neydi o sarsılış
ne demeye geliyordu
kalbi göklere açıktı
sessizliğin yatağında usulca akan sözleri
bir açılış
bin inşirah
bir ferahlıktı
kaderin kırıldığı noktayı haber verdi hiç duraksamadan
artık hiçbir şey önceki gibi olmayacaktı
gurbet ufkuna güneş doğmuş
günden güne parlayacaktı
ama bedeli de vardı her emanetin
sesi titredi
bulutlandı yüzü
gömleğini giyerek adımladı dar sokakları
her kıvrımını duyumsamaktı
ışığı göz kamaştıracaktı
kalbi bir tül gibi dalgalandı
avuçlarında artık rüzgarı ağırlayacaktı
ilk şaşkınlığını
ezeli rüzgarın serin dokunuşunu tanıdı
biliyordu gerçeğin acıtacağını
dar getirilecekti yurdu
kendini gönüllüce sürgün eden
yeni sürgünlüklerin kapısını aralamıştı
sessizce yüklendi sürgünlüğü
sevinçle sarılıp
sürgünlerin mayasını kalbine emanet etti
sözün humması dudaklarında pınarlaştı
lüzumsuz yükleri omuzlarından atacak
kendini ebedi hafifletecek başka bir yükü omuzlanacak
ebedi liman olacaktı sürgünlerine
yuva olacaktı ilahi kelama
ümidini yitirmiş mültecilere
yetim ve öksüzlerin
canla başla ağırlanacağı ebedi vatanı kuracaktı
hece hece
hazırdı…
vicdanları geri çağıracak sözün kanat sesleri
ruhundan ayrı düşmüş insanı yeniden ruhuna dokunduracak
yeniden üfleyecekti insana ruhunu
elçinin hatırı sofra olacaktı muhtaçlara
sıcacık ekmek diye sunulacaktı açlara
insandan insana merhamet gözenekleri açacaktı
gönülden gönüle gizli yollar yapacak
kendine yabancılaşmış insanı
iyilikle tanıştıracaktı
kendi uzağında kalmış insanı
cümle yakınlıkların serinliğine çağıracaktı
sancısı çekilmiş bir kutlu doğumun müjdecisidir artık
kalbin susturulmuş çığlıklarına nefes sunacaktı
vicdanın saklı sancılarını
avuçlarında kelebek nezaketinde ağırlayacak
aklın sarsıcı arayışlarına taze bir ufuk gösterecekti
hasretli çığlığı hiç susmadı
kalbin çeperlerinden taşmıştı hasreti
sessizliğin bağbozumu başladı bir kere
suskunluğun özünden ümit sözleri tutuştu
her cümlesi
omuzlarındaki yük taşınır gibi değil
varlıktan daha ağır
yokluk dehşetinden daha acılıydı
var-yok arasından daha keskin bir bıçak sırtıydı
hayat memat meselesi olmaktan öte bir çelişki
düşerse, düşmesine son yok
yükselirse, yüksekliğine had yok
iki ihtimal vardı
hira da yaşadıkları ya doğru ya yanılgı
yanılgıysa, her şeyini yitirecek
varlığından utanacak
ruhu zifirin zifiri bir aldanmışlığın içinde kıvranacaktı
akıl tutulması mıydı bu
körlük müydü
kendini olduğundan fazla görme kuruntusu mu
ne şahit vardı halini doğrulayacak
ne ölçü vardı gördüklerini tartacak
yoksa mecnun muydu
ilk defa emin değildi olan bitenden
ne olmuştu ona
nedir bu olanlar
hayretler içinde
tahayyülün uç sınırlarında
aklın çeperleri yırtılmak üzereydi
bütün zamanların beklentisi
vaktin göğsünde dayanılmaz bir kalp vuruşu başlatıyordu
mekanın bileklerine doluyordu yüzyılların sorusu
sancısı tarifsiz
gerçeğin doğum sancısı başlamıştı
geri dönüşü yoktu
kabuğunu döküyordu zaman
çatlıyordu kalbi mekanın
bekleyişlerin hepsi zarını zorluyordu sabrın
kaderin en ince düğümünde çınlıyordu soru
tarihin en keskin dönemecinde çırpınıyordu endişe
olmaktan öte bir olmak ihtimali vardı artık
yoksa, ölmeleri özleten bir ölüm de olabilirdi akıbet
ya her şey sahihleşecek
ümit yağmuru başlayacak
ya sahteleşecek yüzler, sığlaşacaktı sözler
insanlığın yüzü yerde kalacaktı
soru, sağır duvarlara vurdu
düştü
titreyen ses, boşlukta çınladı
parçalandı.
kırılgan merhamet
incecik şefkat kendine gök aradı
havalandı.
bir bilgenin can kulağında kıvamlandı tereddütleri
bir kadının sükunetinin avuçlarında dindi tereddüdün çırpınışları
hayır
sen mecnun olamazsın
sana sahtelik bulaşmaz
senin kulağına yalan ulaşmaz
senin fıtratının vadisinde bulanık sular akmaz
seni mahcup etmez Allah
değerli madenin üzerine sahte nakış işlenmez
nedenleri sıralıyor sonra
hepsi geçerlilik ölçüsü insan için
hepsi insanın sahiciliğinin belgesi
hepsi adamlık kalitesinin bir tescili
çünkü sen her şeyle bağını merhamet üzerinden kurarsın
çünkü sen işini görmekten aciz olanların yükünü taşırsın
çünkü sen yoksula verir
hiç kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın
çünkü sen konuğu ağırlarsın
çünkü sen hak yolunda karşılaştıkları musibet
felaket halinde halka yardım edersin
çünkü sen sözü doğru söylersin
çünkü sen emaneti yerine verirsin…
artık hiçbir şey önceki gibi olmayacaktı
insanlığın gurbet ufkuna vahiy doğmuş
günden güne parlayacaktı
akıp duran
vahiy ırmağının en son en diri çağıltısıydı duyulan
şehrin uğultuları arasında ince bir vicdan çağıltısıydı
can kulağı gerçeğin sesine aşinaydı
bir hakikat bekçisi vardı mekke de.
gerçeğin hatırını bekleyen bir kalp
bilirdi kadim haberleri
öncekilere indirilene aşina idi
mekke nin ruhunu boğan ateşli telaşlardan uzakta yaşıyor
biz atalarımızı böyle bulduk
geleneğin tortusunu
alışkanlığın kirini
akıllarına boca eden mekke ileri gelenlerinden farklıydı
çağının vicdanıydı
sessiz ve vakur
sözün kalbi
insanlığın nabzına yürüyecekti artık
sıcacık, taze, yine, yeni
elçisinin canını yakacak,
muhataplarına can bağışlayacaktı
şerefle yüklendi sürgünlüğü
sevinçle sarılıp öptü
bu sıcacık sarılışta, sürgünlerin mayasını bıraktı kalbine
nasılsa ebedi bir liman olacaktı vahiy sürgünlere
mültecilere, evsizlere ,yurtsuzlara,
yetimlere, muhtaçlara, açlara…
redfer
Kayıt Tarihi : 11.7.2022 10:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!