Derdim çok, söyleme bana
Hasretlik doldu sineme
Yavaş yavaş göçeceğim yedi şehrime doğru kona kona
Ekmeğimi suyunmu verdin
Daha doymadım ki sana
Afyon’da bir kaza oldu
Her taraf kan ile doldu
Benim yavrum şehit mi oldu!
Ben yavrumu bulamadım…
Koşarak Afyon’a geldim
Alanya’ya gittim buradan
Ayrıldım eşten,dosttan,sıladan
Haber sordum uçan kuştan
Yine de aradığımı bulamadım
**
Vardım Alanya eline
“ Anamas, Dumanlı, Başgölcük,Toka Yaylası
Güzeldir buraların havası
Başgölcük’tür Ali’nin Yaylası”
Eskiden Antalya yöresinde çok sivri sinek olduğu için zenginler yaylalara gider, maddi durumu pek iyi olmayanklar da sahilde deniz kenarlarında kalırdı.Yaylalara gidenlerin her şeyi yörük ağasından sorulurdu. Ödüllendirileceklere ödül, ceza verileceklere de cezalar yörük ağası tarafından kesilirdi.
Anamas Yaylası’na çıkan yörüklerde bir gün bir çocuğun yumurta çaldığı şikayeti ağanın kulağına kadar gelir. Ağa ahaliyi toplayarak mahkemesini kurar, Çocuğu onların huzuruna çıkarır ve kendince yargılamaya başlar. Çocuğa ne kadar sorduysa da niçin çaldın sorusuna cevap alamaz. Ağa kararını verir. Bu çocuk konuşmadığına göre yumurtarı bu çalmış hemen idam sehpasını kurun der.
Ben bir güzeli sevdim
Her şeyimi ona verdim
Uğruna hep süründüm
Ne olur ne olur acı bana
Günlerdir el kapısında kaldım
“ Başgölcük,Kannıkuyu,Göğüsyurdu,Gelintaşı
Hatırladınız mı siz bu Ali gardaşı..! “
Özledim yaylanın toprağını taşını
Sesverdim dağlara hatırlar mı diye sesimi
Öptüm toprağını, kokladım havasını
Yaylalar beni beni unuttunuz mu?
Mezarıma güzel güller takın
Mehmedim gelir diye yollara bakın
Anam resmim varsa onu sevip öpün
Ağlattın Mehmedim çürüttün bizi
Baba resmime bakıp ta ağlama
Kalan elbiselerimle gönül eyleme
Öldüğümü sakın anneme söyleme
Ağlattın Mehmedim çürüttün bizi
Daha çocuktum muradımı almadım
Bu derde düşeceğimi bilmedim
Abimle biricik ablamı da görmedim
Ağlattın Mehmedim çürüttün bizi
Dertliymiş koca dağın da başı
Kurumuş ağaçları,dökülmüş taşı
Yuvasından ayrılmış kurdu kuşu
Çaresizlerin var mı ilacı?
Yanmayan yerde duman tüter mi,
Ormanı olmayan dağ yağmur çeker mi?
İşlenmemiş topraktan buğday çıkar mı?
Çaresizlerin var mı ilacı?
Gönlümün de dağını yıktılar,
Baştan aşağı yaktılar,
Yalnız bırakıp gittiler,
Çaresizlerin var mı ilacı?
Elimi uzattım soğuk suyuna,
Oturdum koca dağın boyuna,
Ömrümü çürüttüm boş aşk uğruna,
Çaresizlerin var mı ilacı?
Yürüsün dedim karadan gemim gitmedi,
Ektiğim çiçeğim güllerim bitmedi,
Hep garip dolaştım elimden kimse tutmadı,
Çaresizlerin var mı ilacı?
Yalan imiş dünya boşuna uğraştım,
Gezdim yoruldum boş emellere ulaştım,
Hep ağladım yalnızlığa alıştım,
Çaresizlerin var mı ilacı?
Şu dünyanın hiç mi vicdanı yok?
Yarı aç dolaştım yarı da tok.
Gel şu perişan halime bir bak.
Çaresizlerin var mı ilacı?
Yörüklerin simgesi kara çadırdır, içinde yiğitler yatar
Düşmanın her türüne silahını tutar
Vatanını korur; ay yıldızlı bayrağını öper
Dostlar Ali yörüktür yörük…
Bizim de aşiretler göçer katar katar
Benden eşe dosta selam söyle;
Ölüm gerçek, hayat böyle.
Geçerken bana da bir fatiha söyle
Dostlar beni hatırlayın
Ne suyumu ne de ekmeğimi buldum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!