Ağa Camii;
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allahımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Devamını Oku
Havsalam almıyordu bu hazin hali önce
Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce
Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım;
Allahımın ismini daha çok candan andım.
Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen!
Eğitimci şair Ali Rıza Atasoy 1958 yılında Ankara’nın Çamlıdere İlçesinde doğdu. İlkokulu Çamlıdere’de, ortaokulu ve liseyi Ankara’da okudu. 1985 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında idari görevlerde çalıştı. Ankara’nın Mamak ilçesinde öğretmenlik ve okul yöneticiliği görevinde bulundu. Van’ın Muradiye ilçesinde ve Konya’nın Kulu ilçesinde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü ...
...
Bu sabah uyanmışım erkenden
Kıpır kıpır içim,
Mutluluk akşamdan kalma zaten
Masamda zeytin, peynir, ekmek
İnce belli bardakta sıcacık, tavşan kanı çay;
Bir dost yüzü arıyorum şiirin aynasında keyifle;
Bir dost gülümsesin istiyorum yüzüme
Gerisi kolay...
Bakıyorum Ali Rıza!
Hece hece düşüyor önüme
Vay anam! Vay.. vay.. vay! ...
Tebrikler üstad... Allah mutluluğunu daim etsin. Hayırlı kandiller.
Saygılar, selamlar...
Serenatın ince nameleri duyuluyor taa buralarda şiirin sesinden...bu maharet ancak Ali Rıza Hocamızın kaleminde vardır..her okuyuşumda bunu farkediyorum...kutluyorum selamlayarak, devamını dileyerek.
2. ÇAMLIDERE ŞİİR ETKİNLİKLERİ ve DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği’nin 25-26 Haziran 2010 tarihinde ikincisini düzenlediği Şiir Günleri etkinliği sanırım gelenekselleşecek. Bir hafta önce şair dostum Ahmet Eroğlu telefonla beni arayıp etkinliği haber verince içim heyecanla doldu. Avcılıktan kaynaklanan seyahatlerimin çoğunu Çamlıdere ve Kızılcahamam kapsar. Çoğunlukla dağlarını ve derelerini bildiğim, pınarlarından su içip, derme çatma çoban kulübelerinde yattığım, kimi zaman yayla evlerinde türküler söyleyip rakı içtiğim bu iki dünya harikası belde merkezine sadece ihtiyaç alış verişleri için indiğimizden ve apar topar dağa döndüğümüzden pek tanımıyordum.
Ama beni heyecanlandıran Çamlıdere'nin ilçe merkezini görme ihtimalinin olması değildi; Çamlıdere’nin kıymetli insanlarından şair dostum Ali Rıza Atasoy'un,
“Kaybolan düşlere umut ekmeli;
Hadi ver elini Kızılcahamam.
Kapı tokmağını bir kez çekmeli;
Bilirim, kapıda bekliyor anam! ”
Dizelerinin yer aldığı DAÜSSILA adlı şiirinde adı geçen kapı ile tokmağıydı. Anası yaşayan her insan hâlâ çocuktur; açık kapısı, sıcak çorbası, serili yatağı, beklentisiz aşığı vardır.
Ahmet Eroğlu'nu da uzun zamandan beri tanırım. Antoloji.com’da Ankara Rüzgarı Grubu’nun kurucusu, o beni grubuna çağırmadığı için ben de ona;
“ Fırtınalı bir ömrü perçinledim kendime
Urganlara bağladım kemikleşmiş dilimi
Çökünce yalnızlığım sokulurum bendime
Elemli bir hayale savururum yelimi”
Gibi dizeleri kaleme aldığı şiirleriyle hece şiirini Karacaoğlan tarzından kurtardığını böylece hece şiirinin önünün açıldığını bu güne kadar söylemedim.
Bu etkinliğin gruplardaki diğer etkinliklerden farkı, katılılmcı listesi yayınlanmıyor ve oraya kimler gelecek bilmiyorsunuz, telefon edip sormuyoruz, Nazlıhan Hasköylü nezaket bilen bir şair, benim telefon etmemi engelliyor ve heyecanımız biraz daha artırıyor.
Etrafa bakacak ve manzaraların tadını çıkaracak kadar vakit kalsın diye sabah erkenden Nazlıhan Hasköylü ile yola koyuluyoruz. Yeşilliğin yeşilini, ağaçların dalını ve çeşmelerin oluğunu öpüyoruz. Çamlıdere'ye girmeden hemen önce bir cami görüp yavaşladığımızda buranın Şeyh Ali Semerkandi Türbesi olduğunu fark ediyoruz. En güzel çeşmelerin ve suların türbelerin yanında bulunduğuna dair tecrübemiz bizi durduruyor. Kalabalığı görüp daha da bir merak ediyoruz.
Caminin bahçesindeki kalabalığa göz attığımızda bu kalabalığın hiç de yabancı olmadığını anlıyoruz. Şair dost Ahmet Eroğlu ve yine şair dostumuz Boraboy Şiir Etkinlikleri’nin yaratıcısı Ali Rıza Atasoy güler yüzleriyle bizi karşılıyorlar. Hemen şiirden söz açılıyor ve yaşanan hatıralar, orada karşılaşılan kıymetli simalar anılıp yapılan espri ve şakalaşmalar yeniden yaşanıyor.
Şeyh Ali Semerkandi'nin Horasan’dan Anadolu’ya gelerek İslamiyet’i anlatmaya ve yaymaya, inancı doğru yönlendirmeye ömrünü adamış erenlerden olduğunu bir çırpıda öğreniyoruz.
Öldükten sonra Hacı Bektaş Veli tarafından İstanbul'a referans verdiği kişinin türbedar olarak seçilmesinden Şeyh Ali Semerkandi’nin bektaşi tekkesi ile bağı bulunan bir veli olduğu kanaati uyanıyor bende.
Diğer Anadolu erenlerinin pek çoğu gibi o da evlenmemiş, tüm ömrünü ilim, irfan peşinde ve halkı eğitmek yolunda geçirmiş, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kapatılan zaviye ve tekkeler arasında yerini almamıştır; çünkü çobanlık yapacak kadar mütevazi olan Şeyh Ali Semerkandi'nin İslamiyet’i doğru öğretmekten başka ideolojisi yoktur.
Önceki adı Kuzuveren veya Kuzören olarak bilinen bu günkü Çamlıdere; bu zatın kişiliğinden ve bu yerlerde yaşamışlığından kaynaklanarak Şıhlar veya Şeyhler adını almış, daha sonra da tüm Anadolu’da adı değiştirilen yerler gibi buranın da adı Çamlıdere olarak değiştirilmiştir. Bu durum bize sadece doğu ve güneydoğuda köy adlarının değiştirilmediğini, o günkü devlet politikasının tüm yöreleri kapsadığını düşündürüyor.
Bir otobüs dolusu şair ve yine misafır şairlerden oluşan otomobil konvoyu etkinliğin yapılacak olduğu Çamkoru İzci Kampı tesislerine doğru yola çıkıyoruz.
Çamlıdere'nin ne zaman kurulduğuna dair kesin bir kayıt ve belge bulunmamaktadır. Ancak Anadolu tarihinden bildiğimiz kadarıyla, Türklerin Oğuz soyunun Çepni boyu, binli yıllarda veya Malazgirt savaşından hemen sonra; Kafkas üstünden Karadeniz’e gelip, burada iki yüz yıl yaşamışlardır. Sonra tekrar göç ederek İç Anadolu’ya ve Batı Karadeniz bölgesine gelerek yerleşmişler, burada göçebeliği terk etmişlerdir. Eğer bilgimiz bizi yanıltmıyorsa, Çamlıdere halkının sekiz veya dokuz yüz yıldır bu bölgede yaşadığı bir gerçektir.
Çamkoru İzci Kampı, Atatürk'ün gezileri sırasında gördüğü ve çam dikilmesi için talimat verdiği Kel Tepe' ye, yine Atatürk'ün vasiyeti üzerine İsmet İnönü tarafından izci eğitimine üs olarak inşa edilmiş. Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edilen her binada olan ihtişamı ve devletin büyüklüğünün azametini bu binada da görüyoruz. Göğsümüzün kabarması uzun sürmüyor, Atamızın vasiyeti üzerine, o yokluk yıllarında bu muhteşem binayı bu dağın başına inşa ettiren İsmet İnönü'nün izcilere verdiği önemi neden Köy Enstitüleri’nden sakındığını ve kendi iktidarı döneminde bu eşi bulunmaz okulların kapatılmasına önder olduğunu anlamakta zorlanıyoruz. Ve şunu da sormadan edemiyoruz, acaba şimdiki Çin'in kalkınma modelinin altında bizim köy enstitüsü modelinin yattığını bilse üzülmez miydi?
Sadece izcilere tahsis edilen bu tesis bu kez bizim için açılmış, tertemiz temizlenmiş, etkinlik için pırıl pırıl donatılmıştı. Harıl harıl koşturmacalara şahit oluyoruz ama Çamlıdere ve Doğa Dostları Derneği Başkanı Sayın Ali Öcal her dakika özür diliyor, onu her şeyin mükemmel olduğu konusunda bir türlü ikna edemiyoruz.
O gün, gece bir türlü olmuyor ya da sabaha kadar süren muhabbetlerden ve söylenen türkülerden güneşin yeniden doğduğunu fark etmiyoruz. Bir iki saat uyuyabilmek için odalarımıza çekildiğimizde sabah sabah öten bülbülün sesini ibadet çağrısı kabul edip, tüketim yarışından kurtulmuş insanların hâlâ var olduğuna şükredip, dostlukların ve barışın daha da çoğalması ve tüm evreni sarması için yakarıyoruz.
Şiir etkinliklerinin nasıl olduğunu bu etkinliklere bir kere bile katılan tüm şair dostlarımız bilir. Ama etkinliğin cennette yapılanını çok azımız görmüşüzdür. Her Ankaralı Çamkoru'yu bilir, ama Aluç Dağı Piknik alanını çok azı bilir. Pek çok avcılık serüvenim Ankara civarında geçmesine rağmen ben de Aluç Dağı yaylasını yeni gördüm. Tepesinde domuz avladığım dağları konu edindiğim şiirimde:
“Muhabbeti severim,
Söğüt gölgesinde pınar başında, cızbızla rakıyı.
Tereyağında alabalığı.
Kızılcahamam dağlarında,
Meşe diplerinden mantar toplamayı ve kebabını.”
Demişim ama mantar topladığım ormanların Kızılcahamam değil de, Çamlıdere hudutları içinde olduğunu da öğrenip utandım..
Tüm Çamlıdere'ye, bizi tarifsiz düşüncelere taşıyan İnönü Köşkü'ne, vefasızlığımızı yüzümüze vurmayacak kadar mütevazı dünya güzeli Aluç Dağı’na, şükrümüze sebep olan ıslak bülbüle, ilaç diye bize dalını veren sarı kantorona, ve bilhassa doğruluğun felsefesini bir kez daha yapmamıza sebep olan Aluç Dağı piknik yerindeki eğri çama binlerce teşekkür ederiz.
AHMET TAHSİN
Tebrikler.
İmamı İstanbul'a sağlık Grup Başkanı yapan zihniyet.
**YORUM / Cevap***
Ali Rıza Atasoy'u da (işletme mezunu) Taşova'ya Milli eğitim Müdürü yapıyor...
Vah benim milletim vah...
Kimlere emanetsin.
Kastım siz değilsiniz Ali Rıza Bey,
sizi oraya getiren Türk düşmanı devşirme oğlan çocuklarının oluşturduğu zihniyetedir..
***AÇIKLAMA***
Böyle bir sanat ve şiir platformunda sayfamda konuyla uzaktan yakından alakası bulunmayan bu yorumu/eleştiriyi yapan arkadaşı anlamakta zorlandığımı belirtemek isiterim.
antaolojideki sayfamda şiirlerdimle birlikte tüm kimlik bilgilerim ve özgeçmişim açık seçik mevcuttur. Eğer bu yorumda bir önyargı yada şahsımıza bir kasıt yoksa bu yorumu nasıl yorumlamak gerekir. Doğrusu böylesine talihsiz ve cehalet içindeki bir yorumu ciddiye alıp cevap vermek de belki doğru değildir. ancak, dağarcığında hiç bir kırıntı bulunmayanların birtakım rumuzlarla kendini gizleyerek üstelik mesaj ve iletişim kanallarını da kapatarak başkalarına saldırması her şeyden önce ahlaksızca bir davranıştır.
ali rıza atasoy; yine antolojide biyografi bölmünda açık seçik kimliği yazılı olduğu üzere Ankara'nın Çamlıdere İlçesindendir. bilimsel bir tespittir ki, Kızılcahamam-Çamlıdere halkı Oğuz boylarından gelme aynı ailenin çocuklarıdır. Bu konuda interenette ilgili linklerde de ayrıntılı açıklamalar, bilimsel tebliğler mevcuttur. Yani, ali rıza atasoy; soyadından da anlaşılacağı üzere soy olarak öz olarak Türk oğlu Türk'tür, Türk soyundan gelmektedir ve Türk olmaktan büyük onur duymaktadır. Ancak sanat ve şiir anlayışında, etnik köken, din duyguları, insan hakları gibi kişilere özgü hususları alet etmeme prinsibindedir.
ali rıza atasoy'un mesleki liyakatine gelince, milli eğtim teşkilatının merkez ve taşra birimlerinde geniş bir kitle tarafından yakinen tanınmaktadır. herkes bilir ki ali rıza atasoy, nazan-ca gizilliği içinde önyargıyla eleştiri yapan okuyucunun iddia ettiği gibi birtakım özel ilişkiler vasıtasıyla bu göreve gelmemiştir. Teşkilatta bunu kime sorsanız herkes bunu bilir ve söyler. Bilakis milli eğtim teşkilatı içerisinde yürülükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde memurluk, bölüm şefligi, merkez teşkilatında şube müdürlüğü, öğretmenlik, okul müdür yardımcılığı ve okul müdürlüğü, taşra teşkilatında şube müdürlüğü, ilçe milli eğtim müdürlü yapmış, bu görevlere yürürlükte bulunan mevzuat çerçevesinde görevde yükselme ve sınav sitemleriyle gelmiş, çok yönlü yetişmiş bir kamu yöneticisidir. Bu özellikleriyle belki de milli eğtim teşiklatında ikinci bir benzeri yoktur, her kademedeki görevlerinde üstün başarılar göstermiş, değişici olmuş, daima örnek alınan olmuş, herkesten bir adım önde gitmiş görev yaptığı her yerde olumlu izler bırakmıştır. Görev yaptığı brimlere rastgele açılacak bir telefonla, karşıdaki kişi kim olursa olsun, hangi makamda olursa olsun, hangi dünya görüşüne mensip olursa olsun ali rıza atasoy'un gerek kişiliğinden gerekse mesleki başarılarından övgüyle bahsedeceklerdir, meraklıları araştırabilirler.Ancak, hiç bir araştırnma inceleme yapmadan üstelik bir sanat/şiir platformunda diplomamıza bakarak kişiliğimize hakaret etme hakkını kendinde göremez, bu okuyucuyu kınıyorum.
ali rıza atasoy; evet İşletme mezunudur, İşletme maezunu olmakatn da her zaman onur ve gurur duymuşutur, onu tanıyanlar bu özelliğini de yakinen bilirler. çünkü İşletme/İktisat/kamu yönetimi bölümü mezunları Vali, Kaymakam başta olmak üzere kamu ve özel sektörde üst düzey yönetici, müfettiş, genel koordinatör gibi önemli görevleri yapabilecek şekilde yetiştirilmektedirler. Bu saydığım görevlerin hepsinde başarıyla yükselen ve halen hizmet veren okul arkadaşlarımız vardır. Bu yönyle de aliriıza atasoy her zaman farklı olmuştur, çalışmalarında farklılığını ortaya koymuş ve milli eğtim teşkilatında geniş bir kitle tarafından tanınmış, saygı ve sevgi görmektedir.
kendisini ifade etme yeteneğine bile haiz olmayan, bu yüzden de açık seçik adıyla adresiyle imzasıyla eserleriyle ortaya çıkabilme cesaretni gösteremeyenlerin uzaktan gazel okumasının ne kadar küçültücü bir durum olduğunu okuyucuların taktirine bırakıyorum.
kendisinden, memleketten, ülkenin idari yapısından bihaber olan cehalet içindeki birisinin kalkıp aklının ermediği bir hususta önyargılı bir şekilde yorum yapması, ülkemizde hala bu eğtim seviyesinde insanların varlığını göstermesi bakımından üzüntü vericidir.ali rıza atasoy, yukarıda sayılan ve diğer özellikleriyle zaten bir ağaç işleri, tesviye, demir döküm öğretmeniliği, coğrafya, fizik, beden eğtimi, din kültürü öğretmenliğinden gelen eğtim yöneticileri nazaran doğal larak farklı olmuştur. millieğtim müdürü olmak için; talim ve terbiye kurulunun ilgil kararında belirtilen yüksek öğrtim programlarının birisinden mezun olmanın yanısıra belirli bir süre öğretmenlik yapmak, B-tipi okullarda en az beş yıl, A-tipi okullarda en az üç yıl mmüdürlük veya en az iki yıl şube müdürlüğü yapmış olmak gibi özel şartları taşımak gerekir. ali rıza atasoy bütün bu şartları taşıdığı gibi üstün liyakate sahip, üstelik yönetici yetiştiren bir yüksek öğrtim programından da mesun olduğu için farklı başarılara imza atmıştır. hangi dönem olursa olsun hiç bir zaman yağcılık ve yağdanlık yapmamıştır, kendine özgü ve inandığı doğruları her platformda savunmuş, yeri geldiğinde aksini düşünen otoriteye de medeni ölçüler dahelende karşı durmayı bilmiştir. bu yüzden de belki bugün en az genel müdür istanbul veya ankara il milli eğtim müdürü gibi görevlerde olması gerekirken üçüncü dördüncü sınıf bir ilçede eğtim yöneticisidir. Olusun, önemli olan insanların onurlu olmaları, mevlana'nın söylediği gibi ya olduğu gibi görünmesi yada görüntüğü gibi olmasıdır, bu yüzden rmuzların arkasına gizlenerek başkalıran çamur atma terbiyesizliğinde bulunanlardan farlıdırn o.
bir imamın sağlık grup başkanı yapılması iddiasına gelince; o arkadaşı tanımam, nerededir, kimdir bilmem ama bildiğim bir şey var ki o da hekim olmayan birisinin sağlık grup başkanı olmayacağıdır, tıpkı ğretmenlik yapmayan birisinin milli eğtim müdürüolmasının mümkün olmadığı gibi.böyle bir iddiaya kargalar bile güler, bir gece kulübü işletmecisinin imam veya müftü tayin edilmesi nasıl abesse, imamın da sağlık grup başkanı tayin edilmesi o kadar abestir, her şeyden önce hukuken ve fiilen mümkün değilidir. Peki hukuken ve fiilen mümkün olmayan bir konu da, hiç bir ispat ve delil göstemeden başkalarına çamur atma cüretini gösterenlere ne demek lazım şimdi.. Esasen ben o cehalet içindeki yorumcunun bu halini görünve vah milletim vah diyorum, dünyadan habersiz insanların bir snat köşesinde insanın kişiliğine saldırması bundan olsa gerek...
biz eğtimciler bu yüzden her şeyin başı eğtim, her yerde eğtim diyorum, cehalet ne kadar kötü....