13*
Maşuka aşık olanlar görür canda cananı,
Canan canın, can cananın, canan da canın canı,
Ateş yanar, duman tüter, bir an varsa; bir an yok,
Ruh ruzigar, cesed toprak. Neyi gördün ki? Hani?
Maşuk ister, aşık gider, menzili mekanda yok,
Götüren var, giden hiç yok, kimbilir nerde, Hani?
Feyzin izleri candadır, dimağdadır lezzeti,
Can sende, sen canda yoksun, hepsi ruhun hüneri.
Ey Reyhani, aç gözünü; nura bak, ölmek nedir?
Nur ölmez; küfre girersin öldürürsen sen anı,
O sende, sen onda isen; Bir ‘r ikilik nedir?
Canan canın içindedir. Yakma; olursun fani.
----------------------------------
13* Sevgiliye aşık olanlar, o sevgiliyi kendi canlarında bulurlar. Çünkü; sevgili canın sevgilisidir ve can da o sevgilinindir. her şeyin bir canı vardır ve sevgili de canın canıdır. Sevgili istediği için aşık gider ama gerçekte hiç de ulaşabileceği bir yer yoktur. Zira; ruh rüzgar gibidir, elle tutamazsın, beden ise; zaten topraktan yapılmıştır ve toprak olacaktır. Sen neyi koymuş, neyi arıyorsun ki? Ateşe bir bak; yanıyor, dumana bir bak; tütüyor fakat var gibi göründüğü halde, yok gibi de görünüyor. Canı incelersen; orada feyzin izlerine rastlarsın. Beynin olmasa; onun tadını sana kim verebilir ki? Gerçekte; canın var sanıyorsun ama aslında sen canın umurunda bile değilsin. Bunlar birbaşına ruhun oyunlarıdır. O oyuna doydumu; geriye hiçbir şey kalmaz. Bre Reyhani, gözünü açsana, ışığa bir baksana, ölümü şöyle bir ansana. Karanlıkta bile vardır, ışık nasıl olsun ki? Onu ölümlü bilirsen; aklınla çelişmez misin? Sen var olduğun için o varsa; o var olduğu için sen varsan; ikiniz zaten biriniz değil misiniz? O halde, nedir kendini bir başına kendin sayman? O ki; sevgili sendedir, gelip geçici olmamak için canına değer versene.
Reyhani ‘nin yaşamının büyük kesimi birbaşınalıkta yani yalnızlıkta geçmiştir. Birbaşınalık felsefe ortamıdır. Zira; yalnızlıkta kişi kendi kendisiyle konuşmakta, kendi kendisiyle görüşmekte, kendi kendisini irdelemekte, kendi kendisini beğenmekte, kendi kendisini yermektedir. Çünkü; gerçekte birbaşına değil, ikibaşınadır. Bir üçüncü yalnıza fazladır. Aşık da, öylesi koşullarda ister istemez felsefeye yönelmiştir. Ve bu şiir, görüldüğü üzere onun felsefi şiirlerinden biridir. Şimdi, gözegelir bir eğitimi bulunmayan Reyhani ‘nin şunları düşünebilmesi insanı şaşırtmaz mı ve her türlü övgüye değmez mi? Işığın karanlıkta bile var olduğunu Reyhani gibi bulup çıkarabilen kaç kişiye rastlayabiliriz ki? O, burada bunu söylerken, belki bilerek, belki de pek derinlemesine bilemeyerek bir gerçeği yansıtmakta ve bir gize yani sırra parmak basmaktadır. Nitekim, bize apaydınlık görünen güneş, gerçekte kapkaranlıktır. Elbette ki; ışığı vardır ama bu ışık Reyhani ‘nin anlatmak istediği gibi karanlık yani soğurulmuş ışıktır. O ışık, ancak mevcut bir atmosfere çarptığında; görünür hale gelebilir ve sıcaklık verebilir. Atmosferin bulunmadığı yerlerde ne o ışık, ne de o sıcaklık mevcuddur. Ancak, bizim burada görünürlükten sözettiğimiz unutulmamalıdır. Karayollarındaki trafik levhaları ve işaret direkleri az-çok bu duruma benzerler. Fosforludurlar ama onları korkaranlıkta göremezsiniz. Onlar ancak, kendilerine vuran far ışıkları altında ortaya çıkarlar.
Aşığın son dörtlükte kullandığı ‘Küfür’ sözcüğü, bilinen anlamında olmadığı gibi ‘İnkar’ yani ‘Yadsıma’ anlamında değildir ve burada ‘Çelişme’, ‘Tutarsızlık’ anlamında kullanılmıştır. Arapça ‘da tekil olan ‘Küfür’ ve bunun çoğulu olan ‘Küffar’ ‘Kafirler’ anlamındadır ama bu kafirler ‘Ateistler’ yani ‘Tanrıtanımazlar’ anlamında kullanılmazlar. Çünkü; ‘Kafir’ tahılı, özellikle buğdayı bozulmaması için bir yere yığıp üstünü toprakla örten adamdır ve bu bakımdan ‘Kafirlik’ e bir meslek gözüyle bile bakılabilir. ‘Küfür’ işte bu kafirin yaptığı işin adıdır ve ‘Küffar’ karşılığı olarak da ‘Kafir’ in çoğulu Türkçe ‘de ‘Kafirler’ dir. Eski Sovyet topraklarında bugün bir Kafiristan vardır ve Kafiristan ‘ın halkı da tümden ateist yani Tanrıtanımaz değildir.
Şiir 8+7 duraklı 15 ‘lik hece ölçüsündedir. Ve duraklar yerine oturtulmuştur. Birinci dörtlüğün dördüncü dizesiyle ikinci dörtlüğün ikinci dizesinde ve son dörtlüğün ilk dizesiyle üçüncü dizesinde tam kafiye kullanılmıştır.
Reyhani ‘nin sazla süslediği güzel bir söyleyişi olduğunu vurgulayabiliriz.
(ALVARLI AŞIK REYHANİ isimli Araştırma-İnceleme 'lerinden > 73-76/201)
(Devam edecek...)
Kayıt Tarihi : 17.1.2005 13:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!