Seni kaka adam,
Ayağına iskarpin çivisi batsın,
Kediler çözsün ayakkabı bağcıklarını,
Kış sokaklarına çıkarken,
Şapkanı unutasın evde, e mi?
Güçlüyüm;
Ararat’ı un edecek ateş var bende dersin,
Yok güzelim yok,
Sen ölüm tepeciklerini öğütebilir misin?
Çok baharlar gördüm,
Bu ayrılış koydu bana,
Atomun çekirdeğinin,
Ayrışıp,
Hiroşima’ya koyuşu gibi.
İçeriden Dışarıya
Telefonu sevmiyorum. Yaşamımda bir çok şeyi yapmak zorunda olduğum gibi, telefonu da sadece kullanmak zorunda kalıyorum.
Zararsız bir yalnızlık büyütüyorum beynimin bir yerlerinde. Şu an bir oda ötede duruyor o gri nesne, yanıma bile getirmek istemiyorum. Oysa biliyorum; çalsa, bu masadaki işimi gücümü bırakıp, o şeyin alıcısını kaldırmak zorunda kalacağım.
Bütün bu hoşnutsuzluk dolu tavırlarıma karşın, yine de bir oda ötemde olduğunu bildiğim telefonun çalmasını istiyorum içten içten. Belki birilerince hatırlanmak isteğinden, ya da bir insan sesi duymak arzusundan.
Hiç çalmadı telefon. Zaman zaman gidip o çizgi film köpeklerinin ağzındaki kemiklere benzeyen nesneyi parmak uçlarımla tutup, kulağıma dayıyorum: “Belki bozulmuştur falan diye.” Ama yok, çalışıyor; kulağıma derinlerden hiç değişmeyen bir ses geliyor. Tekrar oylumuna koyuyorum almacı.
Kadının gül kurusu dudaklarına baktı adam,
Kadının dudakları aralanıp kapandı.
Şubat karıydı adamın yüzü,
Titriyordu elleri, sesi; kekeliyordu.
Adam kalktı gitti masadan.
Işıklı bir tramvay geçiyor kafamdan,
Gözlerime doluyor turuncu aydınlıkları camların.
Pencerede bir kadın oturuyor;
Elleri çenesinde, silikçe bir gölge,
Düşlerini merak ediyorum.
Dağlar var ya,
O, sıra dağlar;
Onlar ayırıyor seni benden.
Tepesinde ak koyun yünü karlı dağlar,
Alnına beyaz bulutlar düşmüş;
O dağlar ayırıyor seni benden,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!