Suluova İmam hatip lisesi
Derepazarı’n daki üç yıllık görevim bitince tayin istedim. İstedim de kolay olmadı tabii. Terör, kutuplaşmalar Amasya için atama çok zor hal aldı. Tek şansım yeni açılan İmam hatip lisesi idi. Sağolsun rahmetli eniştem işlerimi takip etmişti ama baya uğraşmıştı. Ve uzun bir veda programından sonra Derpazarı’ndan ayrıldım.
Çocuklar dersten kaçıp otobüse kadar gelmişlerdi. Çünkü Saat 9.30 da araba Derepazarı’ndan geçiyordu. Gözyaşları sel oldu aktı. Uzun süre otobüste bende ağladım durdum. Orası benim ilk göz ağrımdı. Hiç unutamayacaktım, unutmadımda. Üç yılın anıları bir bir gözümün önünden gelip geçti. Bir hafta sonra yeni görevime başladım. Lakin eve iki km den fazla uzaktı. Çarşı boyunca yürüyordum. Çok nadir otobüse rastlıyordum. Çünkü o zaman belediye otobüsleri düzenli çalışmıyordu. Zaten henüz yeni konmuştu. Dolmuş olayı da henüz başlamamıştı. Ben göreve başlamadan birkaç gün önce eniştem bir sohbet şu söze şahit olmuştu. Çocuğu imam hatipte okuyan bir polis “ Ya imam hatibe bir bayan öğretmen atamışlar hiç olur mu?” Deyince eniştem çok sinirlenmiş. Öğretmenin bayanı erkeği mi olur ne biçim konuşuyorsun diye adam çıkışmıştı. Okul bir caminin arsasında başlamış kuran kursundan ibaretti henüz kendi binası yoktu. Yardım ve hayırlarla toparlanıp eğitime açılmıştı. Yağmur yağınca bazen sınıflar su girerdi. Müdür eniştemin erkek kardeşi idi. Kazım Demir. Daha sonra o Avukat olduğu için stajı bitince Amasya ya gitti yerine. Karslı bir müdür geldi. O da uzun kalmadı. Becayiş yaptı Kars'ta biriyle O da eniştemin dayısının oğluydu. Kazım süren Rahmetli oldu sonra. Allah rahmet eylesin. Ankara ya gitmişti tayinle bir başka kuruma. Yaşı bayağı gençti öldüğünde. Neyse sanırım bir dokuz ay orada kaldım. İlçe iyice karışmıştı. Sokaklar bölünmüş bir polis karakolun balkonunda konuşurken vurulmuştu. O arada bir öğrencimiz ailesi ile birlikte tüp gazdan zehirlenmişti. Her gün lisenin önünden geçip eve gidiyordum. Çoğu kez de postacı amcaya rastlıyordum. PTT İmam hatipten daha ileriye yapılmıştı ve yeni binaydı. O da benim gibi mecburen çoğu kez yürüyordu evi bizim arka çaprazımızda idi, emekliliğine az kaldığı için idare ediyordu. Dört çocuğu vardı biri benim ortaokuldan arkadaşımdı daha sonra onu cadde de vurdular. Evliydi pek bir şeye karışmazdı ama. Allah rahmet eylesin. Kardeşi Naci bostancı o zaman öğretmen okulunda okuyordu Perşembe de daha sonra Prof olmuş sonrada milletvekili, Ömer ve En küçükleri Namık. Annemle anneleri samimiydi. Birde o zaman çok telefon olmadığı için. Acil görüşmelere onlara giderdik ya da arayan bizi oradan arardı. Sağ olsunlar yardımcı oluyorlardı. O zaman bir komşuluk insanlık vardı. Sevgi saygı vardı.
Ve nihayet Suluova lisesinde öğretmen açığı oldu bende oraya tayin edildim sanırım ihtilalden 5-6 ay önce. Evime yakındı. Biz çocukken Fabrika tarafında Kirada oturuyorduk. Cumhuriyet mahallesinde. Sokağı hatırlamıyorum zaten değişmiştir. Öğretmen Kadirin eviydi. Kendisi Amasya da yaşıyordu. Kolay köyünde öğretmenlik yaparken almıştı burayı. Dört evi vardı biri iki katlı kâgirdi, bizim ki kerpiçten iki oda bir salon bahçe içindeydi. Bahçede bir de dut ağacı vardı yazın gölgesinde yemek yerdik. Bahçeye sebze ekerdik geceleri çeşmeye hortum takar sulardık. Çeşmeye, çarşıya, ilkokula ne biliyim camii ye fabrikaya pazara her bir yere yakındı. Tam 12 yıl oturmuşuz. Taşınırken komşular çok üzüldü. Biz de tabii. Meğersem evi bizi sanıyorlarmış.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.