Şu koca apartman insan gölü de,
Giriş kapısının sesinde hayat.
Katı suratları sanma ölü de,
Tebessüme kahır, gülmeye inat!
Mazgal pencerecik tülü bürünür,
Dünyayı küçültüp, ışığı kısar.
Yollara açılan cadde görünür,
Şuursuz bakışlar yol gibi uzar.
Güneş, ine çıka duvar tırmanıp,
Örtük pencerenin camını yalar.
Zamanı kuşatan emre inanıp,
Sabahı vadeden geceye dalar.
İnenler, çıkanlar, merdivenlerde;
Kısık sesler, ayak sesi, karışık.
Uyuklayan şiltesinde, minderde,
Dışına küs, tek eviyle barışık.
Dizi dizi dizilişler her akşam,
Aman, nere gitti, nettiler kızı?
Misafirdir en sahtesinden “yaşam”,
Sevdirirler becerikli hırsızı!
Nasıl da hislendi, gözlerinde yaş!
Alt katta sesler var, dur, kulak kesil.
Bırak dövünmeyi, yalan bu dalaş;
Sen in de komşunun yaşlarını sil!
Halkalı zincirler değil sahnede,
Dikkât bağı, dikkât, kırpmaz gözünü..
Hasta oldu hanım, dert ede ede;
Bir kuru ekrana çarpar sözünü…
Kapı zili çaldı, aslında imdat!
Bir gerçek ses delsin şu dalmışlığı.
Yönetici gelmiş: şuna imza at!
Doldurmuş depoya onca kışlığı.
Bu kısa arada göz göze bir an,
Baba sıkıntılı; -hayırdır adam?
Aslında baba da içinden yanan;
Neslini asıyor bu ipsiz idam!
Koca bina, gece sessiz ve sakin..
Onlarca bacadan günah savurur!
Şimdi uykusunda yüzlerce sakin,
Gündüz hayâl kurar, gece avunur.
.
Kapı kapı çalıp, uyanın desem;
Görünmez alevler sardı her yanı!
Avluda mahşeri tutup beklesem;
Alsam her kafaya sinmiş mayını!
Durunuz! Bu hayat o hayat değil!
Külümüze muhtaç olmak nasıldı?
Baba, öz oğluna olamaz kefil!
Hürmet azaldıkça infak kısıldı.
Bir binada hane hane yaşamak,
Asrın fendi midir, yoksa kendi mi?
Karınca misali güne başlamak,
Yuvadan değil mi, sır tükendi mi?
.
Karşılık ummadan gülmeye razı,
Gelene geçene açık yüzlerim.
Şu toplum bir atsa kini garazı,
O vakit geceye ben gündüz derim!
Devri daim etse alışkanlıklar,
Kuşaklar bir kere tanısa bizi..
Anlarlar, her dağa yağamaz da kar;
Dertliyi görenler bilir dertsizi.
Şehri bölüşürdük, komşuyla önce,
Zehri yüze bölsen bir fiske etmez!
Hemşehri olurduk gönül örünce,
Bir selâmcık şifa nemize yetmez!?
Selâm sıcaklıkta ve edeptedir;
Verene misliyle dönen hediye..
Selâm, yedi gökten inen şifredir..
Selâm, pazarlıksız, hep veresiye…
Mahalle, mahalle büyüyen şehir,
Yüzbinleri çekip, basar bağrına.
Temiz caddelerde bir manevi kir;
Gizlemez her taşa yakılsa kına!
Gözetlemek için bu gökdelenler,
Gece karanlıkta birer korkuluk!
Korna sesi kadar acı firenler,
Kimse bilmez, nereye bu yolculuk?
Evi de, yolu da, caddesi de bir;
Her yer kalabalık ve her yer yalnız!
Dolmayın, desek de boşa bu tedbir!
Şehire göçüyor güneş ve yıldız!..
Halil İbrahim Alboğa
Kayıt Tarihi : 6.3.2018 01:28:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!