Seni beni gül suyunla yıkadılar
Beni seni meye daldırıp çıkardılar
Alkol oranı yüksek bir bulut
Dökünce gözyaşlarını üzerimize
Yol çeviren olur yalnızlık
Kaçınılmaz
İki ölümlü
Bir
Kaza
…
Kara kaplı defterden
Savrulurken dökülür sözün
Bir kırıntılı hüzün…
Güze nasıl da vuruluyor insan
Bülbül ötmekten yorgun
Gülşende gül buduyor bağban
Saçlarımızdan düşer yıldızlar
Ay gül yüzünü saklar
Deşme usta közün!
Yara ucundan deşme
Kalkarsa ince kabuk
Altından aşk fışkırır
Seni beni meye daldırıp çıkardılar
Beni beni küllü suyla yıkadılar
Hiç anlamadı yabancılar
Karıncalar yuvalarına
Ekmek yerine yas taşır
Yerin altında
Sonsuzluk yolcuları
Titreşir âlem-i ervahta
Taze gül yaprakları
…
Yaz Alaz’ım
Yazalım Nil’im
Buğuevli sesinden
Esrik yağan yağmurlarla
…Yürüyelim… Kadim…
O saki hem, o dünyada
Dip dorukta dönüyor
Durulmaz başım
Bir ayıldın, bir ayılamadım
Bana bir kadeh daha
Şiir şarabından verin
Seni seni meye daldırıp çıkardılar
Seni beni yeşil sabunla yıkadılar
Ey gazellere yek âvâz, hani aynı güzellikte olan
Hani kara toprağım, hani bembeyaz şehvetim
Ben senden hala ayrılamadım, ayrılamam
Seni ne çok sevdiğimi bilmesinler
Uyuyanlar derun uykularında, söz ar/sızı
Dönüşü yok bu buzlu yolların…
Oylumlu mermer mezar taşı, hep duacı
Başında gözü yaşlı bekleyen
Sadece benim…
Kayıt Tarihi : 9.12.2012 16:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!