AŞK VE ŞEHVET ÜZERİNE
Aşk şebnemiyle insanın toprağı gül oldu.
Cihanda yüz fitne ve kargaşa hasıl oldu.
Aşk neşterinin ucunu ruh damarına vurunca
Bir damla düştü toprağa adı gönül oldu…
Ahi Evren
Adem Cennetten yeryüzüne indirildiğinde eşi Hava ile çok çocuklar dünyaya getirdi.
Kabil ile Habil bunlardan idi Kabil büyük olan Habil ise küçük olandı.
Aralarında fazlaca yaş yoktu beraber güler beraberce oynarlardı yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi.
Kabil usta bir avcı, Habil ise mahir bir çiftçiydi.
İki kardeş büyüdü Habil ile Kabil bir gece gezerken nehirde yıkanan bir kız gördü ay sanki yere düşmüş kızın güzelliği nehri aydınlatmıştı.
Habil kızı görür görmez yüzü kızardı başını öne eğdi.
Kabil ise Şehvete tutuldu kıza bakmaktan kendini alamadı.
Kıza baktı, bir daha baktı, kardeşi ne dediyse söz dinletemedi.
Kız ise utandı oradan kaçarak uzaklaştı. Kabil’in aklından o kızın çıplak bedeni günlerce çıkmadı.
Şehvetin ateşi Kabil’in her yanını sardı.
Günlerden bir gün Habil o kız ile göz göze geldi.
Kız utandı başını öne eğdi. Habil utandı başını öne eğdi.
Habil kıza selam verdi, kız ise Habil’e selam verdi.
Kızın kalbine Habil’in sözleri, Habil’in gönlüne de kızın gözleri düştü.
Gözler kalbin aynasıydı ve her ayna kendi aksini gösterirdi karşısındakine.
Habil’in kalbi her çarptığında kızın yüreğini yüreğinde hissetti, aşk ateşiyle yemekten içmekten kesildi.
Gece yatmadı gündüz uyumadı. sanki güneş başka doğuyor, gece olunca yıldızlar ve ay başka ışık saçıyordu, çiçekler başka kokuyordu.
Aşk her mevsim bahardı onun gözlerinde. Habil tarifi imkansız hisler içindeydi.
Aşk ateşi gönlüne düşmüştü, her şeye kalp gözü ile bakıyor, surette manayı, katreden deryayı görüyordu.
Kabil Habil’in bu kıza olan kara sevdasını öğrendi. Kızdı öfkelendi. Nasıl yaparsın bunu bana ben seviyorum o kızı o kız benim dedi.
Habil’in üzerine yürüdü onu tehdit etti.
Bu olay Ata Adem’in kulağına gitti. Adem ata ikisini de huzuruna aldı.
Kabil dedi ki “Ben büyüğüm Habil ise benim küçüğüm, avı ilk vuran kazanır oda benim avım, kızı ilk ben gördüm, söz büyüğünse sözde benim kızda benim” Dedi.
Habil ise “Tanrı şahit kız beni sevdi. Bende O’nu” Dedi. Yutkundu başka bir şey söyleyemedi.
Tanrı Adem’e vahiy etti “Rabbinize birer adak sunun kimin ki kabul olursa o kızı alacak” dedi.
Kızın gönlü Habil’deydi. Habil’inki de kızda.
Habil ve Kız sevenleri ayırma diye Tanrı’ya dua etti.
Kabil’in gözünü hırs bürüdü. Şehvet arzusu ile yanan bedeniyle dağlar vadiler gezdi en zor avlanan av hayvanını bir çatakta sıkıştırdı ve öldürdü.
Dedi ki “Kim benim avladığım kadar güçlü bir hayvanı avlayabilir.
Ben şehvetliyim, güçlüyüm, arzuluyum benim adağım kabul olacak.”
Adak sunma günü gelip çattı Kabil şehvetli ellerle avladığı hayvanı Rabbine sundu.
Habil ise sevgi ile büyüttüğü on başak buğdaydan bir deste yaptığı bir demet başağı Rabbine sundu.
Güneş kapandı, bulutlar karardı. Derken bir gök gürültüsü sesi duyuldu herkes secdeye kapandı.
Kabil’in adağına büyük bir yıldırım düştü. Adak yandı küle döndü bir rüzgar esti külü savurdu ne adak nede külü kaldı.
Sonra bulutlar aralandı güneş göründü, tekrar ışık saçtı gün ışığı ilk Habil’in başak demetine düştü.
Tanrı Adem’e vahiy etti. Adem ata buyruk buyurdu “Habil’in adağı kabul oldu kız Habil’in” Dedi.
Habil ve kız Tanrıya secde etti dua kıldı.
Kabil ise kin ve şehvet dolu öfkeli gözlerle onları seyretti.
Kabil bu yaşadıklarını hiçbir zaman içine sindiremedi intikam ateşi gün geçtikçe kör nefsinde güçlendi.
Kabil kardeşi Habil’i bir gün yolda önünü çevirdi. “Seni öldüreceğim” dedi. Habil ise ağabeyine “şehvet senin gözlerini kör etmiş, sen daha anlamadın mı? Sen o kıza şehvet dolu gözlerle baktın bu yüzden ama ben ona aşk ile baktım.
Tanrı O’na karşı gelmekten sakınanların adağını kabul eder and olsun ki sen benim ağabeyimsin sen beni öldürmek için elini bana uzatsan da ben seni öldürmek için sana elimi uzatacak değilim. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.” Dedi.
Kabil’in gözlerini kan bürümüştü artık Habil’i öldürmek için fırsat kolluyordu.
Kabil bir gün Habil’i bir av misali ıssız bir yerde gafil yakaladı, kafasına büyükçe bir taş vurdu. bir zamanlar canı kadar sevdiği, yediği, içtiği ayrı gitmediği öz kardeşini öldürdü.
Kabil işlediği cinayetin şoku ile suçlandı ne yapacağını şaşırdı. Habil yaşıyor mu diye kalbine kulak dayadı nefesini dinledi.
Habil’in cansız bedeni ise masum gözlerle kardeşini seyir etti. Kabil kardeşinin cesedini nereye saklayacağını düşünürken sağa sola koşuşturdu.
Birden önüne iki karga düştü, kargalar yerde birbiri ile didişti, biri diğerini gagası ile öldürdü, sonra toprağı eşeledi öldürdüğü karganın üstünü örttü.
Kabil ise yaptığı suçun pişmanlığını o an içinde hisseti “Bir karga kadar olamadım kardeşimi bile saklayamadım” dedi.
Kabil toprağa büyükçe bir çukur kazdı kardeşinin cansız bedenini kucağına aldı Habil’i kaldırdı
Habil’in alnından süzülen bir damla kan düştü toprağa. Habil aşkın ilk şehidi. İlk maktulü ağabeyi ise kardeş katili.
Aşk Habil’dir. Bedelini ilk ödeyen O’dur.
Habil aşkın ilk şehidi olmasından ötürüdür ki “Aşk ateşi sönmez, Aşıklar ölmez” çünkü aşkın şehididir onlar.
Aşıklar o günden beri yaralıdır.
Şehvet ise Kabil’dir. İlk kanı akıtan ilk savaşı çıkartan, gözünü kan bürümüş intikam ateşiyle yanan, kör nefsinin azgın ateşine kapılan bir kardeş katildir O Tanrı sözü dinlemeyecek, kardeşini öldürecek kadar da canidir unutma.
Vesselam.
FATİH MEHMET YİĞİT
Kayıt Tarihi : 20.11.2017 19:57:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!