başkalarının hikayelerini,
anlattım benimmiş gibi.
sanki bi ara alkışlandım,
ama pek uzun sürmedi.
biraz hırsızlık, biraz alın teri,
olmak istedim ben de biri,
yani aslında pek bir şey yok,
hemen hemen herkes gibi.
ben mi seçtim bu aklı?
ya da bu biçimsiz bedeni?
hatırladığım kadarıyla,
kimse sormadı fikrimi.
şimdiyse bişiler anlatma sırası bende,
başlıyorum o halde.
her şey büyük bi hevesle,
20 kadar sene önce,
başladı en sevdigin gezegende,
bir apartman dairesinde.
büyük projelerim yoktu,
ama inancım vardı iyiliğe.
burnumu tıkamadan içerdim,
en kötü şurupları bile.
sonra sıkılmayı öğrendim,
yetmedi kutu kutu oyuncak,
yalanlar söyledim gülsünler diye,
ne komikmiş yumurcak.
tabii ki yetmedi,
ben de buldum ateşi,
yaktım tüm action-man'leri.
gördüm yıkımı ve vahşeti,
lavaboya damlarken izledim,
eriyen ucuz plastiği.
sol elimin işaret parmağında,
unutmayayım diye bu hissi,
hala durur yanık izi.
kutlamaya utandığım,
sorun değilmiş gibi yaptığım,
ayaklarımın geri geri gittiği,
ve gerçekten sevdiğim,
her şey için
bir dakikalık saygı duruşu.
harcadım saçma sapan şeylere,
biriktirdiğim her kuruşu.
nasıl geldim bu günlere?
bir sürü hayal kırıklığı, bir sürü eyvah ile.
mesela babamın özenle hazırladığı,
şatafatlı meyve tabağını,
götüremeden salondaki misafirlere,
tepetaklak düşürmüştüm yere,
neyse önemli değidir herhalde.
acaba nasıl oturuyorduk?
mutlu bir aileyiz diye mi?
istisnasız her akşam yedide,
hep beraber akşam yemeğinde.
bir masa dört sandalye,
ben şarap içemem yemekle.
anne, köfte, kutsal ruh,
ya da anne, oğul, kutsal köfte.
Yiğit Can Çapaş
Kayıt Tarihi : 19.4.2024 21:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.