Ben İstanbul’u gördüm, unutamıyorum!
İçinde kocaman bir tarih yatıyor.
Bir de şimdi görün, utanıyorum!
Tarihi unutmuş bir gençlik yatıyor.
.
Bulutlar perde perde,
Başımda yağmur gülü,
Galiba bu son perde,
Bugün hüznümün günü.
Başlarda bir ağrı var,
Kalemin ucu kırık, yazılar yolda kalmış,
Yazıyı kurtaracak bir araç bulunmamış.
Beyaz sayfaya inat, yazılar çarşaf çarşaf,
Kalem kırılana kadar yazı epey yol almış.
Sürüklenir yazılar doğruca sonsuzluğa,
Çağlayan oldu aktı,
Coştu yine çılgın gönül.
Sevdalara kibrit çaktı,
Ateşlere düştü gönül.
Yorgun aşklara elveda,
Zambaklar siyah açar
Kaf’tan öte vadide.
Anka rötarlı uçar,
Tek yolculuk ömürde.
Aşklara yıldırım düştü
Duygular silah olmuş, sevgiler birer mermi,
Nişangahımız kalpler, giden geri döner mi?
İskalama nişancı, Vuracaksan vur kalpten!
Senden nişancı olmaz, vurmazsan onikiden.
Avuçlarımda yokluk, kucağımda gelecek,
Maziden gelen ayak geleceğe gidecek.
İçimde bir umut var; elbet bir gün gelecek,
Yolumdaki ateşi bir sensin söndürecek.
Gidişinde isyan var, dönüşler seni bekler,
İnsanlar acımasız, merhamet rafa kalkmış,
Zulüm bukağı olmuş, aşağı doğru sarkmış.
Bir yanda çocuk, genç, yaşlı, kadın demeden,
Kanları emilirken dünya seyirci kalmış.
Yürekler kir-pas tutmuş, kolaylıkla silinmez,
KÜSTÜM OTU
İnsanlar küstüm otu gibi,
Dokunulunca küser benliğine,
Enaniyet karanlıkların en dibi,
Sarılır zulmetin dikenli gövdesine.
Sıkıntılı hayatta,
Diken üstü yaşamak,
Bunalımlar ayakta,
Ölüme kalmış ramak!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!