Bu hafta, boyaya batırılıp rengârenk bir oyuncak gibi sokaklara salınan köpeği yazacaktım.
Süs havuzuna defalarca atılıp çırpınışları kahkahaya karışan kediyi…
Belki birkaç insan utanır diye, belki bir vicdan kıpırdar diye…
Ama sonra düşündüm:
Son günlerde Türkiye’de ceza infaz sistemine ilişkin yapılan düzenlemeler, resmî açıklamalarda “af” olarak tanımlanmasa da, toplumun geniş kesimlerinde ciddi bir tedirginlik oluşturuyor. Yaklaşık 50 bin civarında hükümlünün tahliyesinin önünü açtığı ifade edilen bu düzenlemeler, yalnızca hukuki bir reform olarak değil; doğrudan toplumsal güven duygusunu etkileyen bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır.
Toplumda oluşan algı, bu düzenlemelerden yararlanan kişilerin bir kısmının geçmişte ağır ve yüz kızartıcı suçlara karışmış olduğu yönündedir. Adam öldürme, uyuşturucu ticareti, cinsel saldırı ve çocuklara yönelik suçlar gibi fiiller, sadece bireysel suçlar değildir; bunlar toplumun vicdanında derin yaralar açan, kolektif hafızayı zedeleyen eylemlerdir. Bu nedenle mesele, “kaç kişi tahliye edildi” sorusunun çok ötesine geçmiştir.
İnsan unutuyor…
Bir gülüşü, bir sesi, bir bakışı —
kalbine kazındığını sandığı her şeyi.
Zaman, parmak uçlarından kayıp giden bir su gibi
siler anıların sıcaklığını.
Dünya, uykunun değil, uyutulmanın hüküm sürdüğü bir gezegene dönmüştü.
Artık kimse düşünmüyordu; düşünenler susturuluyor, susturulamayanlar yok sayılıyordu.
Zihinler, bir zamanlar gökyüzüne çevrilmişti; şimdi ise ekranların parlak sessizliğinde boğuluyordu.
Gözler kapalıydı ama rüyalar ölmüştü.
İnsan, kendi huzurunu değil, kendine biçilen rolü yaşamaya başlamıştı.
Bir zamanlar, dağların eteklerinde küçük bir kasaba vardı. Bu kasabanın girişinde, kimsenin nasıl ve ne zaman yapıldığını tam bilmediği eski bir su değirmeni bulunurdu. Değirmen yıllarca un öğütmüş, insanların ekmeğine bereket olmuştu. Ama zamanla yeni makineler çıkınca kimse eski değirmene uğramaz olmuş, değirmen çarkları da durmuştu.
Günlerden bir gün, uzak diyarlardan önemli bir misafir geleceği söylendi. Kasabalılar heyecanlandı; kimileri hazırlık yaptı, kimileri şaşkınlıkla olup biteni izledi. Misafir gelince, herkes onu şehrin en güzel yerine götürmek isterken, misafir sessizce:
“Beni o eski değirmene götürün.”dedi.




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!