Kırk yaşına girdi sevdiğim
Ve ben yorgun, kırışmış ellerinde
Merhameti hissediyorum hala.
Kırkı çıkmış yaşında bir tazeliği görüyorum
Ruhundan sızan.
Gözleri bir çığ, bir nefret, bir direnişi taşıyor
Sert kaldırımlara çarpar rüzgâr
Ve ben gönlüme baharı öğütlerim.
Vakitsiz bir bekleyiş bu belki,
Sorumsuz bir aldanış, yersiz bir umut
Ama zaten bahar gelmeyecek mi sonunda.
Bu bekleyişler…
Yeni bekleyişlerin türeyişi gibi
Başka birine ihtiyaç duymaksızın,
Yeniden,
Tekrarı kusur bulmaksızın.
Bu bekleyişler ısrarla
Buluştuk bugün.
Yan yana geldik.
Çağları aştım, nehirleri,
Bir ton kederi kattım ardıma.
Bavulumda geleceğin ümitleri.
Sabahın 6’sı çok gelmedi,
Gidelim buralardan sevgili!
Bura cehennem bura yangın yeri,
Tohum yetişmez buralarda,
Ademin atıldığı topraklar,
Bura sürgün yeri.
İlk yaramı burada aldım,
Ölmemizi istiyordu haber bültenleri
Ve biz yağmurun tadını merak ediyorduk.
Bir çarpıklık bizimkisi,
Ne kurda kuşa yem olur
Ne de dağda bayırda korkuluk.
Yorulmuştu demirci
Yanaklarının kemikleriyle dövmüştü sanki
Yılların demirini.
Çökmüş yanakları, solmuş gözleriyle
Geceye dönmüş tavanına bakıyordu.
Demirin tozuna karışmıştı atölyesi.
İçimde bir kasvet tarlası
Özlemimin yağmuruyla yeşeriyor,
Büyüyor, filizleniyor, hasadı geliyor,
Dinmiyor, dört mevsim ekiliyor yüreğime yeniden.
İşçi olmak bunca hüzne, ağır geliyor.
Yıkık şehrimde ki harabelere son kez bakıyorum.
Solmuş bahçemin kiraz ağacı kırıyor dalını.
Bu, yıkılacak her şeyin başlangıcı oluyor.
Zaten duvarlar çoktan hazırlamış çatlaklarını.
Birer birer düşüyor her şey, karar çoktan alınmış
Hiç bu kadar çok uçmamıştı kırlangıç,
Gökyüzüne böylesine karışmamıştı kanatları,
Atmamıştı yüreği çılgıncasına,
Galiba vurulmuştu bu eşsiz maviye.
Uçmak istedi uçabildiği kadar
Sonra karanlığa gömüldü her şey.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!