerle ağ atılarak tutulurdu.
Emre kendi tutuyordu.
Oltayla ya da küçük ağıyla.
Ama tutuyordu ve de tutuluyordu.

Balıkçı Emre balıkçı değildi.
Denizin ermişi dervişiydi.
Deniz ermişi Emre, toprağın bereketini de iyi bilirdi.
O kadar geçimsiz mahallesinin bahçelerindeki meyveleri toplar.
Satılması gereken yere satardı.
Haline baksan ne tüccar ne satıcıdır.
Hala eşyasız tasasız yaşayan bir insandı.
Belki de bu yüzden Cemreyi hak eden tek kişiydi.
Peki, Cemre eşyasız yaşar mıydı?
Cemrede babası gibi eşyayı dert edinmezdi ki.
Bal ailesinde hiçbir kimse eşyayı dert edinmezdi.
Neden bu mal mülk.
Onca malın mülkün içinde fakir yaşarlardı.
Hiç dert edinmezlerdi.
Peki, bal ailesi nasıl zengin olmuştu.
Bal ailesini zengin eden bu milletin mal sevdasından başka bir şey değildi.

Bal ailesi bu yörenin bal yapan bal arılarının kraliçesiydi.
Balı yapan bu millettir.
Bu konak kovan misali bal ailesinindir.
Millet hayal eder ümit eder.
Bal ailesi akıl eder.
Misal görece siyasetçiler seçmenlere nazaran zengindirler.
Milletin derdini dert edinmişlerdir.
Bir kişinin derdini değil milletin derdini kendilerine iş edinirler.
Millet dertlerini çekerken onlar işlerini yürütürler.
Milletin derdi bitmez ki onlar işlerine iş katarlar.
Millet hayal eder onlar gerçekleştirir.

Bal ailesi siyasetle uğraşmaz.
Ama siyasetçi değil değillerdir.
Ticaret partisiz ve partiler üstü bir siyasettir.
Millet dindarsa tüccarlarda dindardır.
Solcuysa solcu sağcıysa sağcı.
Ama kuyrukları bir birine değmez.
Arka planda siyasetçilerde öğledirler.
Siyasetin içindedirler.
Taraf tutmazlar siyasete tutunurlar.
Siyasetçileri tutanlar seçmenlerdir.
Bırakın bu işler.

Millet cep telefonu hayal eder.
Bal ailesi cep telefonu ithal eder.
Millet malını ihraç etmek ister Bal Ailesi ihracat işine girer.
Sermayesini bir kere atadan dededen edinmiştir.
Doğru yönetmek kalmıştır.
Hemen hemen her işi yapar, Bal Ailesi.
Ama öncelikli işi zamanın tutulan işidir.
Zenginliklerinin kaynağı doğru riskler almasıdır.
Paris’e gidince eşya almazlar.
Risk alırlar.
İstanbul’dan Paris’e ihraç edilecek eşyanın risklerini alırlar.
İsteklileri belirlerler.
Misal Parislilere parfüm ihraç etmişlerdir.
Parislilere Fransız mutfağının inceliklerini pazarlamışlardır.
Dış göz her zaman işe yarar.
Avrupa’nın gözü hep üzerimizde değil midir?
Avrupa bizi dış gözle bir pazara çevirmemiştir.
Bal Ailesi bunu tersine çevirmiştir.
Biz bizde olmayanı ararken onlar kendilerinde olanı ararlar.
Olan şey her zaman olur.
Ama oldurmak lazım gelir.

Yasalaşmada fayda var yasalar üstü yasa aşk yasasıdır.
Âşık olan kara sevdaya düşmez.
Bu nasıl laf!
Sevdalanmak başka âşık olmak başka.
Âşık olan genel olarak hayata âşıktır.
Hayatına değil bir bütün hayata.
Bu yüzden sevdalana âşık demezler
Âşık olan ozanlara ve düşünürlere âşık denir.
Hayata âşıksan hayat sana bakar.
Bu nasıl laf!
Âşıkların çoğu çile çeken dertli ozanlardır.
Ama hangi âşık aç ve açıktadır.
Derdiyle dertlenip saz çalan âşıklar köktür.
Günümüzde her iş adamı ve teşebbüs âşıktır.
Saz yapımında usta olanlar
Sazın yapıldığı ve çalındığı mekânların inşasındadırlar.

Karasevdaya düşen sevgili hayata kara iş adamı; mafya düşer.
Bunu hiç düşündün mü?

Senin yasan ne?
İnsanlığın bir sürü yasası var.
Hangi yasaya yaslanıyorsun.
Hayat yasası aşk yasası ise aşk yasası dindarlıktır.
Haydi, bu nasıl laf!

Dindarlık din gütmez.
İslamcılık, Hristiyancılık ve de Yahudicilik dindarlık değildir.
Dindarlık hayata âşık olmaktır.
Bilim daha köktenci maddeye âşık olmaktır.
Dindar hayat düşüncesine âşık olmaktır.

İnsan insanı yiyen yamyamdı
İnsan insanı tanımazdı tanrı tanırlığı ile tanıdı
Ve insan insana eşyasını sunup parasını yemeğe tüccar kesildi.
Eşyasını yapan insan kendini yaratmaya başladı.
Sanatıyla dışa vurdu.
Ve sanatına tapınmaya başladı.
Eşyasız eşya içinde yaşayan hükümdarlaştı ve tanrı kesildi.
Kendini akıllı ve inançlı sürerken milleti cahil sürdü.
Akıl akıldan üstündür beyni gelişen tanrıya daha yakındır.
Eşyasında kendini yaratan insan düşüncede kendini yaratan tanrıya vardı.
Ve insanlara insanları yaratan tanrıyı haykırdı.
İletişimin ilmi kitaba vardı.
Hak dinlere çıktı.

Gel zaman git zaman insan eşyasını kavramasının dışında kaldı.
Basit bir mandalı bile tek başına yapamaz oldu.
Teknolojiye ihtiyaç duymaya başladı.
Eşyanın eşyayı yapmasına teknolojiye tapındı.
Ve o teknoloji kendini de baştan yaratıyordu.
Hayat aşkı dindarlığı teknolojik kulluğa dönüştü.
O artık ümmet değil tüketiciydi.
Düşünceye değil metaa tapınmaya başladı.
İnancını da metalaştırdı.
Hayırlı cumalar mesajıyla kendini yüceltmeye başladı.
Aykırı düşünemez oldu.
Sivil hayatındaki tek düze kot giymesini işinde sıra dışı giyimine düştü.
İş yerinde özgür bir birey değil de kot giyen mahkûmlara dönüştü.
Aklını peynir ekmekle yedi.

Şimdi hangi yasaya uyuyorsun?
Sanatla dinin yüceltirken özgün sanatına yine vardı insanoğlu.
Ve teknolojiyle de bütünleştirdi.
Meta’ya karşı yine özgün sanatıyla dirençli.
Helal olsun.
Kime Cemreye tatbiki.
Fotoğraf sanatçısı Cemre.
Hayat aşkında işini yaratan Emre’nin işiyle olan görseline takıldı.
Bahçeden elma toplarken ki bir ağaç kurdu halini.
Ne kendini ne ağacın dallarını incitmeden
Elmalara saldırmadan ki toplayış halini
Şimdi Cemre ile Emre’nin işi bir birinden farklı mı?
Emre elma toplarken Cemre fotoğraf karesi topluyor.
İkisi de aşkla yapıyor.
Aşkla yapılan her iş sanattır.
Emre ile Cemre aşk yasasına yasalanıyorlar.
Karşılaşmaları da bir aşkla olacaktır.
Bir âşık olacaktırlar.

İş başka aşk başka ama.
Ama işlerini aşkla yapıyorlar.
Aslına bakarsan ne Emre ne elmacı ne de Cemre fotoğrafçıdır.
İşleri değildir.
İş insanın doğasına aykırıdır.
Ücret karşılığı işi işçilere her daim yükleyemezsin.
Başında amir memur gardiyan koyman gerekir ki öğledir.
Ast üst ilişkisi çoğu zaman bir zulümdür.
Âşık olsunlar para amaç değil araç olur.

Asıl iş Cemre ile Emre’nin bir birlerine kavuşmasıdır.
Vuslattır.
Arkadaşın olmazsa bir yol gidemezsin.
Nere gitsen kendi başına kalırsın.
İş arkadaş edinmektir.
Arkadaşlık arasındaki hayat paylaşımı işi doğurur.
İşin özü özüne varmaktır.
Kişisel ihtiyaçlarını karşılayarak öz varlığını sürdürmektir.
Özgürlük aşkla birlikte olmaktır.
Bir birine tutsaklıkla değil.

Hürriyeti elinde milliyet eylemek cumhuriyet yasasıdır.
Birliktelik eylemek cumhuriyettir.
Devlet yasası bir millet olma özelinde genel yasadır.
İnkılapla yükselir devletçilikle korunur.
Dindarlıkla büyür bilimle özelleşir yasalar.
Din basitçe büyümek iken bilim basitçe küçülmektir.
İnsanlık demokrasiyle sığa bilmiştir dünyaya.

İn aşağıya…
Şimdi din, dur ve dinle.
Din bu mu?
Çık yukarı…
Şimdi bilim, otur ve konuş.
Bilim bu mu?

Hoca konuşur sen dinlersin.
Sen ayağa kalkarsın hoca seni dinler.
Birlikte oturur
Birlikte din eyler bilim edersin.

Bal Ağaya gelirsek.
Köyden kente göçle bal adama dönüşür köy ağaları.
Bal Ağanın Babasının dedesi bir köy ağasıymış.
Köyden kente göç edince.
Adıyla seslenilince bir zaman şaşırmış.
Babasının dedesi.
Çocukken Ahmet, gençken bey adam olunca efendi
İş güç sahibi olunca beyefendi.
Köyde toprağın olsun yetiyordu ve kısaca ağa kâfiydi.

Bal ağanın hikâyesi kendini çok mübalağa etmesiydi.
Ballandıra ballandıra anlatazdı kendini.
Onu ballandıra ballandıra anlatırlardı.
Bal kendini anlatır mı?
Anlatmaz.
İyi bal anlattırır.
Bal ağa ne bey gibi ne efendi gibi nede beyefendi gibidir.
Ayhan’da değildir.
Bal ağadır.

Bal ağa dindar birisiydi.
Müslüman mahallesinde ne camiye gider nede evde namaz kıldığı görülürdü.
Dinsiz dindarlardandı.
Hiçbir dince kendini ifade etmezdi.
Ama durur seni dinler
Seninle oturur seninle bilim ederdi.
Onu o kadar dindar bilirlerdi ki
İnsan neye inanıyorsa inanasın onun dinindendi.
Onun dini dindarlıktı.
Herkese inanır ve herkesi evliyasıyla karşılardı.
Yalan konuşanın yalan konuştuğuna bakmazdı doğrusuna bakardı.
Ona bakan aynaya bakar kendine dönerdi.
Emre ile karşılaşınca bir birlerine tebessüm ettiler.
Kendiyle karşılaşanlar tebessüm ederler.
Bir birlerine benzeyenlerde kendileriyle alay ederler.
Gülümseyerek.

Bal Ağa Emre’yi önceden kapsadıysa
Emrede Bal Ağayı sonradan kapsadı.
Ata nesil hesabı.
Bayrak yarışı.
Emre’nin annesi babası Bal Ağdan kızı Cemreyi istemesi.
Cemreyi istediler.
Verdilerde.
Ne fakir ne zengin ortada buluştular.
Mahallenin sorunlarını çözerek bir oldular.
Bal Konağı şimdi bir huzur evine dönüştü.
Bal ağalar birlikteler şimdi.

Cemre ile Emre hala balayındalar.
Dünyayı geziyorlar.
Cemre’nin fotoğraf sergisi Emre’nin kişisel gelişim kitabı…

Naki Aydoğan
Kayıt Tarihi : 5.3.2025 10:42:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!