Asırlık yorgunluk... Şiiri - Hasan Belek 2

Hasan Belek 2
238

ŞİİR


11

TAKİPÇİ

Asırlık yorgunluk...


I. Toprak Konuşmaz, Hatırlar
Bu toprak konuşmaz, yutkunur.
Selçuklu'dan kalma bir kervansarayın taşındaki yosunu,
Osmanlı'dan miras bir çeşmenin kurumuş yalağını,
ve dün gece bir gecekondunun penceresine vuran yağmuru yutkunur.
Burada zaman, nehirlere karışıp akmaz;
dağların ardında birikir, ağırlaşır, bir sise dönüşür,
sonra sessizce üstümüze çöker.

Biz, o sisin içinde doğmuş çocuklarız.
Nefesimiz buğulanır, adımlarımız yavaşlar,
ve sırtımızda hissettiğimiz o görünmez yük,
daha görmediğimiz dedelerimizin ahıdır.

II. Beton Arasında Büyüyen İnsanlar
Biz o babalarız ki,
otobüs durağında, egzoz dumanı ve ucuz parfüm kokusuyla,
çocuklarımızın geleceğini kendi gençliğimizle takas ederiz.

Avuçlarımız nasır tutar demirden,
ama kalbimiz hala bir dağ köyünde unutulmuş elma ağacının altında,
o ilk sevdanın utangaçlığında kalmıştır.
Akşam eve dönünce, televizyonun ışığında yüzümüzdeki yorgunluğu saklarız.
Biz o analarız ki,
parmaklarımız pazen kumaşın ve soğan kokusunun hafızasıdır.
Dualarımız, kimsenin duymadığı pazarlıklardır Tanrı'yla.

Bir çocuğun ateşini düşürmek için bir ömür verir,
bir tencere çorbanın buharında kaybolan hayallerimizi kimseye anlatmayız.
Pencereden bakınca gördüğümüz, karşı apartmanın duvarıdır,
ama bizim gözlerimiz, o duvarın ardında,
çocuklarımızın koşup oynayacağı bir avlu hayal eder.
Biz o gençleriz ki,
avuç içimizdeki telefon ekranında bütün dünyayı görür,
ama ayak bastığımız sokağın sonunu göremeyiz.
Ruhumuz, iki dünya arasında kalmış bir mülteci gibidir;
biri vaat edilen, diğeri yaşanan.

İçimizde fırtınalar kopar, isyanlar büyür,
ama en kalabalık caddelerde bile en yalnız biz yürürüz.
Kahkahamızın ardında, bir an önce buradan gitme isteği gizlidir.

III. Adı Konulmamış O Sızı
İçimizde bir sızı var, adı konulmamış.
Ne tam olarak gurbet, ne de hasret.
Kendi evinde yolunu kaybetmek gibi bir şey bu.
En iyi bildiğin şarkının sözlerini bir anda unutmak gibi.
Kalabalık bir sofrada otururken,
aniden kendini yapayalnız hissetmek gibi.

Bu, köklerinin ait olduğu toprağın üstünde,
o kökleri besleyecek suyu bulamamanın sızısıdır.
Bu, atalarının konuştuğu kelimelerin,
bugünün hoyrat dilinde anlamını yitirmesinin sızısıdır.
Bu, her gün geçtiğin sokakların,
sana ait olmadığını bilmenin o kahreden, sessiz sızısıdır.

IV. Kırılmayan O İnatçı Damar
Ama sonra...
Gece yarısı bir fırından gelen taze ekmek kokusu,
her şeyi bir anlığına unutturur.
Bir yabancının yolda gülümseyip yol vermesi,
içimizdeki bütün buzları eritir.

Bir bardak tavşan kanı çayda,
en büyük fırtınalar diner, en derin yaralar kabuk bağlar.
Bir bozlak duyulur eski bir radyoda,
ve o an anlarız ki;
biz, enkazın altından bile filiz veren o inatçı otuz.

Biz, en kurak çölde bile bir damla suyla yetinen o sabırlı köküz.
Biz, bin defa devrilsek de,
bin birinci kez, daha yorgun ama daha bilge,
ayağa kalkanların soyundanız.

Çünkü bu toprağın asırlık yorgunluğu,
aynı zamanda onun asırlık direncidir.
Ve o direnç, bizim kırılmayan tek mirasımızdır...

Hasan Belek
03 08 2025
Akçay

Hasan Belek 2
Kayıt Tarihi : 3.8.2025 13:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Çünkü bu toprağın asırlık yorgunluğu, aynı zamanda onun asırlık direncidir. Ve o direnç, bizim kırılmayan tek mirasımızdır... Hasan Belek 03 08 2025 Akçay

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!