BATI’NIN YALAN DÜNYASI
Gerçekten bu yüzyılın en büyük yanılgısı budur bana göre. Batı dünyayı büyük yalanlarla aldatmaktadır. Ve Doğu sürekli bu yalanlara kanmakta, aldanmaktadır.
Batı’dan kastımız Osmanlı’nın Orta Asya’dan gelip Anadolu’yu yurt edinmesi, Batı ülkelerini yarıya ele geçirmesi, Viyana kapılarına dayanmasından sonra Bizans’ın yıkılıp Doğu Roma’nın bir daha dirilmemecesine yok olmasından sonra Batı’ya göç eden pagan medeniyeti kendi içinde yaşattığı paradigmalarından sonra kendinden saymadığı, ötekileştirdiği, düşman saydığı Doğu diye adlandırılabilecek Dünyanın Batı kesimi dışında kalan bölümünü ezebilmek, sömürebilmek için büyük bir yalan sarmalı kurmuştur.
İşte bu yalan sarmalı bazen demokrasi, bazen insan hakları ve hümanizm, bazen de özgürlük, eşitlik ve adalet talebi olarak karşımıza çıkmaktadır. İçi boş bir karam haline getirilmiş bu yıldızlı yalanların insanlığı avutmak, köleleştirmek için büyük bir oyun olduğunu dünya ve özellikle Doğu nedense bir türlü kavrayamamıştır.
İşte Batı dediğimiz İngiltere’nin başını çektiği Avrupa ve en yeni Batı sayılabilecek olan Amerika Birleşik Devletleri bu büyük yalanı öyle planlı, öyle organize bir şekilde oluşturmuş ve işlemiştir ki Dünya yüzyıllar geçmesine rağmen uyanamamış ve bu büyük yalan sarmalından bir türlü kurtulamamıştır.
Bu tarihi yalan ve yanılgının bu kadar güçlü, kuşatıcı ve yıkıcı olmasının nedeni Batı’nın bu yalanı oldukça mahir bir şekilde ve büyük organizasyonlar kurarak sistemleştirmiş, onu gerçeğin yerine ikame etmiş olmasıdır. Batı bu işte mahirdir, oldukça yeteneklidir. Bu yetenek onun ruhunda var.
Roma nasıl önceleri yok etmek için bin bir türlü vasıtalarla savaştığı Hristiyanlığı nasıl putperest eştirerek kendi pagan ruhuna dönüştürdüyse dünyayı da çeşitli entrikalarla oyuna getirmekte ezim ezim ezmektedir.
Batı bu işte mahirdir dedik; çünkü batı o medeniyetin adıdır yalanın medeniyetinin. Bu şeytanın medeniyetidir. Bu şeytanın saltanatıdır. Batı Allah’a isyan etmiş Kabil’in şehvetperest ve Ensest medeniyetinin adıdır. Batı Lut (As.) a başkaldıran kavmin mirasçısıdır. Onun içindir ki Batı bütün gücüyle İslam aleminin ortasına yerleşmiş fesat yuvası İsrail’in arkasında, hatta onun emrindedir.
Batı Deccal ’ın medeniyetini kurmuştur ve o medeniyeti onun adına sürekli güçlendirmektedir. Batı zulmün imparatorluğudur. Batı zulmün ve yalanın saltanatını kurmuştur asırlarca. Ama onu adalet süsü ve doğruluk yalanıyla süslemiştir.
İspanya hapishanelerinden serbest bırakılıp Amerika’ya yollanan azılı katiller Kızılderilileri bu yalanın saltanatı için yok etmişlerdir. Yine aynı katiller Kızılderilileri yok ettikten sonra onların uçsuz bucaksız ülkelerine el koymuşlar, bu uçsuz bucaksız ülkenin zengin topraklarını ekip biçmek için Afrika’nın masum kara derili insanını en vahşi yöntemlerle hayvanlar gibi avlayıp, gemilerle Amerika’ya götürerek köleleştirmiş, aç biilaç, kırbaç altında çalıştırılmış, en insanlık dışı ortamlarda yaşatılmış ve bu günkü yeni Roma Amerika doğmuştur. Aynı Amerika bu firavun medeniyetine taş taşımak için sürekli Doğu- İslam ülkelerini karıştırmış, o ülkelerin yönetimlerini aydınlarını medyasını ele geçirerek doğal kaynaklarını sömürmüştür. Bununla da yetinmemiş o ülke insanlarını da madden ve ruhen kendilerine bağımlı hale getirmişlerdir. Bu bağımlılıkta o kadar ileri gitmişlerdir ki o ülkelerin insanlarını gönüllü köle haline getirmişler, bir yandan savaşlarla başlarını belaya soktukları bu ülke insanlarını ekonomik yönden fakirleştirmiş sonra da az bir ekmek karşılığı satın almışlardır.
..
ÇAĞDAŞ İSLAM DÜNYASI VE GERÇEKLER
İslam en çok ittihadı, birliği ve beraberliği emreden bir din. Nasıl oluyor da birlik ve beraberliği, ittifak ve ittihadı emreden bir dinin mensupları nasıl oluyor da birlikten uzak, birleşmek ve yabancı, her hangi bir konuda ittihat değil ittifak bile yapamaz hale gelen, bölük pörçük topluluklar olarak yaşıyor ve kendilerine Müslüman adını yakıştırıyorlar.
En ufak bir konuda bile anlaşamayan, birbirini dinlemeyen, dinlemeye bile yanaşmayan, uzlaşmayı lügatine bile sokmayan zavallı çağdaş Müslüman. Tam bir söyletmen, vurun psikolojisinde bir kitle. Bu Müslüman milleti onlarca devlet kurmuş, o devletler içinde bile yüzlerce fırkaya ayrılmıştır. Bunca ayrılık ve ayrışmadan sonra nasıl olur da birlikten bahsedebiliriz.
Bugün dünyanın her tarafında Müslüman devletler arsında tek bir sulh adası kalmamıştır Türkiye hariç. O da son birkaç yıldır başlatılan görüşmelerle son büyük terör dalgasından kurtulmaya çalışmakta, ancak bu barış ortamı da her an bozulmaya hazır bir halde durmaktadır. İç ve dış düşmanlar bu sükûnet adasını da yeniden karıştırmak için hazır halde durmakta, harekete geçmek için en ufak bir fırsatı ganimet bilmektedirler.
Yeni Roma’nın Siyonizm’in emrindeki uluslararası sermaye şirketlerinin eliyle yaptığı çalışmalar İslam ülkelerinin her bölgesinde karışıklıklar çıkarmakta, Müslümanlar da bu fitneye gönüllü olmaktadır. Yıllar önce Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakanı Kissinger’ın ifade ettiği kehanetler bu gün ortaya çıkmaktadır. O kehanet neydi hatırlayalım: ‘Artık Hristiyan dünyası birbiriyle savaşmayacak. Hristiyan dünyası İslam dünyasıyla savaşmayacak. Bundan sonra İslam dünyası birbiriyle savaşacak.’
İşte o kehanet ortaya çıkıyor. Önce Afganistan’ı işgal eder Rusya. Ardından ABD Elkaide2yi örgütler ve Rusya’ya karşı isyan başlatılır. Ardından Taliban girer devreye. Taliban’ın uygulamaları ve İkiz kulelerin bombalanması ve ABD’nin Afganistan’ı işgali. Bu işgal Afganistan’ı tam bir terör ortamına sokmuş, bu terör belası Pakistan’ı da sarmıştır.
Aynı senaryo Irak’ta da uygulanmış, El –Kaide’nin oraya da girmesiyle kargaşa ve karışıklık buraya da taşınmıştır. Arap baharıyla dikta yönetimlerin yıkılmasıyla oralar da kargaşaya teslime edilmiştir. Afrika’da teşkilatlanan Boko Haram örgütü ortaya çıkmış, burada da aynı kargaşa için düğmeye basılmıştır.
Ayrıca İslam dünyasında oluşturulmak istenen Şia kuşağı Sünnilerle savaştırılmak için planlanmış, bu yolda büyük şeytan Amerika can düşmanı gibi sunulan İran’la işbirliğine gitmiştir. Suriye’deki karışıklıkların meydana getirdiği El-Nusra, Işid gibi örgütler bu kargaşa planı için uygun güçler dengesine katılmıştır.
..
BU ZULÜM DAHA NE KADAR SÜRECEK
Bir el sürekli dünyayı karıştırıyor. Dünya bu el yüzünden hiç rahat yüzü görmüyor, göremiyor. Dün neyse bu gün de öyle. Şöyle bir düşünün dünyanın hiç rahat bir günü oldu mu? Her zaman bir olayla çalkalanıp durdu dünya. Dün el kaide bu gün Işid belası sardı tüm dünyanın ufuklarını. Dün Esad zulmü bu gün Sisi zalimiyle kan ağladı durdu dünya.
3, 5 senede bir Filistin’e saldırarak yakıp yıkan İsrail barış zamanlarında da adım adım Filistin’i yok ediyor, masum insanların başına evlerini yıkıyor, dünyanın bu zulme sesi çıkmıyor, hatta bazı zalimler bu zulmü tasvip ediyor, zalimi mazlum gösteriyor, mazlumu zalim. Çin her fırsatta Doğu Türkistan’da zulmünü tekrar ediyor, zavallı Türkmenlere hayatı zindan ediyor.
Avrupa’nın hapishane kaçkınları gemilerle Amerika kıtasına çıkınca oradaki çiftliklerin sahibi olan Kızılderililere jenosit uygulamış, koca bir ırkı yok etme dercesine varmıştır. Yok, edemediklerini de dönüştürmüş, zulüm sisteminin bir parçası haline getirmiştir. Kızılderililerden boşalan toprakları ekip biçmek için kölelere ihtiyaç duymuş, bu köleleri bakir topraklar ola Afrika’dan hayvan gibi avlayarak gemilerle yük gibi taşımış, gayr-i insani şartlarda nakledilen zavallı zencilerin yolculukta çoğunu telef etmiş, cansız bedenlerini okyanusta vahşi balıklara yem yapmıştır.
Bakir Afrika daha önce de hem Fransızlar, hem İngilizler tarafından sömürülmüş, zavallı yerliler hiçbir zaman batılıların zulmünden kurtulamamıştır. Rusya ise ezel ebed tahakküm ettiği halkalar jenosit uygulamaktan geri durmamış, Stalin’in Sibirya’ya sürdüğü Kırım ve Ahıska Türklerinin acıları bir türlü sona erdirilememiştir. Komünist ihtilalin Romanya, Çekoslovakya ve Polonya’da yaptığı zulümler hep söylenegelmiştir.
Hindistan’ın Keşmir’de sürdürdüğü zulüm düzeni, Arakan Müslümanlarına Myanmar’da Budistlerin yaptığı katliam ve zulümler daha yakın zamana dek sürmekte, masum Müslümanların çığlıkları ve çaresizliğin ıstırabı böğrümüzü yakmaktadır.
Yakın zamanda Amerika’nın başlattığı zulümler en çok da Asya kıtasında ve Müslüman coğrafyasında olmaktadır. Önce Afganistan, sonra Irak ve Suriye ve Arap baharıyla karıştırılan ve iç isyanlarla boğuşmaya itilen Müslüman halklar…
Bunca zulüm ancak Cahiliye devrinde vardı ancak. Amma bu Cahiliye eskisini aratmıyor 21. Yüzyılın cehalet ve zulmü ayyuka çıkmıştır. Dünya bu zulüm ve cehalet içinde inim inim inlemekte, kan, gözyaşı ve masum ve mazlum halkların çığlığıyla zindana dönmüştür. Bu gün Polonya, Tunus, Yemen, Irak ve Suriye tam bir cehenneme dönmüştür. Bu Cehennemin baş zebanisi Amerika’dır. İçinde yananlarsa mazlum dünya milletleridir. Yeni Roma dediğimiz bu büyük zulüm devletleri dünyayı kana boyamaktadır. Mazlumların gözyaşları sel gibi akmakta, kan oluk oluk akmaktadır. Masum ve mazlum halkların çığlıkları arşa çıkmaktadır.
..
YENİ Batı ROMA: AMERİKA
Yeni Roma’ya dikkat. Hilenin, yalanın, entrikanın, Bizans oyunlarının en sunturlusu var bu Yeni batı Roma’da. Vahşi Yeni Roma Vahşi Batı’nın gerçek yüzüdür. Bu yüz melek yüzlü şeytanın yüzüdür.
Bu yüz utanmaz yüzdür. Bu çirkef surattır. Kanın, gözyaşının nedenidir. Kaostan, kargaşadan fırsat devşirmektedir. Hak ve adaletten zerre nasibi yoktur. İşi, gücü sömürüdür, katliamdır, karışıklıktır. Osmanlı yıkıldığından beri dünya bir an olsun huzur görmemiştir. Yeni Roma’nın batısı batıyı, doğusu ise doğuyu ezmiştir ve ezmekte devam etmektedir.
Yeni Romanın batısını ABD, AB temsil etmekte, doğusunu ise ÇİN ve Rusya temsil etmektedir. Bu dört büyük güç eski Roma’nın yeni versiyonudur. Bu büyük ahtapot bütün dünyayı sarmıştır. Dünyanın mazlum milletleri bu ahtapotun kollarıyla ezilmekte, ölümlerden ölüm beğenmektedir.
Dünyanın mazlum milletleri olan bitenin farkında değildir. Dünyaya bütün güç ve entrikasıyla kuşatmıştır bu ahtapot. Dünya bu büyük ahtapotun hortladığı günden beri rahat yüzü görmemiştir.
Osmanlı’yı bu hortlayan roma yıkmış, tarih sahnesinden kovmuştur. Aynı ahtapot Osmanlı dirilmesin diye elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Mazlum milletler bir fırtınadan diğerine yakalanmakta, bu yeni romanın oyunlarıyla şaşkına dönmektedir.
Bu Yeni Roma’nın her şeyi zulüm üzerine, sömürü üzerine bina edilmiştir. Yeni Roma için her şey sömürü için bir araçtır. Kutsal değerler de dahil olmak üzere tüm moral değerler, ahlak sistemleri, insan hakları hep bu sömürüye kurban edilir.
Emperyalizmin en korkunç ve sistematik yapılanması bu Yeni romanın döneminde olmuştur. Emperyalizm ve zulüm tavan yapmış durumdadır. Bütün müesseseleriyle bu emperyalizm kökleştirilmiş ve zulüm daimi ve sistematik hale gelmiştir.
Bu Yeni Roma her geçen gün zulmünü ağırlaştırmakta, sömürüsünü derinleştirmektedir. BM, Unesco ve daha nice kurum ve kuruluşlarıyla bu ağır zulüm makinesini üniversal hale getirmiş, mazlum halkların kurtuluşunu imkansız hale getirmiştir.
..
BATININ ÇİRKİN YÜZÜ
Osmanlı ortadan kaldırıldığı günden beri dünya kan ağlıyor. Osmanlı dünyada barışı sağlayan en büyük güçtü. Batı güçlenince Osmanlı’yı önünde en büyük engel olarak gördü. Ve sömürüsünün önündeki engeli kaldırmak için kendi aralarında anlaştı. Rusya’yı da bu palana dahil ederek elbirliğiyle onu ortadan kaldırmayı başardı.
Şimdi dünya kan ağlıyor. Devlet-i Ebed Müddet gitti sömürü imparatorluğu Roma yeniden hortladı ve dünyayı ezim ezim ezmeye başladı. Bu gün Avrupa Birliği Batı Roma’nın doğusudur, Amerika Batı Roma’nın batısı, Rusya Doğu Roma’nın batısı, Çin Doğu Roma’nın batısıdır. İşte doğusuyla batısıyla Roma zulüm Devleti hortlamıştır. Modern çağın en büyük zulümlerini icra etmektedir.
En kötüsü de bu Roma en büyük düşman olarak parçalayıp yok ettiği Osmanlı’yı görmekte, gelecekte de sömürüsüne engel olabilecek muhtemel gücün o topraklardan çıkacağını bilmekte ve onunla savaşını son raddesine kadar sürdürmeye kararlı görünmektedir.
Roma putperesttir, Pagan kültür ve inancının eseridir. Roma kendisine en büyük düşman olarak İslam’ı seçmiştir. Ne Komünizm ne Yahudilik hiç birini gerçek düşman olarak görmemiştir bu yeni Roma. Dünyayı paylaşarak istila etmiştir bu yeni Roma. Dünyayı baştanbaşa sömürge imparatorluğuna döndürmeyi azmetmiştir bu azgın canavar. Bu azgın canavar Rönesans ve reformlarla hortladı yeniden. Hristiyanlığı ve Yahudiliği bünyesinde eriterek kendine kattı. Tek dönüştüremediği son din İslam’dır. Bunu da denedi çok kere ama başaramadı. Şimdi onu yok etmeyi planlıyor.
11 Eylül komplosunu bunun için ayarladı, kurguladı, mizanseni uyguladı. Şimdi onu bahane ederek dünyanın her tarafında işgal ve soykırımlarını sürdürüyor.
El-Kaide onun taşeronu, İşid onun bir parçası, Boko Haram örgütü onun eseri, Yemen’deki, Libya’daki karışıklıklarda onun parmağı var. Mısır’daki kukla yönetimin zulümleri onun eseri. Afganistan’da zulümlerine devam ediyor hala. Pakistan’ı karıştırmakta bütün maharetlerini sergilemekte. Dünyanın her tarafında kan ve gözyaşı onun eseri. Suriye’yi parçaladı, Irak’ı kaosa sürükledi. Sırada kim bilir hangi ülkeler var. Türkiye için hayırlı şeyler düşündüğü söylenemez.
Doğu Roma’nın doğuda da boş durmuyor. Dünya İsrail ve İşid zulmüne odaklanmışken Çin Türkistan’ı inim inim inletiyor.
..
Eğitim Üzerine yazılar
:
YABANCI DİL ÜZERİNE
3
Yabancı dil deyince batı dillerini anlayan anlayış artık tedavülden kalkmalıdır. Doğu dilleri de en az batı dilleri kadar gereklidir. Yeni eğilim doğu dilleridir ve başta Arapça olmak üzere Farsça ve uzak doğu dilleri batı dillerinden daha fazla gereklidir.
Türkiye’nin batıya olan bağımlılıktan kurtulması doğuya açılmasıyla mümkündür. Batı 150 yıldır bizi aldatmakta ve sömürmektedir. Bu sömürünün sürmemesi için gerekenlerin başında zorunlu dil derslerinin batı seçeneği yanında doğu seçeneğinin de olmasıdır. Batı bizim dostumuz değildir. Amerika bizim dostumuz değildir. Zaten ülkelerin dostları yok menfaat birlikleri vardır.
Müslümanlar kardeştir ve dil birliği içinde olduğumuz Türk devletleri yayılma alanımızdır. Araplar ve Hintliler tarih birliğinde olduğumuz aynı dine inanan kardeşlerimizdir. Osmanlı coğrafyası bizim tarihi hinterlandımızdır. Öncelikle onların dillerini öğrenmek, sonra Çin, Japon, Kore, Malezya ve Endonezya gibi ülkelerle yakın ilişkiler ekonomik ve sosyal ve kültürel birliktelikler kurmak için onların dillerini öğrenmek zorundayız.
..
Eğitim Üzerine Yazılar
MİLLİ EĞİTİMİN TRAJEDİSİ
Öğretmenler kendi aralarında konuşuyorlar: okullar öğrencileri bozuyor.
Yıllar önceydi. Bir ilköğretim okuluna atanmıştım. Bu benim ilk öğretmenliğim değildi ama ilk atamamdı. Kadrolu ilk öğretmenliğimdi. Emektar bir idareci öğretmenle konuşuyoruz. O yılların tecrübesiyle ‘öğrencileri biz bozuyoruz’ diyordu. Onlar buraya ilk geldiklerinde tertemizdiler. İlk yıl hiçbir problem çıkmıyor. Ancak 2. 3. yıllar için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Okula pırıl pırıl gelen çocuklar burada her geçen gün yeni bir kötü davranış öğreniyor. Mezun olurken bir sürü hata, isyan içinde buradan ayrılıyor. Herhangi bir meziyet kazanmadan bir sürü yanlış davranış biçimlerini öğrenerek gidiyor.
Yıllar geçti. Ben o zaman stajyer öğretmendim şimdi ise 26 yılımı tamamlamış, daha fazla öğretmenlik yapacak tahammülü kalmamış bir emeklilik adayı öğretmen. Bu kez öğretmenler odasında nispeten genç bir öğretmenle benim gibi emektar öğretmen arasında geçiyor. Sonuç aynı. Düşünceler ve yargılar aynı.
Lise öğretmeni emektar arkadaşımız ilköğretimi suçlamıştı. Öğrenciler buraya şekillenmiş olarak geliyorlar. İlköğretimden branş öğretmenliğine geçen nispeten daha genç öğretmen ilkokulda öğrencilerin tertemiz bir yapıda olduğu onların ilk üç yılda kopya nedir bilmedikleri, yalan söylemedikleri, yalan söylemeyi bilmediklerini ifade ediyordu.
..
YİNE AYNI SENARYO
BU ülke bu senaryoyu çok gördü. Bitti derken yine aynı senaryoyu görmek aslında bizi şaşırtmadı. Bazıları şaşırıyorsa da bu işin bu kadar kolay olacağını biz hiçbir zaman düşünmedik zaten
Bill Clinton ‘Türkiye kendi haline bırakılmayacak kadar önemlidir’ demişti de kimileri bundan övünç çıkarmış olabilir. Ama işin aslı öyle değil. Sömürücü yeni Roma İmparatorluğu ABD bu topraklardan elini çekmeye hiç niyetli değil. Bu da kan, gözyaşı ve zulüm demek. Amerika azılı katil ve canilerin ülkesi. Amerika’yı keşfeden batı oraya ilk olarak hapishanelerdeki azılı katilleri gönderdi. Bu katiller kıtanın asıl sahibi olan Kızılderilileri yok etti. Onların arazilerini gasp etti. Daha sonra zulümle gasp edilmiş bu bitmez tükenmez toprakların işlenmesi için güce ihtiyaç duyuldu. O da bulunmuştu. Kara Afrika kıtasının yerlileri. Orda da bir zulüm tezgahı kurdular. Vahşi Afrika ormanlarında yalnız gezen yerlileri yırtıcı canavarları avlar gibi canlı canlı yakaladılar, gemilere balık istifi doldurup yeni kıtaya götürdüler. Esir pazarında sattılar. Özgür insanları köleleştirerek çalıştırdılar. Dinlerini değiştirdiler ama kölelikten azat etmediler. Hâsılı büyük bir zulüm imparatorluğu kurdular. Onların sırtından sanayi devrimlerini yaptılar. Sanayi hammaddeye ihtiyaç duydu. Onu Ortadoğu’da buldular. Bu nedenle Ortadoğu’ya el attılar, Ortadoğu’yu karıştırdılar. Zulümlerini oraya da taşıdılar. O da yetmedi tüm dünyayı karıştırdılar. Dünya milletlerine hayatı zehir ettiler.
İşte Türkiye’de en çok müdahale ettikleri ülkelerden biri oldular. Yeni güç dengeleri oluştu. Onlarla savaştılar. Baktılar olmayacak bu zalim güçler birbirleriyle anlaşarak zulüm düzenini sağlama aldılar.
Bazen açık, bazen kapalı işgallerle sürdürdüler bu zulüm düzenini. Kapalı işgal açık olanından daha güvenliydi onlar için. Manda yerine kendilerine dolaylı yollardan bağlı yönetimleri tercih ettiler. Bazen kukla diktatörlerle, bazen de güya demokratik yönetimlerle sürdürdüler sömürü düzenlerini. Ama ne sömürüden vazgeçtiler, ne de zulümden. Milletlerin kanını emdiler, iliklerini sömürdüler.
Batı Gladyolarla sürdürdü bu düzeni. Sömürecekleri ülkeleri önce geri bıraktırdılar, sonra aşağılık kompleksi içine attılar. Gerek medya gerekse diğer bütün güçleri ele geçirdiler. Ülkelerin istihbarat teşkilatlarını ele geçirdiler, ordularını kendilerine hizmet eder hale getirdiler. Bürokrasiyi gönüllü ajanları haline getirdiler. Seçimlerle elde edemediklerini kanun dışı eylemlerle elde etmeye çabaladılar. Bugün hala yürürlükte olan Gladyo’nun ordu içinde Seferberlik Tetkik Kurulu, Özel Harp Dairesi- geçmişteki duyumlara dayalı olarak söyleyebiliriz ki -görünen yüzüdür. Ayrıca ülke içindeki yabancı istihbarat ve kontrgerilla ajanlarının varlığı kuşkusuzdur. Basındaki paralı ve gönüllü elemanlarını da düşünürsek geleceğimiz için kaygılanmakta haklıyız derim. Hatta içimizdeki palazlanmış sermayenin azgın azınlıkla birlikte yapmayacağı şey olmayacağını da hesaba katmak zorundayız. Bütün bunlar yanında Soros gibi spekülatörleri karlarını daha fazla artırmak için yapmayacağı yoktur.
..
BURUK BAYRAM
Müslüman bayramları buruk geçiyor nice yıllar. İslam''ın düşmanları son yıllarda Müslümanlara Ramazan''da saldırıyor, bayramı onları zehir ediyor. İslam''ı ve Müslümanları ikinci sınıf insan, hatta insan değil yaratık sayan bir küfür cephesiyle karşı karşıyayız.
Bu anlayış ve zihniyet dünyayı yaşanır olmaktan çıkarmakta, hayatı insanlara zehir etmektedir. Medenileştiğini zanneden bu küfür cephesi ikiyüzlü bir politika izlemekte, çifte standart yapmaktadır.
Amerika Irak''a Ramazan''da saldırmış, Iraklı Müslümanlara dünyayı zehir etmişti. Aynı şekilde İsrail her defasında Filistin''e Ramazan ayında saldırmakta, bayramı onlara zehir etmektedir. Bu zamanlamayı özel olarak yapmakta ve bu eylemiyle Müslümanların inançlarını sarsmayı hedeflemektedir. Burada biz hemen hatırlatalım ki batı Yahudilik ve Hristiyanlık arasında bir konsensüsü sağlamış, ancak İslam''ı bir türlü içine sindirmemektedir.
İslam''ı ve onun peygamberini ilahi öğretiden bir ayrılma olarak görmüş ve göstermek istemiştir Batı. Bu davranışıyla kendi batıl dinlerini ve mensuplarını koruma içgüdüsüyle hareket ettiğini göstermiştir. Yahudiliğin bir ırk dini haline getirilmiş olmasından dolayı onu benimsemekte güçlük çekmemiş ancak kendi öğretisini rafa kaldıran evrensel İslam dinini yok saymayı, yok sayamadığı, yüz yüze geldiği zamanlarda ise yok etmeyi planlamıştır.
Oysa Yahudilik Hristiyanlığın ilk zamanlarında onun azılı düşmanıydı e Hristiyanların yok edilmesi için Yahudi önderleri amansız bir mücadele veriyordu. Hristiyanlığın simgesi çarmıh bu mücadelenin simgesidir. Ancak her iki dinin tahrif edilmesinden sonra vahyedilen bu yeni dine düşmanlıkta birleşmişler, onu yok etmek için amansız bir mücadele vermişlerdir.
Her iki dinin de tahrif edicisi Yahudi önderleri olduğunu düşünürsek olay daha iyi kavranır ve Yahudiliğin ve onun uzantısı dünya hakimiyeti planlayıcıları Siyonizm''in dünyadaki bütün kötülüklerin kaynağı olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu gün dünya baştanbaşa zulümle donatılmışsa bunda Yahudiliğin ve Siyonizm''in payı büyüktür. Dünyada bin bir karışıklık bin bir felaketle karşı karşıyayken bir sorumlu aranıyorsa dünyayı antisemitizm korkusuyla esir alan Siyonizm''in eseridir.
..
DÜNYANIN BÜTÜN SUÇLULARI AYAĞA KALKIN
Dünyanın bu denli kötü gidişi, katliamlar, yıkımlar, harpler, iç savaşlar. Hepsi bize olayların ardında suçluların var olduğunu göstermektedir. Gargat ağacının Yahudileri saklaması ve aynı zamanda göstermesi gibi bu olaylar da suçluların varlığını bildiriyor.
Biz de bu yüzden suçlu ayağa kalk diyoruz. Hatta hitabımızı genişleterek’ Dünyanın bütün suçluları ayağa kalkın diyoruz’. Bushlar, Obamalar, Putinler, Stalinler, Leninler, Maolar, Mussoliniler, Hitlerler ya siz Malikiler, Rafsancaniler, Ruhaniler, Sisiler, Esadlar, Kral Fahdlar siz siz ayağa kalkın. Dünyanın bütün suçluları ayağa kalkın.
Bütün zulümler, soykırımlar, isyanlar, katliamlar sizin başınızın altından çıkıyor. Asıl suçlu sizsiniz. Sizin insanı merkeze almayan, hep kazanmak, daha çok kazanmak üzerine yapılan planlarınız yüzünden hepsi bunların. Ne Taliban, ne PKK, ne İşit, ne El-Nusra hepsi sizin yüzünüzden, hepsi sizin eseriniz.
Ne yaptınız, ne ettiniz dünyayı bir kaosa mahkum ettiniz. Gün geçmiyor ki bir yerlerde bir kıyım, bir katliam, bir soykırım olmasın. Gün geçmiyor ki bir göç dalgası, bir isyan fırtınası esmesin. İşte bunun için ‘dünyanın bütün suçluları ayağa kalkın’ diyoruz.
Bu gün işit terörü dediğimiz olay nasıl gelişti bir düşünelim. Irak’ı işgal eden Amerika Saddam’ı devirmiş, Sünni Saddam iktidar yerine ki –Sünniliği de tartışmalıdır- aslında Baasçı komünist iktidarını yok etmiş, ordusunu dağıtmış, devlet kurumlarını tahrip etmiş ve sonra yerine sözde demokrasi ve kartondan devlet bırakmış, bir yandan Sünnileri devre dışı bırakmış, İran ile işbirliği halinde bir Şii yönetim bırakmıştır.
Bu yönetim bırakın Irak’ı yönetmek, birliği bozucu tüm eylemleri gerçekleştirmiş, adeta bir Şii devleti gibi Sünni varlığına savaş açmıştır. Bu mezhepçi yönetim anlayışı ve kışkırtıcı, ayrımcı politikalar olayları bu günkü noktaya getirmiştir.
Kimdi bu işit. Dün el-Nusra adıyla başlangıçta Esad’a karşı savaşıyormuş gibi görünen örgüt kısa zaman sonra Esad’a karşı nihai zafer kazanılacakken tam bir tornistan yapılarak Özgür Suriye ordusuna saldırmış, daha sonra PYD ile savaşa tutuşmuş, kendine ait olduğunu ilan ettiği topraklarda yayılarak Irak’a girmiş ve petrol bölgelerini işgal etmeye başlamıştır. Şimdi ABD Irak’ a hava yoluyla müdahale etmeyi planlıyor.
..
BÜYÜK OYUN
Bu oyun neden büyük? Bu oyunu kim hazırlıyor? Bu oyun hangi oyun? Bu yazımızda bu sorulara cevap arayacağız.
Aslında her oyun kendi içinde büyük olma vasfını taşımasa da büyüme hazza ve azmi taşıdığı, büyümek için bir fırsat aradığını bilmek lazım. O halde bu büyük oyun hangi oyundur? Bu oyun ‘Hakka karşı batılın oyunudur ve şeytanın saltanatını kurmak için tezgahladığı oyunlardan biridir. Bu tezgahta neler var. Öncelikle hakkın unutturulması batılın yeryüzünü hak suretinde kaplaması var. Bu batının şahsında timsalleşmiş şeytanın saltanatıdır. Adı ister ABD olsun, ister AB olsun, isterse Rusya veya Çin olsun, her biri bu zulmün ve batılın değişik görüntülerinden ibarettir.
Şeytanın saltanatının bir ucundan ABD ve AB diğer ucundan Çin ve Rusya tutmaktadır. Japonya’nın yedek güç gibi durduğu bu ortamda Hindistan’ı da unutmayarak diyeceğiz ki bu büyük oyunun oyuncuları bellidir. Bütün bu ülkeler zulmün büyük kaleleridir ve dünyanın hiçbir yerinde bunların dahli olmadan zulüm yapılamaz.
Myanmar’da, Orta Afrika’da, Suriye’de Mısır’da Müslümanlara katliamlar yapılıyorsa bütün zülüm denizlerinde en büyük dalgayı yapan bu dev ülke ve devletlerdir. Her ne kadar İsrail ve Yahudi lobisi şerrin baş odağı olsa da u devletler Yahudi muharrik gücüyle hareket etmekte ve Müslümanlara karşı zulümler planlamaktadır.
Şimdi manzaraya bir bakalım. Müslüman halklar Osmanlı şemsiyesi altında şeytanın gazabından korunmakta devam etti yüzyıllardır. Osmanlı yıkılıp tarih sahnesinden çekilince Müslümanlar sahipsiz yetim ve öksüz çocuklara döndüler. Ve birçok coğrafyada zulüm görmeye başladılar.
Çin Türkistan’ı işgal edip Sincan yeniden kazanılan ülke olarak topraklarına kattığından beri oradaki Müslüman Türkler Çin zulmü altında inim inim inlemektedirler. Ve dünya bu zulme kulaklarını tıkamakta, gözlerini kapamakta, adeta dilsiz kesilmektedirler. Aynısı Güney Afrika Müslümanların devlet ve Hıristiyan halk öncülüğünde yapılmakta, daha kötüsü Myanmar’da Budist zalimler oradaki Müslümanlara uygulamakta dünya bunlara adeta alkış tutmaktadır. Geçmişte Bosna’da, Çeçenistan’da aynı zulüm işlenmiş, binlerce cana kıyılmış, kadınlara tecavüz edilmiş, o kadınlar düşmanlarından istenmeyen çocuk elde etmişler, dahası soykırım yapılmıştır.
Aynı zulüm Irak’ta yıllarca Saddam tarafından sürdürülmüştü, sonra Amerika askerleri ve en son ABD kuklası Maliki yönetimi tarafından sürdürülmektedir. Yine İslam dünyasının birçok yerinde aynı zulümler sürmektedir. Ürdün’de Rabia işaretine ceza veren zihniyet aynı zulmün bir devamıdır.
..
YENİ TÜRKİYENİN ZORLA İMTİHANI
Yeni Türkiye dışta sıfır sorun politikasıyla yola çıkarken dünya konjonktürünün değişmesiyle çevresinde bir sürü sorunlarla kuşatılmıştır. Geçmişte kriz, terör ve anarşiyle boğuşan Türkiye bu üç sorunun üstesinden gelmesini becermiş ama ona şimdi dış sorunlar hediye (!) edilmiştir.
Türkiye’nin yükselen güç olmasını kendi menfaatlerine aykırı gören dış güçler işbirliği ederek bu gücün önünü kesmek için ellerinden geleni artlarına koymamaya and içmişlerdir adeta. Önce İran sorun haline getirilmiş, onunla dalaşmamız istenmiş, şimdi de Arap baharının meydana getirdiği karışıklığı başımıza sarmaya başlamışlardır.
Önce Libya, sonra Mısır, ardından Suriye ve en son Irak karıştırılmış, bu ülkelerle gelişen ilişkilerimiz ve artan ihracatımız baltalanmıştır. Bunlar rasgele oluşan olaylar olmayıp büyük bir planın sonucudur. Ortadoğu’nun eski yapısını kırarak yükselen güç Türkiye’nin önüne sorunlar yumağı bırakılmıştır. Şimdi yapılmak istenen Türkiye’nin bir büyük problemler batağına çekilmesidir.
Bu Afganistan’da denenmiş, Türkiye orada oyuna gelmemiştir. Ardından Suriye ile dalaştırılmış Türkiye temkinli davranarak orada da iyi bir sınav vermiştir. Şimdi İşid belası başımıza sarılmaya çalışılıyor. Bu seferde umarım Türkiye temkinli bir hareketle iyi bir performans gösterir, başımıza örülmek istenen çorapları yırtıp atar.. Aksi halde İttihatçıların oyuna gelip Koskoca Osmanlıyı parçalaması gibi bir gaflete düşülür de elimizde kalan bu son toprak parçası da parçalanıp, bir daha toparlanamamak üzere tarihin karanlık sayfalarında yok olup gideriz.
Allah korusun en ufak bir hata bizi derin bir bataklığa itecektir. Bu ara sık gelip giden Amerika diplomatları bizim hayrımıza çalışmamakta aksine bizi bir felakete sürüklemek için çabalamaktadırlar. Onlar dostluk maskesi altında düşmanlık yapmaktadırlar. Onlarınki diplomasi değil bir gizli düşmanlıktır.
Batı hiçbir zaman bizim iyiliğimizi istememiştir, bundan sonra istemeyecektir de. Batı hiçbir zaman bizim hayrımıza olacak bir plan yapmamıştır, bundan sonra da yapmayacaktır da. Batının amacı Ortadoğu ve İslam dünyasını sömürmesine engel olacak her türlü gücü en erken, çabuk ve maliyetsiz yok etmektir. Batının amacı karışıklık çıkarmak, karışıklıktan istifade ederek karını artırmak, felaketleri ranta çevirmek, kan ve gözyaşından maddi çıkar elde etmektir.
Batı her zaman Türkiye’nin başına çorap örmüştür, örmeye de devam edecektir. Rusya ve Çin batının doğusudur. Bu üç şer güç menfaat savaşında yeni bir ortak istememektedir. Onun içindir ki Çin Ukrayna ve İşid terörü devam ederken Doğu Türkistan’da zulmünü yeniden hortlatmıştır.
..
07.09.13 (Cumartesi)
Günlüklerime ara verdim. Yaşamak yazmanın önüne geçti. Önce tayin sonra düğün ve nihayet taşınma. Hepsi üst üste geldi. Senet’ül- hüzün mü desem, senet’ül -surur mu desem kararsızım. En zoru kız vermek. Ama Allah’tan bir hafta arayla gelen taşınma olayı bana onu unutturdu.
Şiir yazamıyorum. Oysa geçen yıl ne kadar verimli geçmişti. Bu Ramazan çok az birkaç örnekle kapandı. Söyleşi yazılarına bile vakit bulamıyorum. Konu başlıklarını defterime kaydediyorum ama yazmaya fırsat bulamıyorum. Yazmak mı yaşamak mı söylemi burada cevabını buluyor ve yaşamak gerçekten yazmanın önünde gidiyor.
Orhan Pamuk 'yaşasaydım yazamazdım' diyor ki doğru bu. Biz ancak yaşamadığımız zaman yazarız. Hayat bize sırt çevirince biz de onu sırtından bıçaklarız. O ölür biz hayal dünyasında yaşarız. Gerçek hayat yerine hayallerle avunuruz. Ne diyor büyük şair Yahya Kemal ‘geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer.’ Ya’ her yazı yazılmasa da olur diyen ‘ akl-ı evvel sanatçıyı ne yapacağız. Yazıcıoğlu’na bu kitabı nakşedeceğine bir insan nakşetseydin diyen Hacı Bayram-ı Veli’nin söylemini ne yapacağız?
İşte ben de yazamadığım günler hep bunu düşünürüm. Yazmak mı yaşamak mı? İşte en büyük mesele. En çok da okuyamadığıma üzülüyorum. Gazete ve dua kitabım dışında face, Google plus ve internet haberleri dışında hiçbir şey okuyamıyorum. Eve yerleşememek sorunların bitmemesi, eksiklerin tamamlanamaması, ardında yeğenin düğünü, hepsi hepsi beni okumaktan alıkoyan şeyler.
Adamlar yine bir eylem planlıyorlar. Yok diren geziymiş yok diren ODTÜ imiş. Adamlar yol yapımına karşı eylem yapıyor. Bu kafa yıllarca gerici dedikleri adamların yenilik ve yatırım yapmasına tahammül edemiyor. Dün köprüye karşı çıkıyorlardı bu gün de hem köprüye hem hava alanına hem yol yapımına karşılar.’ Çarşı her şeye karşı’ tam da bunları ifade ediyor. Kendilerine son model futbol sahası hediye eden bir iktidara karşı statlarda eylem yapıyorlar. Biz bu ilkel statlarda oynamaktan büyük zevk alıyoruz diyorlar. Biz pislik böceği gibi kendi pisliğimizde boğulmak istiyoruz diyorlar. Yapılan bunca hizmeti görmüyorlar isyan ediyorlar. Bunca nimete nankörlük ediyorlar.
Adamlar dış güçlerin oyuncağı olmaktalar farkında değiller. Mısır’da Suriye’de yapılan burada da yapılmak isteniyor. Zavallı az gelişmiş beyinler düşmanların oyununa geliyor, kendi milletinin ayağına değil kafasına kurşun sıkıyor. İhanetin bin bir türlüsü İslam ülkelerine sergiliyor. Amerika yeni orta doğu planını devreye sokuyor, baş aktör olarak sanıldığının aksine Tayyip Erdoğan’ı değil İran’ı kullanıyor. İran batının müttefiki gibi kendisine verilen rolü en iyi şekliyle yapıyor, İslam’ın kalbine öldürücü darbeyi en korkunç şekilde vuruyor. Bu rol İslam dünyasının Sünni ve Şii diye ikiye bölünmesini sağlıyor, kendisine altın tepside sunulan Irak’tan sonra Suriye de de kendisine verilen saldırgan rolü en iyi, şekilde yapıyor İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekte tereddüt etmiyor.
Hedef tahtasına İsrail’i koymuş gibi gözüküyor ama Hizbullah’ı Sünnilere saldırtıyor. Yahudilere kuru sıkı tehdit savururken Sünni Müslümanları hunharca katlediyor. Aynı şekilde Maliki’nin aynı eylemi Irak’ta yapmasına destek veriyor. İslam hilalinin parçalanıp ikiye ayrılmasına sonra kırpıp kırpıp yıldız yapılmasına çanak tutuyor, bu alanda batının taşeronluğunu gönüllü üstlenerek en büyük ihaneti sergiliyor.
Türkiye ise bu oyunda düşmanlarının tuzaklarına düşmemek için olanca gayretini sergiliyor. Buna rağmen Türkiye ABD emrinde olmakla suçlanıyor İran ise ABD ve batı aleyhtarlığı yalancı rolünü sürdürmekte ısrar ediyor ve tüm dünyayı aptal yerine koyuyor.
..
GELENEK VE MODERNLİK
İşte artık gelenek modernlikle büyük savaş aşamasında. Bu savaş hiç bu kadar yoğunlaşmamıştı. Seküler batının dünyayı dünya çapında köy haline getirmesi ve yoğun bir baskı altında tutması bunu adeta zorunlu hale getirmiştir.
Başta Amerika ve Avrupa bu işin başını tutmakta Yeni Romanın batısı adını verdiğimiz bu bölgeden sonra doğusu olan Çin ve Rusya da bu alanda onlardan geri kalmamaktadır.
Bu gün ta içimize kadar giren öz benliğimiz kuşatmak için büyük çaba gösteren modernlik budur. Yemekte çatal, bıçak kullanmaktan, iç mekanlara ayakkabıyla girmek tam da bu modernliğin ürünü değil midir?
Yemeği böyle yiyeceksin; şu elinde çatal, bu elinde bıçak olacak şekilde verilen modernlik komutları bu gün bizi zorlamakta, bunları yapamayan, yapamayanları horlayan zihniyet aynı kaynaktan beslenmekte değiller midir?
Doğum günü partileri bu gün en mutaassıp ailelere bile girmedi mi? Özel anma günlerine artık mutaassıp çevreler de katılmıyor mu? Tv ve internet bütün hayatımızı işgal etmedi mi? Reklam arası ibadet sözleri tüm dindar ailelerin ocaklarından yükselmiyor mu?
Allah’ın günü AVM’lerde yeni elbise koşanların arasında dindar aileler yok mu? Elbisesi eskimeden yenisini almaya yarışan, bu yolda geçim sıkıntısı geçiren, sırf bu geçim sıkıntısından dolayı dağılan aileleri görmüyorsak bile duymuyor muyuz?
Marka giyinmek için varını yoğunu harcayan zavallılarla dolu değil mi toplumumuz? Sigaranın en pahalısını içerek, eşyanın en pahalısını giyerek, telefonun son modelini almak için sürekli borca girerek, arabanın son modeline binerek hava atmıyor muyuz şimdi Evine en modern eşyayı alamadığı için huzursuzluk çıkaran kadınlar az mı günümüzde sanıyorsunuz?
..
MISIR’DA DEVRİM VE DEVRİMLERİN RUHU
Mısır’da devrim. Ordu yine ihtilal yaptı. Bu kez İslamcı bir lidere karşı. Bütün dünya destekliyor. Avrupa, Amerika, Suudi Arabistan, Birkaç İslam ülkesi hariç. Başta Türkiye yumuşak sert bir üslupla tavrını ortaya koydu. Yumuşak güç ya. Yemen, Tunus gibi Arap baharı denen diktatörlere karşı yapılan devrimlerden demokrasiye geçmiş ülkeler. Kendi başlarına da gelebilir diye herhalde. Bazı yayın organları Türkiye ile ilinti kurarak verdiler olayı. Mısır’ın Tayyip’i devrildi diye.
Teweter’dan organize oluyor bu devrimler. O halde tweter’e hâkim olan iktidarı istediği gibi devirebilir. CHP’li bir vekil yandaşlarına twitter hesabı açmalarını öneriyor. Bu adamların darbe arzuları hiç bitmeyecek. Halka inanmayanlar demokrasiye de inanmıyorlar aslında. Ankara belediye başkanı da önlem olarak kendisi gibi düşünenlere aynı tavsiyeyi yaptı akşam bir TV’de. Demek iktidarın da kaygıları var ve önlem almak istiyor.
Doğru da yapıyor ama yetmez. Ben bir yazımda mağdur kitleleri işaret etmiştim. 4C’liler demiştim, 4B’liler demiştim. Açlık sınırı altında yaşayan bu kitlelere işaret etmiştim. Hatta müteahhit işçilerinin çalışma şartlarının zorluğundan, insan haklarını zorlayan yanlarından bahsetmiştim. Hükümet bunların bir kısmına el attı ama diğerleri hala duruyor. Hatta bazı özelleştirilmiş hizmetlerin vatandaşa zulüm ettiğinden, bazı belediyelerin ve belediyeye bağlı kuruluşların uygulamalarından bahsetmiştim. Bütün bunların bir zulüm olduğunu, yönetici erkinin mazlumun ahından korkması gerektiğini anlatmıştım.
Şimdi de diyorum ülkede en ufak bir zulüm varsa bundan yöneticilerimiz sorumludur. Bunun giderilmesi için bütün önlemler alınmalıdır. Osmanlı padişahlarının neden tebdili kıyafet ederek halkın arasında dolaşıp onların sorunlarını bizatihi gözlemleyerek çözdüklerini düşünürsek bunun nedenlerini anlar, işin ehemmiyetini daha iyi kavrarız. Bu işi bizzat yapamıyorlarsa illere tayin edecekleri ombudsmanlarla vatandaşın sorunlarını yönetici erke ulaştırmaları sağlanmalıdır. Aksi halde toplumsal patlamalar kaçınılmazdır, bunları da birilerinin manüple ederek darbelere ortam hazırlamalarını kimse önleyemez. Siz istediğiniz kadar geçmiş darbe sorumlularını tutuklayın bunu engelleyemezsiniz. Birileri canını ortaya koyar yine de sizi alaşağı eder. Bunun için seçimi beklemez kimse. Hele muhalefetin iktidar olma yeteneği yoksa bu kaçınılmazdır.
Batı bunu iki güçlü ve muktedir partili demokrasi ile sağlamıştır. Bizde CHP hiçbir zaman iktidara alternatif olamamıştır. Çünkü bu parti demokrat değildir, ekonomiyi bilmemektedir ve yolsuzluk yapmaktan başka bir şeye meyletmemektedir.
MHP ise marjinal ırkçı bir partidir, BDP gibi onun da tek başına iktidar olmak gibi bir şansı yoktur. Geçmişte kötü sınav vermiş partilerin beli kırılmış bir daha canlanmamak üzere tarihin mezarlığına gömülmüşlerdir. Var görünseler de yokturlar. Ortada dolaşan yalnızca onların hayaletleridir.
BBP iktidara aday olma cesaretini gösterememiş ve doğal liderini Ergenekoncu’ların siyaseti dizayn etme oyununa kurban vermiştir. SP intihar etmiş. Has parti ise işte asıl iktidar alternatifi ocak olan daha yola çıkmadan kendini feshetmiştir. Bu durumda güçlü bir sol partiye ihtiyaç olduğu açıktır ancak sol Türkiye’de azınlık olduğu için bu mümkün değildir.
Kala kala liberal kesimlerin dini değerlere saygılı bir parti kurarak alternatif üretmelerine kalıyor, ancak ufukta Besim Tibuk ve Cem Boyner denemesinden sonra ne bir aday, ne de ihtimal görünüyor.
AHMET KEMAL
..