Benim dağım beyaz giyerdi kış gelmeden
türkülenirdi buğusu Munzur’un
meşede palamut gülerdi, suda balık
ve koklaşırdı Zel bulutlarla.
Şimdi yılların ardında, bu şehirdeyim.
hiç yazı yazdın mı mezar taşlarına...
bir dem soluktur oraya yazılan
ve hiç görülmez şarap içip dans ettiği mezar taşlarının.
hiç görülmez sokakların dans ettiği bu şehirde.
Ne çok şey değişiyor,
baharlar geçiyor bu sokaklardan
insanlar akıyor fabrikalara
oyunlar akıyor afacan ellerinden çocukların
caddelerin beli bükülmüş, insanların boynu
gülün kokusunu düşleyen yok, sabahın seher mahmurluğunda
bir ülke kalkınıyor bu şehirde, asgari ücret trajedisiyle
bir ihale boy veriyor, bilmem hangi çetenin tetiğinde
her gün bir prometheus ölüyor bu şehirde
gözlerini çivilediği ışığa koşarken
Yeni tanrılar doğarken Olimpus’ta
Yazgısına küsüyor Sarı Gelin Erzurum’da
karanlığa açılıyor düşlerin kapıları
tükeniyor aşk, felekten çalınmış bir gecenin kollarında.
Büyüyor tanrılar...
ve tanrıların yolu “Diyarbakır’dan geçiyor”
ve Ankara! ...
sarı sıcak Ankara
duman çökmüş kirpiklerine
gözün gözümü görmüyor
Bu şehirden uzak
elleri alaca şafak
bir keklik yanar ihanete
ve ardından
çocukluğumu vururlar...
çoğalır ölümler,
penceremin kıyısına dayanır, kefenin ucu.
Söyle şimdi
sular küskün,rüzgar yorgun
toprak neden kısırdır bu şehirde.
kim çizdi bedelsiz nasırları ellere
kimin şarkısını söyler büyük sanayi atılımları
hangi yüreğin ezgisi vardır ayetlerin tılsımında
ve hep cami avlusunda mıdır,
sokağa çıkmaz mı tanrı.
Kendi deminde parıldayan güneş
kendi bereketine devinen toprak
sesine akan ırmak
ve sen...
mavi gökyüzü altında
binlerce yıldır soluk alan sen...
ağlayan, gülen
ölümlere inat beşikler sallayan
tanrılar öldürüp tanrılar yaratan
kendi tutsaklığında çırpınan...
kor bir sevdasın sen...
Sen Anadolu’sun..
Geçit vermez dağlarından şehirlerine indiğim,
Bir damla alın terinden dünyaya diklendiğim,
Sen ürettiğim,
Sıcak bir somun gibi bölüştüğüm,
Sen Al mendilim,
Sen Anadolu’msun
Gör bak;
Kerbela’ya dönse de her karış toprağın
Ulaşılmaz yıldızlarca yiğitlerin var koynunda.
Bereketli tut toprağını;
Üretecek emeğimiz, bölüşecek ekmeğimiz var sende.
Bereketli tut toprağını;
Gömecek canlarımız, gelecek ihvanımız var sende.
Düşmesin bakışların toprağa;
Sen Ehl-i Beyt’im…
Sen Anadolu’msun.
Kayıt Tarihi : 15.11.2007 01:11:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Doğduğum ve acısını çektiğim toprakları özledim
hep düşünüyorum neden erkek çocuklar hep tabancayla oynamayı sevdiler.
ve neden kızlar hep hemşire oldu oyunlarda.
hayat. oyunbazların işi galiba...
TÜM YORUMLAR (2)