Sonuç
Güçlüler ve güçsüzler arasındaki kırılma noktaları
İnsanlık tarihi mücadeleler tarihi sömürenler ve sömürülenlerin mücadelesinden başka bir şey değil… İlk çağlardan beri bu böyle… Medenileşmeyle hiçbir şey değişmedi mi? Elbette değişti… İnsanların çiğ et çiğ ot yemekten, onları pişirerek yemeyi öğrendiği gibi, iktidar mücadeleleri şekil değiştirdi ama aslında özünde bir değişiklik olmadı. Yine insanın içindeki iktidar olma hırsı ve azmi, aynen devam ediyor. İskender’den, Timur’dan ne farkı var şimdi ABD’nin 100 yılda yüzden fazla savaş çıkarıp milyonlarca insanın ölümüne sebep olan hırsı aynı hırs değil mi? İnsanlıktan yana değişen ne var?
Dünyanın güzelliklerini sadece kendileri için yaratıldığını düşünen ve kendilerinden başkalarını yok saymaya, yok etmeye yönelik mücadelelerden başka ne var?
O zamanlar ok ve kılıç vardı. Bu gün modern silahlar, gaz bombaları, uzaktan gözetleme cihazları, sinsice, haince öldürme planları…
Artık silaha yatırılan paranın insanlara yatırıldığı takdirde aç insan kalmayacağı bilindiği apaçık olduğu ve çok iyi bilindiği halde, silaha bu kadar yatırım yapmaları niye?
Kitlelerin uyanıp özgürce davranabilmelerini önleyebilmek için yapılan uyutucu uyuşturucu programlar niye?
Okuldan çok camiye ve onun yan ürünlerine yapılan yatırımlar niye? Gerçekten inandıkları için mi? Kendileri o eğitimi alıyorlar mı, çocuklarına aldırıyorlar mı? Dinin kurallarına kendileri uyuyorlar mı? Uymuyorlarsa inanmıyorlar demek, inanmıyorlarsa neden bu kadar yatırım? Çünkü iktidarda kalabilmeleri için kitlelerin uyuması, uyutulması gerekiyor… Uyanın birinin elinden ne malını alabilirsin ne de özgürlüğünü…
Egemen güçler hiçbir zaman sömürülerinden vazgeçmek istemezler. Mücadele etmeden ve bunun için emekli güçler birleşmeden, güçlenmeden insanlık için ileri adım atılamayacak.
Değişen sadece geçmişte vahşice yapılan sömürü şimdi, aba altından sopa gösterilerek ve aldatılarak yapılmakta…
Osmanlıların kölelik düzeninden ücretli kölelik düzenine geçiş aşamasında, İngiltere (kapitalizmin il geliştiği ülke olarak) ile Osmanlılar arsında Osmanlıda köleliğin kaldırılması için defalarca sözleşmeler yapılmış sözleşmelere uyulmamış, köleliği sürdürebilmek için, yeni yollar denenmiş ve bu süreç 200 yıl sürmüş, böylece 1700’lerde başlayan köleliği kaldırma mücadelesi 1900’lere kadar sürmüş… Cumhuriyet döneminde bile gizli gizli köleliğin devam ettirildiği söylenir.
Yine 1963’ten bu yana AB’ ile çeşitli anlaşmalar yapılır, ancak insan hakları, işçi hakları, çocuk hakları gibi sözleşmelere imza atılır, ama uygulamaya gelince değişen hiçbir şey olmaz.
Oysa aydın kesimlerin çoğunluğu batı hayranıdır, batılılaşmak için Avrupa kapılarında esas duruşa geçerler… Durum böyle olduğu halde uygulamalarda ayak uyduramayız onlara…
Demek ki, sözler değil adaleti ve demokrasiyi getirecek olan, Haklar için güçlü olarak dikilebilmekte esas olan…
Tüm dünya da, aynı sömürü düzeni içinde olduğuna göre, emperyalist güçlerin sözleşmelerine de güvenmek yanıltıcı… Ancak uluslar arası emek güçleriyle birlik ve dayanışma içinde, kendi mücadele güçlerimize güvenerek çözülebilecek sorunlarımız.
Şimdiye kadarki deneylerimizden öğrendik ki, tatlı sözlerle bizim elimizdeki mücadele araçlarını almaya çalışıyorlar, ya da güç kullanarak… Ne zaman ki güç kaybettik, zayıf düştük o zaman imiğimizi sıkıyorlar.
Nasıl bir motorum silindirinde, pistonun alt ve üst ölü noktaları var, orada pistonun gücü sıfır olur, motorun diğer aksamları hareketi desteklemediğinde ya da kendi atalet gücü olmazsa motor durur. Toplumsal hareketler de öyle… İktidarların tatlı sözleri, muhalefette iken demokrasi adına bol keseden atılan cilalı sözlere ne zaman aldandık, işte o aldandığımız noktalar motordaki ölü noktalar gibi, bizi zayıflatan noktalar…
Bugünlerde yine, seçimler arifesinde çözümcü ve barışçı görünme çabaları da öyle değil mi? Hiçbir yerde demokrasi insanlara hediye olarak verilmemiştir.
O kritik anı, o ince çizgiyi, ölü noktayı iyi değerlendirip (pistonun ölü noktası gibi) kullanarak, medyanın yalan bombardımanı altında gerçekmiş gibi beyinlere çakılarak sömürü devam ediyor… Hem de yüksekten düşen taşın ivmesi gibi artarak…
Egemen güçler her alanda ucuz işgücü peşinde koşuyor. Bunun için ırkçılık, din istismarı, militarizm, milliyetçilik her zamankinden daha diri tutuluyor…
Toplumları güçsüz duruma düşürüp, sonra da, çaresizliklerini, umut arayışlarını, yine onları kıskıvrak yakalamak için kullanan güç sahipleri, o çaresizlikleri kendi çıkarları için kullanıyorlar… Zaten bunun için önceden çaresizliklerin temelini kendileri atıyorlar.
Her insan diğerini kendi gibi bilir (kötü niyetli karşıtını kötü niyetli bilir, iyi niyetli iyi niyetli bilir.)
İktidar hırsı olmayıp, sadece yaşamak, yaşayabilmek için çırpınan insanların anlayamadığı bu hırsı ve ardından gelecek hainliği, düşümedikleri için inandıkları tatlı sözlerin ardından gelecek felaketlerin kurbanı olmaları da fazla uzun sürmüyor.
Bu bir gün bitecek mi? Hayır! Ezilen kitleler, kendileri bunu istemeden ve bunun için gereğini yapmadan, hiçbir zaman bitmez.
Dolaysıyla taviz vererek kurtulabilme, barış sağlama umutlarına kapılmak yanılgı olacaktır.
İnsanlar tek tek üstesinden gelemeyecekleri işler için toplumsal örgütlenmeleri seçerler, ama o yarattıkları örgütlerin içinde bencil ve çıkarcı azınlık, yönetime geçince, amaçları araç haline dönüştürüp, iktidarını sağlamlaştırmak ve zenginleşmek için her yolu hakkı olarak görebiliyor. Bu durumda kendi haklarını savunamayan kitleler o iktidarın dişlileri arasında her gün küçülerek yok olmaya mahkum oluyor
İnsana nefrette aşılanır, cesarette, ahlak da, sevgide… İnsan da toprak gibidir, ne ekersen onu biçersin… Doğuşta saf ve temiz olan insan daha sonra verilen eğitimle şekillenir.
‘’Çok sayıda yararlı şeyler üretebilmek için çok sayıda yarasız insan üretmek! ’’ bu kapitalizmin felsefesi, her kapitalist ülkede olduğu gibi, ülkemizde de bilinçsiz, düşüncesiz, linç taburlarını oluşturmuştur. Irkçı, milliyetçi, militarist duygularla doldurulmuş, önyargılı kitlelerin kontrolü onları yetiştiren mihraklarca bile kontrol edilemez duruma gelebilir…
Egemen güçler elindeki güçlü iletişim araçları ile kitleleri sevgiyle de, hoşgörüyle de eğitebilir nefretle kinle de eğitebilir… Eğer hem barıştan bahsediliyor hem de kitlelere nefret aşılanıyorsa burada iyi niyet değil, bir kurnazlık, bir hile vardır.
Yükseklere bakarken aşağıda olanları unutarak, gelecek daha büyük tehlikelere sürüklenmemelidir.
Toplumsal mücadelelerde tabanın tutum ve davranışları yönlendirilmeye açık, araştırma ve doğru olanı yakalama yeteneğinden çok, edindiği toplumsal kimliğin etkisinde kalarak davrandığı gerçeğini gözden kaçırmamalıdır
Taraflar hedef toplumu istekleri doğrultusunda hazırlar… Barış isteniyorsa barış istemi doğrultusunda, toplum yumuşatılarak barışa hazırlanır, savaş isteniyorsa savaşa hazırlama doğrultusunda duyguları beslenir… Gerilim artırılır.
Barış isteği dillendirilirken, savaşa hazırlanıyormuş gibi gerilimi artırıcı söylemler, bilinçsizce yada muhalefeti yumuşatma kaygıları ile yapılıyorsa, süreci olumsuz yönde etkiler, bu ‘’kaş yaparken göz çıkarmaktır’’, Bilinçli olarak yapılıyorsa, dar boğazlardan geçici taktikler olarak görülüyorsa da, geleceği daha riskli bir döneme sokmaktan başka bir işlevi olamaz.
Samimi istekler, samimi uygulamalarla, taraflar arasında güveni artıracak yönde olmalı ki süreç sıkıntısız atlatılabilsin…
Yine deneyler sonucu elde edilen şu söz geçerlidir. Bütün ülkelerin işçileri, emekçileri birleşin… Özgürlük sizin ellerinizde…
Kayıt Tarihi : 16.3.2013 00:26:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!