Tomurcuğa durdu, Bursa’nın kavakları,
Leylekler geldi;
Kondular tel direklerinin başlarındaki küflü yuvalarına
Hasan komşu; bahçesindeki narı çapalıyor, ter içinde,
Yaşar Amcam patates ekiyor, yüreği şehvet dolu toprağa.
Nefruz’un kedisi bile aşıktı Narende’ye,
Öyle bir yürürdü ki Nefruz;
Narende Narende diye ses çıkarırdı topuklarından,
Nefruz’un kedisi Narende Narende diye miyavlardı,
Konuşmazdı Türkçe ya da başka bir lisan;
Narendece konuşurdu Nefruz.
Adam gibi yaşamak,
Demirci Reco’nun mengenesine sıkıştırılmış,
Zorba bir el tutuyor kolu;
Orman kanunu.
Hadi bakalım Hüso Efendi,
Makineyi en yoğun programa ayarlayıp,
Beni attım içine,
Bendeki seni iyice söküp atsın diye...
BANA O BULAŞIKKEN
Dede,
Bu masalını beğenmedim,
Niçin pireleri berber,
Develeri tellal yaptın ki,
Memlekette onca işsiz varken?
Tencere yuvarlanıp kapağını bulmamış.
Yıllardır bi tencere oldum, bi kapak oldum.
Ne kapağıma tencere buldum
Ne de tencereme kapak.
Kimsecikler, tencere ya da kapak yuvarlamıyor memlekette galiba.
Kurtulacaksa bu dünya,
Kurtulacaksa dünyalılar,
Duracak, susacaksa dünyalıların içindeki;
İnsafsızlıklar,
Paraistlikler,
Önyargılar,
Güzel bir kadın gibi severim
eski ayakkabı yalnızlığımı.
Masumca durur, kime zararı var yalnızlığımın?
Kimin tavuğuna kış demiş,
Öküz olup kimin harmanını yağmalamış,
kaz olup kimin buğday tarlasına girmiş,
Onunla ortaokulluyken tanıştık. Ben cama çıkardım, o da dama. O damı ayaklardı ben camı çırmaklardım. Yeşil gözlü bir aşktı. Ona ilk yazımı yazarken, acemilik ve düzgün yazma titizliği musallat olduğundan; epey sayfa zayi etmiştim.
Çok çabalamış, ancak yazamamıştım yeşil gözlü Aşk’a. Sonra ne ben camı çırmakladım ne de o damı ayakladı. Cam çırmaksız, dam ayaksız kaldı. Varsın kalıversin, damın camın Aşksız kalması da bir şey mi?
Yeni, değişik değişik renkte aşklar... Bal rengi gözlü Aşk, teyzesine gidiyor, ben de arkadaşlarıma; ödev yapmaya. Nasılsa bir yerlerde buluşuyoruz. Bal rengi gözlü Aşk, öptürmem diyor. Utanıyor. Yüzü şeftali rengi. Eliyle itiyor beni. Kalbim fena çarpıyor kaburgalarıma; çifteliyor hırçın bir çocuğun üstündeki yorganı tekmelemesi gibi.
Çam sakızı çoban armağanı bir buluşma; korkular, tabularla, psikolojik parmaklıklar arasında bir vuslat.
Sonra ne o teyzesine gidiyor, ne de ben arkadaşıma. Hiçbir yerlerde buluşuyoruz.
Dört katlı lisenin merdivenlerini çıkıyorum. Ela gözlü Aşk arkadaşıma sipariş etmiş beni. Tuhaf tuhaf bakıyorum Ayhan’ın yüzüne. Biraz da muzipçe: “Git, o ela gözlü Aşk’a söyle; de ki, de ki herifin kalbi yokmuş, karbüratör kullanıyormuş.”
Tükenmez kalemle yazmak silinmesi zor olması nedeniyle en son teknolojinin ürettiği malzemeleri kullansanız da silmeye kalkıştığınızda mutlaka izi kalır. Düzeltmeye kalkınca iş daha da berbatlaşabilir. Kağıdı insan yaşamı gibi algılayınca onun üstüne her şeyi tükenmezle yazmak tehlikelidir. İntihar edenler, intikam peşinde koşanlar tükenmez tutkunu insanlar olmalılar. İnsan olarak, yanılıp yanlış yazmak mümkün. Fakat nerede, hangi sayfada kurşun kalem hangi sayfada tükenmez kalem kullanılacağı önemli. Yaşama kurşun kalemle yazılanları silmek kolaydır. Tükenmez kalemle yazınca sayfayı yırtıp başka sayfaya geçersiniz. Bu da deftere zarar verebilir. Ama yaşamı yırtıp at da göreyim seni, bu sebeple her şeyi bir tükenmezle yazmamaya karar verdim. Zaman zaman kurşun kalem kullanmak iyi oluyor. Hay da! severim kurşun kalemi.
Al satarım, bal satarım
Ustam ölmüş olsa da
Ben yağ satmam
Bana ne meraklıları satsın
Sana yıpranmış laflarla şöyle böyle yaşamlar dilemeyeceğim. Bana ne nasıl yaşarsan yaşa.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!