Akrostiş = Hayal kuralım...

Mehmet Çoban
1967

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Akrostiş = Hayal kuralım...

Heyhat! Nereye baksam dökülüyor
Aldanış, aldatış, yaşamda sürüyor
Yalan mı arıyorum hayatımda
Alırım koyarım yaşamı karşıma
Lal olur dilim gerçekler karşısında

Kendimi bildiğim andan beri
Ufukları karartan çok şey gördüm
Rüzgar önündedir yaşamlar sanki
Mihenksiz, delice, sürekli savruluyor
Alınmış ele sazlar arabesk çalıyor
Kıldan ince çıkarlar hesap yapıyor

Hakimiyet milletindir dediler yalanla
Eline düdüğü alan çaldı hayatımıza
Ne çok şey gördüm demokrasi adına
Üşüten yalanlarla kuşatılan hayatta
Zorlu cuntalar kuruldu çağdaşlığa

Yasak mı bilmiyorum hayal kurmak?
Adam akıllı şaşırdı iyice yasalar
Söylenen her şeyden nem kaparak
Ayıklatıyor pirinci, insan olan anlar
Kural mı dedin? Gücedir artık ayarlar

Dedim yasak değildir hayal kurmak
Eni konu hayallar kurmak istedim
Gerçekleri aldım önüme çırılçıplak
İncilerle söylenilen yalanları seçtim
Lisanı kemal ile düşündüm üzerinde
Kodladım her birini hayatın içinden
El mi yaman bey mi? Gördün mü?
Ne kadar yalan varsa attım düşümden

Gerçekler iki yüzlü olabilir mi?
Ebe olup körebe değilsem, olmuyorsam
Laflara kanmıyor, gerçeği görüyorsam
El verdim gerçeklerin her birine
Casuslarını çıkardım yalanların
Edebiyat, tarih, siyaset, felsefe ekonomi
Gerçeği örten tüm yalanları süsleyenler
El aleme allayıp pullayıp güzel gösterenler

Hayır! Hayır dedim bütün gücümle
Arş titremeden titredi kalbim önce
Yalan yok, yalan olmayacak hayatımda
Alın! Alın başınıza çalın yalanlarınızı
Liberal hümanizm adına söylediklerinizle
Leş kargaları gibi çöktünüz insanlığın üstüne
Eskiyen, pörsüyen, ikiyüzlü insanlığınız ile
Rüzgarlar ise, gerçekleri çarpıyor yüzlerimize

Kan, acı, gözyaşı, sömürü, çıkar egemen
Umuda kurduğunuz her sözün arkasından
Razı değilim ben artık tüm söylenenlere
Adam akıllı hayallar kuracağım tersinden
Lafım, sözüm gerçekler üzerine yürürken
Ismarlarım geleceğe sevgiyi, barışı ben
Medeni çağın canavarlaşan dişlerinden

31.05.2008 - İzmir

Hayal kurmak henüz yasak değilken geleceğe hayaller kuralım..

Mehmet Çoban
Kayıt Tarihi : 31.5.2008 00:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


1951 yılında doğdum. Ülke tek parti yönetiminden çok partiliye geçmiş. Veya başka bir deyimle, ülkemiz ikinci dünya savaşı sonucu, Yalta Konferanslarında Amerika ve Rusya’nın antlaşması sonucu Amerika’nın nüfuz alanında kalmış. Tarihler böyle söylüyor. Tek parti döneminde, CHP anlayışından farklı düşünmek yasaktı. Bu nedenle, Solcular, Komünistler, Demokratlar, Dini savunanlar sürekli tek parti döneminin mahkemelerinde yargılandılar. Yargılamalardan nasibini alanlardan bugüne kadar gelen meşhurlar, dini savunanlardan Necip Fazıl Kısakürek, Komünizmi savunanlardan Nazım Hikmet Ran. Nazım Hikmet Ran’ı 1925-1938 arası 11 kez yargılayan CHP’liler, son yargılamada vatan hainliğinden mahkum etmelerine rağmen, bugün düşüncelerinin arkasına sığınmış, hem Atatürkçü, hem de Nazım’cı olmanın keyfini çıkarıyorlar. Nasıl oluyorsa? Çelişki, çelişiklik diyebilirsiniz? Veya başka bir şey… Artık gerçekleri görerek düşünmemiz gerekir. Yalan ve ikiyüzlülükle işimiz yok. Gizlenmiş ince hesaplar yok diyorsak... Necip Fazıl Kısakürek ise, tamamıyle din dışı bir yaşam sürerken, 1934 yılında dini seçmişti. Dini seçtiğinden itibaren mevcut yönetimle, yani CHP ile, aynı Nazım Hikmet gibi mücadeleye başladı. Tek parti döneminde 1934'ten itibaren 1950'ye kadar sürekli mahkemelerin kapısını aşındırdı. Zaman ilerledi. Bugün; geçmişte CHP’nin tek parti döneminde yargılamaktan bıkmadığı, Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet Ran, ülkenin en büyük şairlerinden olarak kabul ediliyor. Halbuki her ikisi, tek parti döneminde mahkemelerin müdavimleriydi. Yıl 1960’a geldiğinde dokuz yaşındaydım ve ihtilali yaşadım. Halkın seçtiği iktidara tahammül edemeyen askerler düdük çalmışlardı. O dönemlerde ilk okula gidiyordum. Çocukca duygularla, dedelerimizin, babalarımızın, amcalarımızın ihtilale karşı söylemlerini dinledim. Okullarım devam etti. İlk, orta, lise…. Liseden mezun olduğum yıllar 1968 kuşağı denen neslin, fikri ve siyasi mücadelesinin başladığı ve hızlandığı dönemlerdi. O dönemlerde, kendilerini İslam’dan yana, Sol’dan yana görenler, okullarda öğrendikleri her şeyin yalandan ibaret olduğunu kavramışlardı. Onlara göre eğitim düzeninden aldıkları bilgilerin gerçek hayatla bir ilgisi yoktu. Ülkenin siyasileri sürekli yalan söylüyor. Birbirleriyle kısır çekişmelerle itişiyorlardı. İki taraf, devletin bu görünümüne karşı fikir üretmeye başladılar. Sol ve İslam’dan yana olanlar. Ancak ortada milliyetçiler, muhafazakarlar vardı. Onlarda ne olursa olsun devletin yanındayız diyorlardı. Devleti devletin içinden düzeltmek görüşünü öne çıkarıyorlardı. Bu nedenle toplumda muhafazakarlar / milliyetçiler ve sol ile çatışmalar başladı. Çatışmalar fikirden / kavgaya / kana sıçradı. Sonuç, önce 12 Mart 1971 muhtırası, sonrasında ise 12 Eylül 1980 ihtilali. 1971 ve 1980 askeri darbelerinin özünden çıkan anlam. Devlet ben buradayım diyor. Demokrasinin ise halkın kendi kendini yönetmesi olmadığını vurguluyordu. Zaten tek parti dönemi de öyle değil miydi? Hiçbir karşı görüşe izin verilmemiş. Zaman içinde kurulmasına izin verilen partilerin CHP’den fazla oy alacağı anlaşılınca hemen kapatılmamış mıydı? Darbe anlayışında olanların söylemek istediği bu değil miydi? Onlar yol belirleyerek, halka buyurun bizim istediğimiz gibi, seçin, oy verin demiyorlar mıydı? Onlara göre iktidarlar bize rağmen asla bir şey yapamazdı. Sanki o günlerin manzarası adeta böyleydi. O dönemlerde hayal kurmak, geleceğe bakmak, daha çok tepkilerden kaynaklanan, toplumun öğrendiği yalanlara karşı ürettiği kavramsal boyutlardı. Son ihtilalden sonra 28 yıl geçti. Arada bir balans ayarları, bildiriler dolaşsa da artık ihtilal anlamında girişimler olmadı. Bugün bütün bildiklerimi önüme aldığımda, büyük bir yalanın içinde oradan buraya savrulduğumuzu görüyorum. Tu kaka dediğimiz bir Osmanlı geçmişimiz var. Yerlere göklere sığdıramadığımız bir Cumhuriyet dönemimiz var. “Sorunları olsa da, yüzyılı geçmesine rağmen hala oturtamadığımız, ama en iyi dediğimiz” demokrasi anlayışımız var… Her fikir sahibinin kendine göre anladığı, yorumladığı bir laiklik anlayışı var. Tartışmalardan anladığım, laikliği her insan fikrine göre, dinine göre, mehzebine göre farklı anlıyor.… Alevi kökenli; liberal / solcu / muhafazakarlar farklı anlıyor Sünni kökenli; liberal / solcu/ muhafazakar ve radikaller farklı anlıyor. Ülkede yaşayan gayri Müslimler farklı algılıyor. Ülkenin girmeyi düşündüğü AB ülkeleri farklı anlıyor. Siyasi partilerimizin her biri farklı anlıyor. İş adamları grubu / konumlamalarına / odalarına göre farklı anlıyor Ve herkes birbirini laikliği bozmak tahrif etmekle suçluyor. Ve hiç kimse gerçek görüşünü söylemeye cesaret edemiyor. Ülkemde bütün tartışmalar / kavgalar / siyasi / askeri / hukuksal gösteriler olurken, dünyanın ve ülkemin insancıl sorunları güme gidiyor. Aydınlar, fikir adamları, siyasiler, çıkar gurupları, insanların duyguları, anlayışları üzerinden çıkar elde etmeye çalışıyorlar. Peki; insanımızın, insanlığımızın sorunları ne olacak? Söylemlere bakarsanız herkes bu soruyla ilgili cevaplarla ilgileniyor. Ama görünen o ki, neredeyse herkes çözümün sadece kendinde / kendilerinde olduğuna inanıyor. Herkes düşüncesine özgürlük istiyor. Başka düşünceleri yok sayıyor… İşte böyle bir aşamada, yalancılığın / ikiyüzlülüğün / çıkarcılığın ülkeyi sardığı ortamda, geleceğe güzel hayaller kurmak istiyorum. Kendi içimde barışık. Düşüncelerimde barışık. Düşüncelerimi bireysellikten / bizcilikten çıkarmış, insancıl, toplumsal hayaller kurmak istiyorum. Ateisti ateist görmek istiyorum. Ne ise öyle.. Müslüman’ı Müslüman görmek istiyorum. Ne ise öyle. Liberali liberal görmek istiyorum. Ne ise öyle. Milliyetçiyi milliyetçi görmek istiyorum. Ne ise öyle.. Her düşünce sahibini, özgün düşüncelerinde, mert, düzgün, insancıl, riyadan uzak görmek istiyorum. Genelde düşünce sahiplerinin belirsiz bir şekilde, hem ondan, hem bundan, allı pullu, ala bula görüntüleriyle sadece çıkar peşinde koştuklarına inanıyorum. İşine geldiğinde ateist, solcu, laik, Müslüman, milliyetçi, özgürlükçü, dayatmacı, insancıl tavırların kişilik erozyonu olduğuna inanıyorum. Hangi fikirde olursa olsun, her insanın ancak kendisi, inancı, özü gibi olduğunda, her birimizin ortak sorunlarında buluşabileceğimize, birlikte çözümler arayabileceğimize inanıyorum. Bunun oluşabilmesi için, yalanın, riyanın aramızdan kalkması gerektiğine inanıyorum. İnsanlar arasında yalan riya bulunduğu sürece asla sorunların çözüleceğine inanmıyorum. Ve en büyük hastalık olan, herkesin kendini dürüst saydığı, başkalarını yalancı riyakar gördüğü ortamların asla sonuç getirmeyeceğine inanıyorum. Zira bu tutum ve davranışlar insanlar arasında güveni değil, sadece güvensizliği doğurmaktadır. Evet hayal kuruyorum. Herkesin düşüncelerini özgürce, kimseden çekinmeden, yasalar sınırlamadan, açıkça söylediği, söyleyebildiği, tartışabildiği bir ortamı düşlüyorum. Hiçbir insanın, yasanın, insanların düşünceleri önüne tartışılmazlar koyarak, düşünmelerinin engellenmediği ortamları düşlüyorum. Kişilerin, tarihin, fikirlerin, yasaların arkalarına sığınılarak hiç kimsenin, insanlar üzerinde egemenlik kurmadığı ortamları düşlüyorum. “Vatan millet Sakarya hesabınca”, birbiri içine girmiş, kimin ne olduğu, ne dediği belli olmayan düşüncelerin, ortalığı sadece bulandırdığına, böyle ortamların çıkarcıların işine geldiğine inanıyorum. Ve bugün ben 57 yaşındayım. Geriye baktığımda, günümüze baktığımda, herkesin yalandan / riyadan şikayet ettiğini, ancak neredeyse hiç kimsenin bundan kurtulmak için gerekli mücadeleyi vermediğini görüyorum. İleride insanların dürüstçe, yalansız / riyasız kendilerini temsil edebilecekleri bir ülke hayal ediyorum. Çok şey mi hayal ediyorum?

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ahmet Kısa
    Ahmet Kısa

    MEHMET HOCAM TEBRİK EDİYORUM USTA KALEMİNİZİ.TAM PUANLA SELAM VE SAYGILAR.

    Cevap Yaz
  • Uğur Benek
    Uğur Benek

    İsâbet buyurmuşsunuz. Çok şey değil, hattâ hiçbir şey değil. Lâkin ne hazindir ki, bir zamanki hayaller bile hayal meyal! Selâmlarımla... - GÜLBAZ Uğur Benek

    Cevap Yaz
  • Fatma Pampal
    Fatma Pampal

    KUTLARIM HOCAM HAYAL DÜNYASININ GENİŞLİĞİNDE BİR YOLCULUK YAPTIRDINIZ

    YASAK OLSAYDI.ÇOKTAN BİRER ÖLÜYDÜK HEPİMİZ

    YÜREĞİNİZİN GÜZELLİKLERİNE SAĞLIK

    TAM PUAN VE SAĞLICAKLA

    Cevap Yaz
  • Azim Sancar
    Azim Sancar

    Hayallerinizin, ancak gerçek dünyada gerçekleşeceğini tahmin ediyorum üstadım.
    Yakın tarihimizi çok iyi irdelemişsiniz. Tebriklerimle.

    Cevap Yaz
  • Türkan Ay Dinçer
    Türkan Ay Dinçer

    Bir tek hayalelrimize gem vuramadılar eğer ellerinde olsa onada ket vurmak için her şeyi yapacaklar.

    Bıraksınlar hayallerimiz olsun bize kalsın elimizde hiç bir şey kalmadı insanlık onuruna dair çünkü.

    Kaleminizi ve yüreğinizi kutluyorum. Saygılar yüreğinize

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (36)

Mehmet Çoban