nasıl ölmüşsek eskiden öyle ölüyorduk
pencere buğularına çizilen özlemekti yaşamak
bir çöl dalgınlığı
hiçbir şey olmak bir yaranın kabuğu
defalarca patlamış dikişler
defalarca dikilmiş
elinde geçmişin izlerini arayan yorgunluk
kokusunu unuttuğumuz anne mutfağı.
kan kaybını yalnızca sedyelerde sandığımız
tarihin ketum sayfalarında sıraya girmek için aceleci
kırgınlığı bir ağacın gövdesine dayadılar
kuru bir dalın amansız kopuşuyla
nasıl gülümsemişsek acımtırak
duyulmadı.
ışıkları sönen her evde biraz daha büyüyen yalnızlık olur gece
abimin kipriklerine benzeyen.
bir yumruk nasıl yutkunulur?
boğazın daralmasına benzeyen unutmak
unutmak dedim ya insanın içinde büyüyen bir urdur bu kelime
yağmurdur
düştüğü her yerde başka bir şekilde filizlenen.
nasıl ölmüşsek eskiden öyle ölüyorduk
ben bir mektupla öldüm
babamın sonrasını çürüten.
yaşamın yaşamaya benzememesi
toprakta çatlayamayan bir tohumca.
insan bir kere yıkılır sonrası yalnızca düşmek.
bütün ışıkları öldürdü göz kapaklarım
ülkenin bütün sokakları karanlık
bütün sokaklarında ölgün bir ayrılık
inatla kıvranıyordu
ilk kez o zaman kestim saçlarımı
sonrası yalnızca kısaldıkça yabancılaşan şeyler.
ben şiir yazıyordum madrid'de akşam oluyordu
on yedi yaşımı sır gibi saklıyordum
avuçlarım altı yaşında
bir baykuş her gece gelip göğsüme otururdu
odada akvaryumdaki balıklara dönüşürdü eşyalar
bu suyu buraya kim getirirdi bilmezdim.
nasıl ölmüşsek eskiden öyle ölüyorduk
neremden vurulursam vurulayım hep aynı yerim acırdı
annem ilk çamaşırını teştte yıkamış
sanıyordum ki bu yüzden kir tutmuyordu üstümüz
abimin gözleri yana devrilmiş bir kum saati
orada durması zamanın
sanıyordum hep orada nöbet tutmuşluğumdan.
henüz leyla yoktu
henüz çöl yoktu
ortaokuldan kalma bir fildim rüyamda
bir gün insan olmayı reddedeceğimi bilmedim
sen yoktun
sen kimdin
kaç bedene girdin.
beni bir göç yolunda incelirken duymuşlar
ağzımda sayısız kuş
kederli şarkılar söylemeyi unutmuş bir müslüman.
kavgadan savaştan yüzümü alıp
büyük ihtimal sırtımdan vurulmuş
annemin coğrafyaları kıskandıran cesur ellerinin altında
aynı yerinden kanayan bir bayrak gibi
süleyman'a bulunmuşum.
insan bir kere dağlanır sonrası yalnızca yarayı iğfal.
15Mart2016
Sema Enci
Kayıt Tarihi : 29.12.2024 07:55:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.