Mandrake öleli yüz bin yıl olmuş
siz hala şapkadan canlı tavşan çıkarıp
eski devirlere dönmek için...
ellerinizi kanatırcasına alkışlayıp duruyorsunuz
her çakıltaşını inci olarak görüyor
üstelik Tanrıların kurgularından habersiz...
avuçlarınızı gök yüzüne açmış
uzaylılardan medet umuyorsunuz
oysa...;
-hayatın harcayamadıklarından değilsiniz-
şişe dibi gözlük devrini çoktaaan geçtiniz, siz hala uyuyorsunuz
..
belki bin belki onlarca bin yıl sonrası herkesin üzerinde yaşadığı bir yıldızı olacak
milyarlarca yıldızın içinde devasa bir yalnızlık
ne bir Tanrı misafiri ne de bir afacan çocuk kapınızın zilini çalacak
sığındığınız gökte...
-umutsuzluk özleminiz dibe vuracak-
..
-kız oğlan kız olmadığınızı anlayacaksınız-
geceler mehtapsız,
mutluluğunuzu paylaşacak güneş, deniz ve kumunuz yok
bahar ise hicrette...
her yanınız hazan dolacak
aşk;
susuzluktan...yalnızca denize düşünce sarıldığınız bir yılan olmuş
-yazık...!
uzaylı bir perinin vücut hatlarını hiç öğrenemeyeceksiniz-
..
zira kurban etmişsiniz yarınlarınızı anlık zevk ve tutkularınıza
sevgiliye sunmak için diktiğiniz bütün çiçekler de kuruyup solmuş
bahçeleriniz dolar uğruna talan olmuş
artık ne annenizin mutlu masalları uyutabilir
ne de babanızın kucağı avutabilir sizi...
her yanınız beton ormanlarla dolmuş
.
ışınlandığınız galaksinizde...
üç ayda bir aldığı maaşını çaldırmış emekliye dönüp...
saç baş yolacak, robot kedinizin tüylerini tarayacaksınız
mobilinizle baş başa,
bol bol hüznünüz, kara kara düşünceleriniz olacak
fayda etmeyecek son pişmanlık...taş devrini özlemle arayacaksınız
..
çünkü bütün zamanlarınız eskitilmiş
hırsınız yakıt olmuş zirve yolculuğunuza
amma velakin yetmişinde bir adam olarak...;
topuklu giyme yeteneğinizi tamamen kaybetmişsiniz...yalınayak yürüyorsunuz
-sabun köpüğünden salıncak hayali kurmayacaktınız-
uzay çağında renkli düşlerle siyah beyaz bir hayat sürüyorsunuz
-yeşil ayva ısırmayacaktınız-
..
ne az su verip kurutacaktınız
ne de fazla su verip çürütecektiniz
unutmayacaktınız gerçek sevginin koşulsuz olduğunu
-çiçeklerin kalbini kırmayacaktınız-
kuş yuvasına düşmandır...rüzgarla dostluk kurmayacaktınız
mutluluğun garantisi...:
çıtır çıtır bir simit yiyecek, tavşan kanı çay içecek
sımsıcak bir tebessüm ve kuş dili masallarla yetinecek
-organik dünyaya kıymayacaktınız-
..
ne yeşil ne mavi bırakmışsınız...
-bıçak çektiğiniz dala binmeyecektiniz-
galaksiler arası yolculuk...
şehirler arası yolculuğa benzemez
tahterevalliden inmeyecektiniz
...
..
Dünya'ya uzayda bir toz zerresi muamelesi çekip süpürdünüz
şelale sandınız kendinizi,
cinnet geçirip köpürdükçe köpürdünüz
ve sonunda patladı Nuh Tufanı, koptu kıyamet
..
...
....
insanoğlu sen artık yoksun
-tükendi neslin-
G E Ç M İ Ş O S S U N ...!
..
...
....
inan..!
enkaz da bir gün ayağa kalkar
ve yaralarından soyunup gül açar umudun telvesinde
ancak uyanıp yeniden başlamak için...
önce ölmek lazım Nuh’un gemisinin güvertesinde
....
...
..
2010
Tahsin Özmen
Kayıt Tarihi : 2.3.2011 18:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
ne de göğüslerine iliştirdikleri teneke madalyalar yetiyor…
kralları kraliçeleri kurtarmaya
soyunuyor yaralarından…soyunuyor acı yüklü geçmişinden
gül bahçesi oluyor ortadoğu ve afrika
arap halkları meydanlarda…tarih yazıyor çocuk!
tarih yazıyor…
..
harikasın sayın ÖZMEN
güneş hep gülecek çocuk!
güneş hep gülecek…
zafer mazlum halklarındır
TÜM YORUMLAR (1)