Kaç mutsuzluktan sonra geliyor mutluluk;
Güneş tutulabiliyor mu ki gözlerimde ışık arıyorsun,
tamam rüzgarım da sen neden dağların ardındasın söyle/
Ne olacaktı ki derin denizlerinde gemim battı üstüm başım tuz,
her biten gün gündüzün ölümü değil mi ki,
can verip geceye,
Bir kuş yemi kadar mutluluk,
Sonrası kış kıyamet/
Konuşsam uçar gider sessizliği ile bir aşk teşebbüsü;
cami avlularındaki güvercinlerin haline benzer,
bir tetikte bekleyiş hali,
Yarım gram sevinç, birkaç misli acımtırak sızı...
Ay ışığı yere inmez,
senin ışıklarına bakar gece/
Karlar eridiğinde eririm Munzurda,
bilirim yazılarda yüzün nergis kokusu/
çok söylenen sözcüklerin önemi azalır diye,
sevdalım deyişimi bir kavak kabuğu saklar;
Yönünü kaybetmiş bir taka say
Bir ömür sana misafir
Yel say saçlarını okşamak isteyen
Çok uzak yerlerin iklim elleri ile
ya da pencerenin önüne konmuş bir serçe say
camının önünü gökyüzüne yeğlemiş
Diner göz yaşları bakarsın çocukların,
yanakları artık cılız akarsu yataklarına benzemez.
Öksüz kalmaz, sürülmezler belki sevgi uzaklarına.
Bakarsın yarınları olur,
güleç kalkarlar sabahlara umutlu.
Belki ölmezler savaşlarında büyüklerinin.
İstanbul'u istanbul kadar öyle
sevmek sonra öpmek yanağından
kalabalığın içinde öksüzlüğünü
unutturmak inadına balık ekmek yiyip,
eski galata köprüsünde yürümek
ve çınar altında bir çay içip
Gitmenin acemisiyim bu kentten
Onun için bir yel estiğinde dışarıdayım denize karşı,
Ve göçmen kuşlar giderken,
Veya bir çocuk uçurtmasını salarken gökyüzüne,
Yüzümde hep hoşça kal demiş bir gülümseme/
Dur bakalım ne yapacak şu İstanbul diye değil,
Bu akşam karanlığımızı ay ışığına emanet edelim,
gün doğduğunda güneş gözlerimizden öper belki/
Çam kozalakları bir ateş yakar,
bir öpmek verirsin gözüm doyar/
Ha bir de her yıldızın yanına parantez açıp “yalnız” yazarız
İki kişilik kocaman kalabalıklığımızla kıskanırlar sanırız biraz…
Söylediklerin dilin geçmiş zamanında,
İzin almadan gelmiş misafir işte keder/
Gün yiterken öyle,
Büyüyen sen değilsin, büyüyen gölgen/
Camı aç üşüt,
“Hastalık daha dost” demiş ya şair,
Bir sebep arama,
durup dururken seviyorum seni;
hani yaz gelmişte çilek, kiraz çıkmış,
yağmurun ardından güneş doğmuş,
bir savaş birden durmuş da
ölmeye sipere yatmış bir savaşçı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!