‘’Geçmiş geleceğin feneridir! ’’ derler ya… biz de geçmişten başlayalım, bu günümüzü aydınlığa çıkaracak kararları alırken…
Savaş ve barış sorunu üzerine, Albert Einnstein Sigmund Freud Yazışmaları’ndan özetler…
Bu gün Darwin’in sosyal darwinizm biçiminde çarpıtılmış evrim kuramıyla (Maltus) kapitalizmin egemen olduğu ülkelerin resmi devlet görüşlerinin temelini oluşturmaktadır.
Bir yargı organı, insanlardan oluşan bir kurumdur; kararlarını yürürlüğe koymak için elindeki güç ne denli az ise, o zaman, kararlarını daha çok hukuk dışı etkilere açık duruma getirme eğiliminde olabilecektir. (geçmişte kendisini yargılayan organların bu gün AKP elinde kendini yargılayanları yargılamaya başladığı gibi…) Bu durum, göz önünde bulundurulması gereken bir olgudur. Hukuk ve güç, ayrılmaz şekilde birbirine bağlıdır ve bir topluluk, kendi adalet idealine saygı gösterilmesini zorla sağlamak için elinde daha çok güç toplayabilirse, o zaman bir yargı organının kararı, bu toplumun adalet idealine yaklaşacaktır.
Bu gün yargı organlarına tartışmasız bir otorite sağlayacak ve kararlarının uygulanması için mutlak baş eğmeye zorlayabilecek bir devletler üstü örgüte sahip olmaktan çok uzaktır.
Egemen azınlık, özellikle okulları, basını ve genellikle de dinsel örgütleri elinde tutmaktadır. Bu araçlar aracılığıyla geniş kitlelerin duygularını baskı altına almakta ve yönetmekte, böylece onları iradesiz birer alet durumuna sokmaktadır.
Halkın geniş kesimi deneyimlerini yaşantıdan kazanmak yerine, basılı kağıt parçalarını ve resmi yayın organlarını daha kolay kavrama yollarını yeğlemektedir.
Hukuk ve kaba güç, bugün bizler için bir karşıtlıktır. Birinin ötekinden çıkarak geliştiğini kanıtlamak çok basittir…
Silah kullanımıyla birlikte, kaba kas gücünün yerini tinsel üstünlük almaya başladı; ama zarara uğrayan ve güçlerini yitiren bir bölümün, öne sürdüğü haklardan ve itirazlardan vazgeçmeye zorlanması, savaşın son amacı olarak kaldı. Buna en köklü şekilde, kaba güç karşıtını kesinlikle ortadan kaldırdığı, yani öldürdüğü zaman ulaşıldı. Bu durumun iki yararı vardı; birincisi, ölen kişi bir daha karşısına düşman olarak çıkamayacaktı; ikincisi, de, düşmanın yazgısı, ötekileri, ölen kişiyi örnek almaktan geri bırakacaktı. Ayrıca düşmanın öldürülmesi, ileride değinilmesi gereken içtepisel bir yönsemeyi de tatmin etmektedir. Öldürme isteği, düşmanı ortadan kaldırmayıp yıldırarak yararlı hizmetlerde kullanma düşüncesine bir karşıtlık oluşturabilir. O zaman kaba güç düşmanı öldürmek yerine boyun eğdirmekle yetinecektir.
Topluluk yalnız eşit güçteki bireylerden oluştuğu surece, ilişkiler basittir.
Durum, topluluğun daha başlangıçta eşit güçte olmayan ögeleri, erkekleri ve kadınları, ana babaları ve çocukları, savaş sonunda efendiler ve kölelere dönüştüren, yengilerle yenik düşenleri kapsamasıyla karmaşıklaşmaktadır. Topluluğun hukuk’u, giderek içlerindeki eşit olmayan güç ilişkilerinin dışavurumu durumuna gelmektedir. Yasalar egemen kişilerce kendileri için yapılacak ve boyunduruk altındakilere daha az hak tanınacaktır.
Hukukun başlangıçta kaba güç olduğu ve bu gün de kaba gücün desteğinden vazgeçilemeyeceği göz önüne alınmazsa, hasapta yanlışlıklar yapılmış olur.
Kanımıza göre insanın iki çeşit içtepisi bulunmaktadır. Biri platon’un adlandırdığı cinsel olanı… Diğeri ise, saldırganlık içtepisi ya da tahrip içtepisi ortak başlığı altında topladığımız, tahrip etmek ve öldürmek isteyen türden. Gördüğünüz gibi tüm bunlar, çok iyi bilinen sevgi ile nefret karşıtlığının teorik açıklamalarından başka bir şey değildir bu karşıtlık, belki de çekme ve itme kutuplaşmasıyla doğuştan bir ilişkiyi sürdürmektedir.
İnsandaki saldırganlık eğilimini tümüyle ortadan kaldırmak değildir, bir savaş biçiminde meydana çıkmaması için yönünü değiştirmek için uğraşılabilir.
Savaşı dolaylı olarak önlemenin öteki yolları, insanın aklına, unu görmeden önce açlıktan öldürecek kadar yavaş öğüten değirmenler geliyor.
Başkalarını acımasızca yok etmeye hazır devlet ve uluslar var oldukça, başkaları da savaş için silahlanmak zorundadırlar.
Probagandayla zehirlenmedikleri sürece, kitleler asla savaş düşkünü değildir. Biz kitlelere, probagandaya karşı bağışıklık kazandırmak zorundayız. Çocuklarımızı militarizme karşı aşılarken, onları pasifizim ruhu içinde yetiştirmeliyiz.
Okul kitapları savaşı övmekte, vahşeti gizlemektedir. Çocuklara nefret etmeyi öğretmeli öğretiyorlar. Biz nefret yerine sevgiyi savaş yerine barışı öğretmeliyiz.
Savaş için hiç direnmeden verdiğimiz kurbanları barış için de vermöeye hazır olmalıyız.
Kaynek…: düşünbil dergisi sayı: 32-33 Serol Teber Almanca asıllarından çeviren Oğuz Özügül
Kayıt Tarihi : 20.2.2013 00:45:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!