Ay uyur.
Ağlarsın…
Dağ taş,
börtü böcek,
yel...
Yüreğe dokunan her hal
incitir seni.
Dağlar çiçeklenir gözyaşlarına.
Küllenmez özlemlerin.
Yürek,
İsyanına el verir,
söz dinlemez inadına...
Vay ki vay!
Çıkısında taşıdığı sevdasına,
yollar dillenir yarin…
Dönülmez gidilen yerden.
Yorgun argın kapılar bekleyişte.
Dönüşünü bekleyen
takvimler susar.
Gün yorgunluğunu atar,
turuncu bir akşamda.
Ahı küllenmemiş sevdalılar
kapıları açar yar ışırına…
Vay ki vay!
İsyanlarından geriye kalan
kül kokulu yangınlar,
verdikçe verir harını
sensizlikten çatlamış yüreğime...
Susar zeytin ağaçlarında rüzgâr uğultusu.
İncirler balını döker.
Sevdalım süzülür düşlerimde,
Uyanır
Keldağın eteklerinde bahar.
Nesi eksikse bu efkarın,
ikmal olur yar cemalinden…
Vay ki vay!
Acıysa acı,
kederse keder.
Hepsini bi cümle tatmışız…
Anlayacağın,
hayata da
ölüme de hazırdır dölümüz…
Oğul!
Tut kolundan
çek götür sevdanı,
bu zibil yaşamın ötesine…
Bu göçebe yurdun
ahını da alıver sırtına.
Acılarını,
Güzün hüznüne kat.
Var gücünle haykır!
Düşlerinin celladı,
çığlığına iz sürsün...
Soğuk namlularda...
sen değil!
namerde kul olan yürekler sussun…
Oğul!
Sıkı tut öfkeni.
Bu topraklarda sevda,
yeniden göverecekse,
öfkenin renginde olmalı filizleri...
Sen!
Kuytularda oynaşan gölgelere
ölümüne sürerken atını,
canını alsa da ihanet,
bir parça da olsa
koparmamalı
ödünsüzlüğünden...
Vay ki vay!
Sınır boyları ıssız…
Ayrı düşmüşüz,
candan canandan.
Çakal sürüleri salmışlar,
ten kokumuza.
Yeminler etmişler,
fetvalar vermişler,
leşimizi deşmeye...
Kevgire dönmüş meskun mahal.
Düşman bellemiş
bebemizi…
Zorbalar.
cani devşirir,
ha bire.
Kızımızı kısrağımızı parçalatırlar tazılarına…
Kan kokusuna salınmış çakallar,
çakallar üşüşür
ceylan yavrularına...
Ölürüz, öldürürler
Allahü Ekber nidalarıyla.
Allah ki ağdır pusularında...
05 01 2013
Salim DiyapKayıt Tarihi : 11.1.2013 00:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)