Alnımdaki Roman Şiiri - Çizgili Mavi

Çizgili Mavi
217

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Alnımdaki Roman

Şehirlerin en işlek caddelerinin tam göbeğinde duran cumbalı, tarihi ahşap binaların gece yarısı sükûnu ve seher vakti sükûtu var içimde. Tenhayım lakin bu tenhalık; herhangi bir sebebe bağlı kalmaksızın kendiliğinden var olan yorgunluklar safhasında bir tenhalık. Kapı kapı dolaşmaktan helak olmuş bir umuda; çaldığı her kapı yüzüne çarpıla çarpıla öğretilmiş çaresiz bir kabulleniş yılgınlığı gibi…
Demiş ya Nazım, “Kapıları çalan benim, kapıları birer birer… Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler!” diye; o misal biraz. Ölüyüm ama hala kapı kapı dolaşıp, -kangren olmuş ayaklarıma aldırış etmeden, seni arıyorum. Hala kapı kapı dolaşıp, -kangren olmuş ayaklarıma aldırış etmeden, seni arıyorum ama ölüyüm. Aradığım sen, sen değilsin üstelik!
Bir yol kenarında oturup saatlerce, yoldan geçen arabaları gözümü bile kırpmadan seyretmek istiyorum. Korna sesleri, egzoz dumanları, şehrin uğultuları ve sokak köpekleri… Bütün temaşaya dahil olsam da eriyip gitse kafamın içindeki nümayiş diye düşler kuruyorum. Hangi gürültü bastırır bilmiyorum; içimdeki patırtıyı!
Bir yanım ölüyü; ölünün bizzat kendisini canlandırıyor bu oyunda… Diğer yanım daha karmaşık. Ağlayan da var gülen de! Yas tutan da var ah eden de! Oturup ağlayalım diyen de var, kalkıp bir kapı daha çalalım diyen de! Aradığım sen, sen değilsin üstelik!
Yağmur yağsın istiyorum bazen. Yağmur yağsın da oturup bir pencere kenarında camların buğusunu seyredeyim, bir sigara yakıp sessizce ağlayayım diye değil… Bir dağ başında yakalanayım yağmura; rüzgar, fırtına, hatta belki kasırga… Seller aksın iki yanımdan, toprak kaysın, ağaçlar köklerinden sökülüp etrafa saçılsın ve tozu dumana katsın bulutlar… Ürpereyim! Hangi ürperti bastırır bilmiyorum; içimdeki gürültüyü ancak yine de ürpereyim istiyorum kızılca kıyamet ortasında.
Bazen yok olmak geçiyor içimden. Yok olmayı kendime bile tarif edememişken kimseye izah edemiyorum! Unutulmak değil kastım; yok olmak, olmamış olmak! Ardımda kimsede ne üzüntü ne sevinç, ne hayal ne hatıra, ne yâd ne ah kalacak şekilde bir yok olmak bu! Dedim ya; hatırlanmamak değil, hiç var olmamış olmak! Tanımamış olmak bu dünyayı; bu dünyada tanınmamış olmak. Bu caddelerde yürümemiş, bu sokaklarda başıboş sokak köpekleri gibi dolaşmamış ve hatta hiçbir duvar dibinde çöküp turuncu bir gökyüzünün beyaza boyandığı karlı bir gecede göğe bakmamış olmak!
Yıldızların –el uzatsan tutabilecek kadar yakın ve karanlıktan intikam alırcasına parıl parıl coştuğu bir Temmuz gecesinde; sırtımı kayalıklara dayayıp önümdeki denize dert yanmamış olabilmek… Yanıp sönen deniz fenerinin ışığının, gözümden akan yaşlara mühür vurduğu o geceyi; o derya deniz derdimi o denize anlattığım geceyi yaşamamış olmak!
Topyekûn bir yok oluş tahayyülüm! Ölmek değil; kaybolmak değil, hatırlanmamak değil… Var olmamış olmak! Ve şahit olmamış olmak bir bir çift gözde Cennet’e; üstelik bu dünyada! Bir fincan kahve içmemiş olmak, birbiri ardına sigara yaktıran dertlerin cümlesiyle; birbiri ardına sigara yakarak savaşmak… O savaşı kaybetmemiş olmak ve esaretine düşmemiş olmak sevdaa denen bu illetin! Kapkaranlık mahzenlerde, o merdivensiz kuyularda geceler boyu sabahlara dek; özlemle, acıyla, kederle, elemle yanıp kavrulmamış olmak…
Sabahattin Ali’den Kürk Mantolu Madonna’yı okumamış, Ferdi Özbeğen’den Dile Taşı’nı dinlememiş ve yazmamış olmak 14 kıt’adan mütevellit Sürgün’ü… Kaldırımlar’da beraber yürümemiş olmak Necip Fazıl’la; “Yarın elbet bizim, elbet bizimdir… Gün doğmuş gün batmış, ebed bizimdir!” diye hayaller kurup batan her günün ardından o kaldırımlarda, in cin top oynarken üstelik ağlamamış olmak…
İmkansız şeyler istiyorum bazen. Olmamış olmanın mümkün olmadığı gibi imkansız olan kimi şeyler… Bir kalemim olsun istiyorum mesela, bir kalemim ki alnımdaki yazıyı tümüyle baştan yazayım! Baharın ilk sabahında kırlarda açan beyaz papatyaları tasvir etmekle başlayan bir roman… Kafiyesiz şiirler geçsin romanın muhtelif yerlerinde. Hasret değil, vuslat yazsın redifleriyle.
İçimden yok olmak geçiyor bazı vakitler; hiç şiir okumamış olmak kadar bir yok oluş arzusu bu… Hiç sarhoş olmamış olmak gibi, hiç sevmemiş; aşka hiç düşmemiş olmak gibi! Bir yağmur akşamında, bir sokak lambasının cılız ışığı altında ıslanmamış olmak gibi…
Yok olmak bile, var olmamış olmaya yetmiyor bazen… Ve varlık, para etmiyor kimi arayışlarda. Bulunmuyor her aranan… Ki sen değilsin; aradığım sen!

Çizgili Mavi
Kayıt Tarihi : 11.6.2024 14:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Sevildin kadın; sen, “bari yüzünü göreyim” denecek kadar sevildin. Sevdim kadın; seni, “bari yüzünü göreyim” diyecek kadar sevdim…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Çizgili Mavi