Çeşm-i sevdâ her zaman gönlüme hâne benim
Onun için bedenim yâre pervâne benim
Fuzûli “Mecnûn” diye fuzuli bir laf etmiş
Kays’a mecnûn denmesin deli-divâne benim.
Şuara-ı arifîn cem edip karar kılsın
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Fuzûli “Mecnûn” diye fuzuli bir laf etmiş
Kays’a mecnûn denmesin deli-divâne benim.
Burada bir taşlamadan ya da Fuzûli'ye üstün gelmeden ziyade bir telmih var sanki. İlkinde
şair FUZÛLİ ,ikincisinde fuzuli boş lüzumsuz anlamında kullanılan iki kelime beyte ayrı bir zenginlik katmış. Şairler duygularını yoğun yaşar, bazen de abartırlar.
Fuzuliyi ve gazelleri seven biri olarak bu şiiri çok beğendim.
Kıymetli şair kutlarım sizi. Saygıyla
Arz-ı Hâl - Nev-i Gazel güzeldi tebrik ederim. Yüreğine sağlık...
Hey be Koca Celâli!
Bu şiir her ne kadar aruz ile yazılmamışsa da şiirin kokusunu alanlar bilir ki, aruzdaki hemen hemen her şey bu şiirde de var. Bu şiiri ancak çekemeyenler eleştirir. Kem gözle bakan, haset eden, kalplerinde onulmaz hastalık bulanlar edebî yönden eleştirebilir.
Muhakkak şairin malzemesi dil ve hayaldir. Dili olup da hayali olmayanlar sadece yazarlar. Hayali olanlar ise bütün edebi sanatları kullanarak bir edebi şaheser ortaya koymayı başarırlar. Her beyitteki teşbih, mecaz, istiare, kinaye vs. gibi edebi sanatlar ustaca işlenerek alegorik bir dünyanın kapısını aralayıp, başka bir buudun sınırlarını zorlamıştır.
Nev'i Gazel tarzındaki bu güzel eserin her bir beyti sanki birer 'beyit-i berceste' niteliğinde olmuş.
Kalemin zeval bulmasın.
Selâm ve muhabbetle...
Şimdi siz bir pazarda ürününüzü satarken elbetteki ürününüzü övebilirsiniz ama ürününüzü överken diğer pazarcıların ürününü kötülemek yakışık alacak bir davranışmıdır. diye sorarım. Şiire dönecek olursak şimdi burada
'Fuzûli “Mecnûn” diye fuzuli bir laf etmiş
Kays’a mecnûn denmesin deli-divâne benim.'
Şair bu beyitte Fuzuli nin Mecnun diye fuzuli yani gereksiz bir kelime ettiğini söylüyor, ve kendisininde ondan deli divane olduğunu söylüyor. Ben buna pek aldırış etmesem de elbette saygı duyarım ve diyelim ki öyle mecnundan daha mecnun. İşte burada yukarıdaki pazarcı hassasiyetiyle etik bir davranış olarak
'Fuzûli “Mecnûn” diye fuzuli bir laf etmiş' yerine arayıp bulup fuzuli kelimesi yerine daha başka bir kelime bulmak lazımdır. Hem üstelik siz ne kadar deli divane olursanız olun Mecnununda Kaysı nda Fuzulinin de yeri bellidir tarihte. Hem de asırlardır
Şiire şiir olarak bakarsanız güzel bir eser ortaya koymuş şair lakin kıyas olmasaydı keşke. Kıyas şiiri bozmuş. Enaniyete kaçmış. Yinede tebrikler
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta