Ben doğmadan önce,
yıldızların dili vardı.
Her harf bir rüya,
her rüya bir kavim taşıyordu
taşların altında ezilmiş bir duâya.
Göğe uzanan bir yalnızlık vardı
…ve biz –
henüz "insan" olmamış
bir susuşun içindeydik.
Ey kudemâ geceler!
Kim çağırdı beni
elleri taşla dolu bir dua gibi?
Ay —
bir kandilin utangaç suretiydi
düşmüştü suya
ve su
ezberlenmiş bir ölüm gibi
kıyılarında dalga değil
yakaran kelimeler taşıyordu.
Ruhum, eski bir haritadır şimdi
silinmiş şehirler, unutulmuş peygamberler
gözyaşında solmuş mürekkep gibi
Adımı unuttum
çünkü ad
bir sırrın giydiği gömlektir
ve gömlek
toprakla dövülür
nefesle giyilir
giyinirken de
insan
ağlamayı öğrenir.
Tanrım
bu dünyaya gelmek istememiştim
ama sen
beni bir kuşun yorgun kanadına yazdın
geceye uçan
bir “acıyı”
taşıyan
son harf gibi...
Şimdi soruyorum sana:
Ben hangi dilden düştüm?
Hangi göğün ortasında
ismini unutan bir harf oldum?
Hangi su
benim yüzümü tanımıyor artık?
Ve hangi toprak
bana kendi kokusunu vermeyecek?
Sus ey kalbim!
Bu konuşmalar çok eski...
Ve biz
her şeyi unutarak doğduk
her şey hatırlanmasın diye…
Kayıt Tarihi : 5.8.2025 09:54:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!