Kendimden ve bu yazıda bahsi geçmeyecek kuşlardan, bahardan, tenimde gezinen yaz esintisinden, artık bakmaya niyetlenmediğim altını çizdiğim dizelerden, teselli bulduğumuz sarılmalardan, ikna edici bakışlardan, umutla ektiğim o tohumdan özür dileyerek başlıyorum. Bitmeyen ve de asla bitmeyecek olan işler arasında şekerini terk ettiğim kahvemi alıp… Bu sert kapanmış kapıların son hamlesiyle içeriye doluşan havayı nasıl bir panik ve atakla ciğerimize hapsettiğimizi bilirsiniz. Sesi çatallanan kırgınlıklarınız yok mu sizin? Hani şifalandırması olmayan o anlar. O kapıyı açan çilingir veyahut kişisel gelişim cümleleri… Çürüyen, çoraklaşan bir şey bu. Tamamen delirebilmeyi başarabilenlere ya da hakikate varabilene ne mutlu. Ben ikisi de olamadım. Yarı delirenler nelere/kimlere tutunuyoruz bu anlarda? Elini o kapı koluna dolayan sebebi ne? Attığı adımda bulduğu gücü neye borçlu? Ne yöne yürüyeceğinin planı/umudu? Kalma rehavetini söken ne?
Adım Ali. Üç harf. Yirmi üç köşe. Tahmin edersiniz ki rakamlarla aram iyi. Aslında matematiğim kötü. Benimkisi sadece saymak. Beklerken alıştım sanırım buna. Annemin hastaneden eve geleceği günü, otobüsle eve geçerken zamanı, sınav günlerini, maaş saatini, benden uzaklaşırken attığın adımları…Dahası da var.
Yaşam… Senden kendimizi çektiğimizde bize kalan kendimiz ne kadar? Otogarları, koşulan asfaltları, bir yana bırak. Veda dediğine her yerde rastlamak olası. Şimdi birlikte sayalım. Elbette yelkovana ulaşmak altmış etmiyor bazı rastlantılarda. Mesela ilk göğsünü zorladığın o anı düşün. Mesela otuz beşindesin. Mesela saat on ikiyi yakalayınca pabucunu düşüren bir masala sürüklenmiyorsun. Mesela perileri tokatlarsın belki görsen. Sonrası ikiye bölünmek. Önce ve sonra.
Ey en güzel öğrenci. Artık defterler boş, müziğin sesi kapalı, sallanmıyor gemilerin ardından el. Gecelerini bölmüş kapital düzen. Artık gündüz yakıyorsun ağıtlarını. Kendi sesini bastırmakta zorlanıyorsun. Nasıl da çoktun aslında. Şimdi toplanmakla bitmeyen bir ev düzensizliği gibi. Üstelik bu ıssızlıkta.
Devamlı tozu alınan bir anı gibi karşımdasın. Bir şeyler devamlı akıp gidecek; özür dilediğim hiçbir kuş, bahar, meltem alınmayacak dediklerime. Sen yine de uzamaya devam et zeytin ağacım. Kuşlar taşırken eksin meyvelerini. Edip’in karanfili gibi elden ele dolaşan. Fakat yurtsuz. Ne de olsa aylağız, böylesi daha güvenli. Ne diyordum?
Artık bir mezar taşına sevincini döken birinin dalgınlığıyla yazıyorum. Dağınıklığım ondan. Her gün başa saran bir sanrı gibi. Sen ne çok ve büyüksün ‘’bir’’. Başımı döndürüyor bu sınırsız olasılıklar. Takılıp kalıyorum diriliğine. Her şey bir göz kırpması gibi. Keskin. Bazı şeylerin izahı yok. Bazı şeylerin tesellisi yok. Bazı şeylerin telafisi yok. Konuşmayı deniyorum. Başlayabilmeyi. Her şey ne kadar uluorta ve yarım kalıyor. Affınıza sığınmıyorum, bir yerlere sığamıyorum. Saymıyorum.
Kayıt Tarihi : 29.4.2022 00:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!