Gerçek ismi Anna Andreevna Gorenko olan yarım yüzyıl boyunca romantik ve duygusal St. Petersburg geleneğinin en önemli temsilcisi Rus şair.
Ahmatova'nın çalışma alanı, kısa lirik şiirleri evrenselleştirmekti. 1935-1940 arasında Stalinist terör olarak bilinen dönemde Requem adlı trajik şaheseriyle öne çıktı. Eserlerinde Stalinizm gölgesinde yaşayan yaratıcı kadınların kaderini, zaman ve anı olarak türlü temalarla anlatır.
Odessa'da Bolşoy Fontan'da doğdu. Anne ve babası 1905'te ayrıldığı için mutlu bir çocukluk geçirmedi. Kiev, Tsarskoe Selo ve St. Petersburg'da Smolny Enstitüsünde eğitim aldı. 11 yaşında şiir yazmaya başladı ve sevdiği şairler Racine, Puşkin ve Baratinski'den esinlendi. Babası şairliğin isimlerinin saygıdeğerliğine gölge düşüreceğine inandığı için, Ahmatova tatar olan büyük annesinin soyismini kullandı. O zamanki Rus erkek şairlerin çoğu Akhmatova'ya olan aşklarını ilan etmişlerdir,o ise Osip Mandelstam'ın ilgisine karşılık vermiştir.Osip Mandelstam'ın karısı Nadezha Mandelstam daha sonra Hope Against Hope adlı otobiyografisinde Akhmatova'yı affetmiştir. 1910 yılında genç şair Nikolay Gumilov ile evlenmiştir. Kocası Ahmatova'nın şiirlerini ciddiye almadı ve Alexander Blok'un kocasının şiirlerini tercih ettiğini öğrendiğinde sarsıldı. Oğulları Lev Gumilyov 1912 yılında dünyaya geldi ve Neo Avrasyacı ünlü bir tarihçi oldu. 1912'de ilk derlemesi Evening'i yayınladı.
1914'te ikinci derlemesi Rosary yayınlana kadar "Akhmatova'dan sonra" binlerce kadının şiirini oluşturdu. Erken şiirleri genellikle, bir adamı ve bir kadını resmeder. Onların ilişkisinin en acı, muğlak anlarını kapsamaktadır. Böyle parçalar çok örnek alındı, sonra Nabokov ve diğerleri tarafından taklit edildi. Akhmatova, şöyle söyler: "Ben, bizim kadınlarımıza nasıl konuşulması gerektiğini öğrettim, ama onları sessizleştirmenin nasıl olacağını bilmem".
Kocasıyla birlikte Akmeist şairler isimli bir gruba katılan Ahmatova bu çevrede büyük bir şöhrete kavuştu. Rus şiir tarihinde bilindik; çağın başlıkları olan "Neva'nın Kraliçesi" ve "Gümüş çağın ruhu", O'nunla aristokratik biçim ve sanatsal bir bütünlük kazandı. Çok yıllar sonra yaşamının uzun bir bölümünü kapsayan ve en uzun eseri olan "Kahraman olmadan şiir"i Puşkin'in Eugeni Onegin'inden esinlendiğini belirtecekti.
Lanetli Yıllar
Eşi Nikolay Gumilyov Sovyetler'e karşı anti faliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle 1921'de kurşuna dizilerek öldürüldü. Bu evliliğinden 1912 yılında Lev Nikolayeviç Gumilev olmuştur. Önce ünlü bir Asurolojist olan Vladimir Shilejko ve sonra Stalinist Gulag kamplarında ölen sanat bilgini Nikolay Punin ile evlendi. Evli edebiyatçı Boris Pasternak'in tekliflerini geri çevirdi.
1922'den sonra, Akhmatova, kapitalist bir öğe olarak mahkûm edildi ve 1925'ten 1940'a kadar şiirlerinin yayınlanması yasaklandı. Dönem dönem Puşkin'den bazı parlak denemelerde dahil olmak üzere, Leopardi denemelerini çevirerek geçimini sağladı. Onun arkadaşlarının hepsi, ya göç etti ya da yokedildi.
1946 yılında Stalin'in ortağı ve kültür bakanı Andrei Zhdanov, Ahmatova'nın Isaiah Berlin'i ziyaret ettiğini öğrendi ve alenen "yarısı fahişe, yarısı rahibe" olarak etiketleyip, şiirlerinin yayımlanmasını yasakladı. Daha sonra açlıktan ölmeye mahkûm etmek ile eşdeğer olan Yazarlar Birliğinden çıkarma girişiminde bulunuldu. Oğlu "Stalinist Gulag"ta gençliğini harcadı ve hatta tahliyesini emniyete almak için Stalin'i öven birkaç şiir yayımladı. İlişkileri hep gergin olarak devam etti. Resmen yokolmasına rağmen; eserleri sözlü olarak ve hatta samizdatla el altından bilinmeye devam etti.
Eserleri
Anna Ahmatova: şiirleri (1983)
Anno Domini MCMXXI (1922)
Evening (1912)
Plantain (1921)
Ahmatova şiirleri (1967)
Rosary (1914)
Seçilmiş şiirler(1976)
Seçilmiş şiirler (1989)
Anna Ahmatova'nın tüm şiirleri (1990)
Anna Ahmatova'dan oniki şiir (1985)
Beyaz Sürü (1914)
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
'Aynı Bardaktan' isimli şiirini çok sevdim
Anna Ahmatova,
rahat uyu. yetişebilseydik eğer sana aşık olur peşinde koşardım.
güzel annen yaşlı babandan erken ayrıldı.
hep sevda dolu yüreğin seni kocandan erken ayırdı.
çarın rusyasında çocukluğun acılı,
bolşevik devrimi yıllarında gençlığin acılı,
evliliğin ...