Ahh benim cancağazlarım bana siz deneyimli bir şairsiniz, siz çok güçlü kalemsiniz diyen samimi tatlı dil erbabı dostlarım, inanınki bu fakirzâde
Türkçe ve dilbilgisinden orta okulda sınıfta kaldı
Maalesef ben abdi aciz fakirzade öyle bir aşk-ı cefaya düştümki biz bu divan ve aşk beyitlerimizi yanık ciğerimizin buharıyla yazıyoruz öyle bir cefaya doymaz,vurdum duymaz,bir güzele aşık oldumki
O güzel ne olur birazda kafir ve münâfıklara bir göz etse vallahi,billahi ne kafir kalır ne münafık
Onun saçının bir telini gören azılı kafir abdest almaya bile fırsat bılamadan namaza durur, vallahi yusufun züleyhasından daha rezil olarak üstünü başını yırttığını fark bile edemeden sokaklarda terennüm eder a benim cancağaz tatlı dil ehli gönül
Okurlarım sizinde bu ehli gönüllüğünüz dilde kalmasın o vurdum duymaz,cefaya doymaz sevgiliyi bulun zira her ne kadar cefaya doymasada vurdum
Duymaz olsada,onun bir busesi her şeye değer nideyim ben bu aşkın tiryâkisi olmuşum başka türlü nefes alamıyorum müptelayım düşmeyen ne bilsin bu aşkın ahvalini o öyle bir güzelki ap açık meydanda olduğu
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.