Necip Fazıl’a bir gönül borcu… ölüm yıldönümünde.
-Anılardan bir parça-
dünyanın sarsıldığı yıllardı
gençler frenlenemiyor
gelenekçiler telaşlı.
Hatırladın mı üstat
Altmış yedili, sekizli yıllardı.
Devrim aleyhine
Konferans veriyordun
Suriye’den kaçanlarla
gençlere adam olun diyordun
dalga geçenlere bol bol
pasaport kesiyordun Moskova’ya
Ve ülkeyi sokmak için düzene
Ahlak dersi veriyordun
Karabük’te işçilere.
Gençleri, geleneklere
bağlamak için örgütlüyordun
itaat etmeyenlere karşı,
askerlerini kışkırtıyordun.
İşte ben!
İtaat etmeyenlerden
Dünya çalkalanıyordu.
asker millet geleneğiyle
yaşa göre terfi dağıtılıyor,
hiyerarşi korunmak isteniyor,
Gençlerden itaat isteniyordu.
Ama itaatsizlik
anti emperyalist
gösterilerle yükseliyordu.
Önünde bir bardak su
Parmakların arasında sigara
Üniversiteli genç kızlar
Çıplak dolaşıyor
büyük tanımıyor
Büyüklerin yanında
Bacak bacak üstüne atıp
Sigara içiyor diyordun.
Bir taraftan da
sigaranı tüttürüyordun.
İşte tam önünde oturan
Önce utanıp ayağını indiren,
Saygıyla saygısızlık arasında bocalayan
Sonra anladım ki o saygı değildi kastedilen
Sen gözlerime bakıyordun
İpleri eline almak istiyordun.
Yerimden kalkıp
Gayet saygılı bir şekilde
Elindeki sigarayı alıp
Önündeki bardakta söndüren
İşte o saygısızım ben.
geleneklerin iplerini kesen.
Paniğe kapıldın
Askerlerine ‘bu ne? ’ diyordu bakışın
Sanki bomba düşmüştü karargaha
Terbiyeyi sizden öğrenen
Terbiyeli askerler fırladı ayağa
Ben salonu terk ederken
askerlerin ardımdan koşuyordu
İşte o zaman öğrendim sizden
Adam dövmenin terbiye olduğunu.
Suriye’den kaçan iş adamları
Altı fabrikamdan birini
Altı arabamdan birini bıraktılar
diğerlerini aldılar diye ağlıyordu
‘’darbeden önce milliyetçiler yardım isterken
baştan savmak için üç beş kuruş verirdim.
Şimdi niye bir arabamı vermedim,
niye bir fabrikamı milliyetçilere vermedim,
diye pişmanım
Şimdi komünistler hepsini elimden aldı,
pişmanım’’ diyordu.
‘’ben ettim bakın bu hallere düştüm
siz etmeyin benim durumuma düşmeyin
milliyetçilere yardım edin,
sonra pişman olmayın diyordu’’
yani kar zarar hesabı yapılıyordu.
İşte üstat, sen!
bunları dinlerken
dudakların arasında
dişlerin -tek tek de olsa -
leblebi gibi parlıyordu.
Milliyetçiliği parayla ölçüyordunuz
Siz konuşmalardan mutlu
Kürsüde kasılarak
milliyetçilere yapılacak
yardımları hesaplıyordunuz.
salonda beş yüze yakın milliyetçi namzet
işte orada kendi nezdinde
milliyetçiliğe tokatı atan
namzetler arasındaki
işte ben, o memet…
sen yardım dileniyordun
ilerlemiş yaşınla.
ben halkımı savunuyordum.
gençlik ateşimle
ve inancımla,
sen milliyetçilik adına
sınır tanımayan iş adamlarına
ülkeyi pazarlıyordun
ben beğenmediğin gençlik olarak
karşı çıkıyordum.
işte senin ‘’büyüklüğün’’ orada
çok pazarlamacı yetiştirdin
milliyetçilik adına
ben ise ülkeye layık değildim
pazarlamayı
bir türlü öğrenemedim.
Üstündeki selvi gibi
ülkede ‘’milliyetçilik’’
Yükseldi de yülseldi.
Öyle ki…
O zaman sloganın ‘’küçük Amerika olmaktı’’
Şimdi ‘Küçük Amerika’ olmak yetmedi.
Büyük Amerika’yı seçtik
moda oldu her şeyin ithali
milliyetçilik de ithal şimdi.
Zulaya indirdik milli devleti.
Mehmet Halil
25 mayıs1983 ölüm yıldönümü
Mehmet HalilKayıt Tarihi : 18.5.2006 20:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
milliyetçilik de ithal şimdi.
Zulaya indirdik milli devleti.
Kutluyorum dostum, nefis bir şiir..
Başarılar sayın Halil
TÜM YORUMLAR (2)