Öfkemi yendim, daha sakinim artık.
Daha fazla edemem kendime yazık.
Yine de mantıksız her şeye anlam arıyor zihnim.
Keşke bazı sorulara cevap verebilseydim…
Bazı şeyleri yazacağım,
Dillendirmek güzel olmasa da.
İnan hiç hoşuma gitmiyor kendimi övmek,
Ama başka nasıl cevap bulunur içimdeki soruya.
Yakışıklı, fit, hafif kaslı, uzun boylu ve çakır gözlüydüm.
Diyebilir misin “Hayır, öyle değildin.”
Zeki, başarılı, bilgili, kültürlü ve çağdaş fikirliydim.
Sana ne eksik geldi, daha ne istedin?
Anlayışlı, romantik, sosyal, sıcak mizaçlı ve espriliydim.
Çevremde sevilirdim, bunu sen de bilirdin.
Güçlü, cesur, korumacı, yetenekli ve sempatiktim.
Gerçekten soruyorum, neyimi sevemedin?
Cidden merak ediyorum, hoşuna gitmeyen neydi?
Peki, nasıl becerdin böyle bir adamı canavara çevirmeyi?
Saygılı, hoşgörülü, kibar, centilmen, nezih ve naziktim.
Sensiz öleceğimi sanıyordun ya hani:
Bak ölmedim.
“Hayır, böyle değildin” diyebilir misin,
Saydıklarımdan birine bile?
Diyemezsen, nasıl bir anlam yükleyebilirim gidişine?
Yerine göre komik ve eğlenceliydim, yerine göre ciddi.
Bi param yoktu, ama ileride olacağı çok belliydi.
Bileğimi bükebilen yoktu çevremde.
Senin dışında hemen her kızın girmişimdir hayaline.
Gel deseydim, elimi tutmayacak kız yoktu.
Hayranlık yaratırdım, herkes bilirdi bunu.
Peki, sen neyimi beğenmedin söyle?
Bence hoş gelmedi;
Eve teleskop koyup bakmak istemem gökyüzüne.
Bilirdim adab-ı muaşereti.
Çoğunlukla edepli ama yerine göre de serseri…
Kitaplar, filmler ve şarkılardan konuşurduk seninle.
Gezebilirdik tüm bir dünyayı, yeter ki sen iste…
Hobilerim, tutkularım, zevklerim vardı.
Bana ait tüm renkleri, bir siyah çaldı.
Seküler tarafım da vardı, manevi tarafım da…
Derin fikirliydim ve açıktım her türden sorgulamaya.
Resim de çizerdim, gitar da çalardım;
Ne istedin Allah’tan?
Ailen de beni sevebilirdi,
Hem efendi hem de çalışkan…
Satrançta rakibim yoktu.
Hatta bazı hocalar söylerdi deha olduğumu.
Tek bakışta çözerdim matematik sorularını.
Düzgün şekilde hazırlansaydım,
En iyi üniversiteler açacaktı kapılarını.
Marmara Üniversitesine giderken bile
Kendisine yazık etti dediler.
Kafa karışıklığımı, heba olan potansiyelime ver.
Hedefleri olan biriydim, bilirdim candan sevmeyi.
İnan, sadece 2 saatte yazdım en uzun şiiri.
Hala anlam arıyorum, neden sence böyle oldu?
Sen başka ilden gelirken mesajlaşırdık;
Gele gele bitiremedin, bana çıkan yolu…
Kim yalan söyledi sana, kim aklını kurcaladı?
Neden gelip bana sormadın, benimle ilgili duyduklarını?
Bilmez misin meyve veren ağaç taşlanır.
Sen herkesi dostum mu sandın,
Düşman düşmanı sevdiklerinden tanır.
Yapıcıydım, pozitif ve güler yüzlüydüm.
Kimse için yaşamadım
Ve kimse için değildi ölümüm.
Fedakardım, her zaman bulurdum yeni yollar.
Senin bilmediğin çok fazla yönüm
Ve onlarca meziyetim var.
Lodos çıkınca gelirdim seni evden almaya.
Yazıklar olsun senin için yürüdüğüm onca yola.
Cidden, neden korktun bu kadar?
Aşkın gururu olmayabilir,
Ama benim bir gururum var.
Hiç duymadın mı şarkılarda aşk için cesareti.
Fazla naz aşık usandırır, bıktırmıştın artık beni.
Kötü giyinirdim, eksiğim buydu belki de.
İsteseydin bende değiştiremeyeceğin bir şey söyle?
Bilirsin, severdim sürprizleri ve seni şaşırtmayı.
MR’a girmenden bile korkup es geçmiştim uykuları.
Severdim kendimi geliştirmeyi.
Unuttun mu sen git diye, gitmediğim pikniği…
Birgün sevdiğin, neden ayrıldınız diye sorarsa,
"Beni çok severdi, nedensiz terk ettim" de.
Sonra da gel ve buz ol sıcacık viskime.
Dinleyelim Zeki Müren, Ferdi baba ve dahası…
Sonbaharda boran getirir yağmur zamanı.
Kanma ne Hale etkisine
Ne de kırık cam teorisine.
Neden bu kadar erken bitti,
Daha video oyunları oynayacaktık kardeşlerinle…
Ona da birkaç önerim var dinlesin:
“Tutkulu yaşayın.
Seyahat edin, bisiklet sürün, turlara katılın.
Tatmadığınız duyguları tadın.
Konçerto dinleyin,
Mum ve tütsü yakın,
Kedi besleyin...
Orman yürüyüşleri yapın, çadır kurun…
Yaşayın.
Tadın.
Yeni bir şeyler tattıkça yaşadığını anlar insan.
Yaşadığını anlayınca hayat yaşamaya değer.
Ama hiçbir şey için zorlama onu.
Ona kendisini hep değerli hissettir.
Kardeşine bir oyun konsolu hediye et,
Her çocuk video oyunlarını sever.
Ve inan bunun için değer...”
Çiçeklerle yazacaktım adını, bu saçmalık niye?
Yanına geldim, parmağımda yüzük,
Başımda siyah bir bere…
Bizden olmayacağını söyledim,
Çünkü çok kırılmıştım.
Bunca şeye rağmen nasıl olmasın hışım.
Dedim ki sana, artık ben aitim bir başkasına.
Yaralar iyileşti, gerek kalmadı yara bandına.
Ben zaten zerre kadar takılmadım peşine.
Tek isteğim vardı senden,
Oynama benimle;
Yalnızca net bir şekilde “Git” de.
Sevgiliyken sana inan hiç yalan söylemedim.
Ayrılınca, sana yalan söyledim dediğim her şey yalandı.
Ama sana asla başında yalan söylemedim.
Elimde sigaram,
Sırtımda iki beden bol deri ceketim…
Seni kazanacağımı sandım ve kaçırdım aklımı.
En saçma taktik:
Gerçekleri yalan diye anlatmamdı…
Benim de hatalarım oldu elbet, ama sensin sebebi.
18 Yaşında bir aşıktım, ne yalanı ne gerçeği…
Bittiğini söylediğin sokağın ismini bak ne koymuşlar.
Anlamıyorum neden bu kadar çok tesadüf var.
Şubat (2) ve Temmuzun (7) toplamıydı Eylül (9).
Eylülden geriye kalan artık yalnızca bir kül.
Neden peki hala kendimi sana ifade etme isteği?
Seni ilk gördüğüm an;
Beyaz salaş bir tişört, göz alıcı bir kapri…
Güçlü görünmeliydim, dayanmalıydım elbette.
Joe Black de olsam, boş versene…
Coşup taşkınlık yapmadan, sevdim candan.
Hayır obsesifim değildim, sadece biliyordum aşktan.
Bir Gün, Kalbini Dinle, Fringe, Yalın şarkıları…
Tabi ki şiirlerle anlatacaktım, sol elinden tanıdığım kadını.
Salıncaktan ben gelince kaçan kız.
İnci tanem olamazsın böyle yalnız…
Birlikte çekineceğimiz fotoğraf karesinde neden yoksun.
Prensin hani ben olacaktım, nerede masallardaki füsun.
Demiştim sana, ayrılık sadece bir ayrılık değildir.
Sevgimize ortak olsun kitap, oyun, film, müzik ve şiir…
Gezmediğimiz toprak parçası kalmasın seninle.
Madem bu mesleği seçtin,
Hadi ulaştır kalbini kalbime…
Yeşil bir bitkinin,
Kahverengi topraklarda hayat bulması gibi.
Yeşil gözlerim,
Senin gözlerinde yaşam bulup serpilmişti.
Gözlerin kahverengi iki güneş gibiydi,
Hatta gibisi fazla.
Gözlerinin kahvesini içtim,
Şimdi razıyım kırk yıl acıya.
Ben kışın zemherinde doğmuşum,
Sen ise yazın alevinde.
Belki bu yüzden bu kadar zıtlaştık birbirimize.
Sanki Yin ile Yang gibiydik,
Birlikteliğimiz oluşturacaktı harika bir kontrastı.
Ben kölen olurdum, sen de hanlar sultanı.
Madde - anti madde ahengi.
Dinime imanıma çok sevmiştim oysa seni.
Nerede o büyük aşkın,
Ne oldu aşkın mı kesildi?
Geçerdim candan,
Yoksa soyadım mı hoş gelmedi?
Seven insan nedensiz, sonuçsuz sever.
Aşk gülüşe, bakışa, dokunuşa, duruşa göre almaz değer.
Aşk bir bütündür her şeyiyle,
Aşk sevebilenindir mutlaka.
Aşkta virgül ve soru işareti olmaz,
Olursa sona konur nokta.
Yokluğunu her hissettiğimde,
Aşkı yerin en derinine gömdüm ben.
Söylesene, hangi arkeolog çıkaracakmış,
Aşkı gömdüğüm yerden?
Eskisi gibi tutkulu sevebilir miyim seni,
Aşkın her yanı pas ve hüzün.
Bütün kir ve pisliklerden çıkar aşkımızı,
Tutacaksa yüzün.
Beni kaybettiğinde kaybettiklerinin var farkına.
Acılarla yoğrul ve beni benden iyi anla.
Aşka inancımı elimden almak için
Verilmiş bir rüşvetsin sen.
Kendime soruyorum da:
“Seni niye bu kadar ilgilendiriyor giden?”
Yok diyarı burası,
Düşmanlar düşmemi düşler aklı sıra.
İstediğin kadar sevgili değiştir.
Bir gün Azrail nikâh kıyacak senle toprağa.
Ben sigaralar yakardım, sigaralar beni...
Sen gözümdeki kuyumcunun hurdacı sahibi…
Hafıza kaybıydı seni unutabilmemin tek yolu.
Vefasızlık kelepçeleri ile bağlıydı aşkın iki kolu.
Aslında biliyordum herkes gibiydin,
Pek tabi sıradan.
Sana kusursuzluk sıfatı yükledi sana olan aşkım,
Sen sandı aşkı yaratan.
Yakınımda olsaydın,
Yakınım olmasan da olurdu.
Sen bu kalple,
Bin yıl geçse de öğrenemezsin aşka olan borcu.
Kalbin dayanamaz sahte sevgilere,
Kalbe sevgi dayanabilmeli.
Sen beni terk ettin,
Ben de düzgün düşünebilmeyi…
Perdeleri kaldırabilseydin
Mutluluğun kıyısına kurardın yalı...
En önemli kural;
Bir kalpte iki sevgi değil, iki kalpte bir sevgi olmalı…
Tarifsiz acılarımın tarifi oldu şiirler.
Kaç bilinmeyenli olduğu bir bilinmeyen olan denklem…
Anlıyorum seni,
Annene anne dememden korkmuşsun meğer.
Gece uyurken yorganı tekmelemek gibi sevdin beni.
Soğukta tabi istersin dönmemi.
Ama ben bir kere giderim,
Ondan öncekiler provadır.
Giderim ve geri dönmem,
Bin sen gönlüme kursa da çadır.
Sen bir deli, ben bir deli.
Kim daha çok acı çekti öğrenmek istersen,
Getir değişelim kalpleri…
Sana anlatacağım o kadar çok şey birikti ki,
İçim devrilecek.
Gel, ben bulurum bir pastane ve birkaç solgun çiçek…
Ne çok sevmiştim seni be,
Ne çok istemiştim seni gönlümde.
Dalgaların arasında 1 yıl denkti, körfezde 1 güne…
Coco Star ve sınavlar…
Bu ikisi arasındaki bağın anlamı bir tek bizde var.
Şimdi layık olduğun yerdesin,
Kendin gibi biriylesin.
Sahi, hani kimseyi sevemeyecektin?
Bak, Sago ve Kolo da ayrıldı;
Sen ve ben gibi...
Gel Uncharted oynayalım,
Belki seversin beni…
Biliyor musun aslında hiç pişman değilim,
Ama yine de acıyor içim.
Yüzme bilmiyordun.
Denizin kıyısında yürümeyi yüzmek sanıyordun.
Siyah ojeli haber spikeri,
Ama düz değildi saçları…
Oysa isteseydin ben de öğrenirdim ekmek yapmayı.
Alevler koştu bu yangını harlamaya.
Hazırdım girdiğim tüm denizleri boğmaya.
Aşk, tesadüfleri son yıllarda pek sevmiyor.
Bu güzelim yeşil gözlerimi, kullanamam artık hor.
Sen bir de bana sor neymiş aldanmak,
Hain amacına ulaştı.
Hain kendisiyken,
Neden kavuşamamanın sorumluluğunu bana yıktı?
Bir saklambaç oynadık ve kaybettim seni.
Aradan yıllar geçti, ama bulamadım gittiği yeri.
Acaba daha mı az delikanlı olmalıydım.
Daha pragmatik mi düşünmeliydim.
Daha gurursuz olmak mı vuslata erdirecekti.
Trajikomik ama John Coffey gibi korkunç gözüktü gözüne sevgim.
Oysa çok masum, içten, temiz, çıkarsızdı.
Korkunç gözüktü çünkü seni benim kadar seven olmamıştı.
Sevgiyi bile kıyısından tatmış bir kadın,
Nereden bilecekti ki bu büyük aşkı.
İlk kez topuklu ayakkabı giydiğin gün,
Bir anda gelen gözyaşların…
Ayrıldığımız gün, koridorda attığın çığlıkların…
Bence sen beni gerçekten çok sevmiştin,
Ne acı ki henüz çocuk yaştaydık.
Aşk ne, sevgi ne, tahammül ne anlayamamıştık.
Zaman lazımdı bize, sabır lazımdı.
İhtiyacımız olan şey, yaşananları hazımdı.
Vadindeki çalıları topla, vaadindeki yalanları.
Alayı yalancı, balayı istemiştin; al ayı…
Hep aynı davul çalıyor bak, topla git bavulu.
Tarif ederken tahrif etme adımladığım bu ulvi yolu.
Bugün günlerden yine senertesi.
Gittiğinden beri çok sızlıyor sol kulak memesi.
Yaslı gözlerinle bana bak
Düşmeden saçlarına ak.
Yaşlı gözlerinle bana bak
Kucaklamadan bedenini kara toprak.
Bildiğini okudun bir kez beni anlamadın.
Sustun, beni anlayabildiğini sandın.
Neyse sen yine en iyi bildiğin işi yap
Hiçbir şey deme, sus öyle.
Seni yürekten seven delikanlıyı kaybettin
Üzerine soğuk bir su söyle.
Muhammet Bora Candan
Kayıt Tarihi : 29.3.2020 19:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.