Bir adın olmalı senin
Rüzgarın yazıp sildiği
Mavi aydınlıkların yanında duran
Gece ve gündüz resimlerin
Bir çakıl taşının düşü olmalı avuçlarında
Serinliği akıtırken uykulara
Uyukluyor ağaç sandalyeler
Çivit mavisi,
Eski bir kahvenin gölgesinde
Yorgun seslerin yelkenine takılan
Günbatımında bir imbat,
Vapurları sana bıraktım
Yıldız körü yazlardan sonra
Sürükleniyorum unuttuğum gecelerin sularında,
İnce-uzun gölgemin ardından
Derinleşerek yok oluyor yosunlar
Kirlendi bak,
Kıyısında durup baktığım sulardan sonra
Geceler de kirlendi,
Arsız bulutlar sardı mavinin dallarını
Suçsuz kaldırımlar
Azarlanmış ışıklar da bıraktı kenti
Şimdi,
Kum ve deniz mevsimidir
Aynamdaki derin çatlak
Uzanır yalnızlığımın uçurumlarına
Kurulu bir örümcek
Hiç yoktun,
Nereden girdi bu ses yaşadıklarıma
Rüzgar yeniği bir zamandan sesleniyorum
Kuzeyimden giderek uzaklaşan
Kar aydınlıklar içinde
Yosunlarımın kayasıydı gövdem.
Doruklar öylesine sessizdi
Acının çırılçıplak gözleriyle geçtim
Hep dünün anılarıyla yaşayan
Kanatları kırık güneş ışığı
Devinimsiz bir zaman saatidir
Durur evrenin kıyısında sesim,
Aslında ben yoktum,
Yitik tarihlerin örümceği sarıyor
Bir çizgiydim renksiz
Zamanın kıyısında çocuklar gibi oynardım
Kum göllerine bakardım
Yakutları sayardım,
Derinlik daha yaşanmamıştı o zaman
Diplerin uykularını kaçırmamıştım
Derin çığlıklar bıraktım ardımda
Gecelerin taşıyamadığı düşler
Esmerliğin ağırlığından çatırdayan
Kırgınlıklar,
Hep sevmenin fırtınasıyla dolaştım
Yangınımı yanıbaşımda taşırken
Yorulur gülüşün
Arsız bir gece başlar
Dudaklarının kıyısında
O gürültüyle geçen trenlerin
Bırakıp gittikleridir
Senin sığınağındaki yabancılık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!