Bu benim sözüm değil, yâni “aşk şiiri isteriz”. Ataç’ın bir yazısının başlığı. O yazıda, malûm kendi döneminde, kırklı yılların sonu ellilerin başı olmalı, “aşk şiiri”nin az yazılışından, özellikle genç şairlerin aşk şiiri yazmayışından yakınıyor; geçmişe de gönderme yapıyor. Aslında bu yazının başlığı olarak çok uygun düştüğünü düşünüyorum; ne var ki “Di”yi de eklemek istedim, iki aynı başlıklı deneme olmasının hiçbir sakıncası yok, böyle çok örnek var. Gerekçem deneme konusunun “Di” olmasından.
Mühür’de yer alacak Enver Ercan dosyası için yazı istediğinde Mustafa Fırat, o ân aklıma, Enver’in yıllar önce yazdığı “Di” adlı şiiri geldi: yazacağımı ama yazı konusunu daha sonra belirleyeceğimi söyledim. Masaya ne yazarım ne yazmam diye oturduğumda önyargılıydım ve derler ya hani ilk karar en doğru karardır diye, zaten vermiş olduğum kararımı da bir anlamda kararlaştırmış oldum. Bu aşamada bir nokta daha var, bu kararı verdiğimde, Enver’in son kitabı, Türkçenin Dudaklarısın Sen’i henüz görmemiştim.
“Di”yi ilk okuyuşumda çok sevmiştim ve de belleğimde hemen yer etmişti. Bunun nedeni Enver ile yakın arkadaşlığımızdan mı, kişisel beğenimden mi, bilemiyorum. Bunca yıl sonra, çeyrek yüzyıl geçmiş üzerinden, ilk aklıma gelen oluyorsa başka nedenler daha olmalı. Kim bilir belki de “Di”yi tanıdığımdandır! Kim bu “Di” ya da ne? Şiirin başlığı bir kişi adı mı? Bir kişi adı ise şiirin içeriğinden kadın adı olması gerekiyor; işte tanıdığımı sandığım o. Ancak bir ad değilse, o zaman “ne”? Şiirin ilk öbeği şöyle:
elim sana değse
diniyor gece
saçlarından başlıyorum
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta