“Bilgine her gün yeni bir şey eklemiyorsan, gün geçtikçe azalır.”
(Çin Atasözü)
GİRİŞ
Birkaç yıl yöneticilik yaptım ama asıl mesleğim öğretmenlik. Kırklı yaşları bitirdim, ellili yaşlara merdiven dayadım. Daha ne kadar yaşarım bilemiyorum. Yaşamımı sorguladığımda başımdan geçen olayları, olguları yeniden yaşıyor gibi oluyorum. Geriye dönüp baktığımda herkes gibi benimde acı tatlı birçok anılarım, gözlemlerim ve tespitlerim olduğunu düşünüyorum. Bunları sizlerle paylaşmayı çok isterim. Bugüne kadar böyle bir fırsatım olmadı. Ancak şimdi Antoloji.com’la tanıştım ve bu fırsatı yakaladığımı sanıyorum.
Gazete, dergi ve kitap okumayı, bilgisayar kullanmayı çok severim. Okumadığım gün yok gibidir. Okumak benim için vazgeçilmez bir tutkudur. Okumadığımda bir takım şeylerin eksikliğini duyar, rahatsız olurum. Kendimce, bu okuma alışkanlığı ve disiplinini nasıl kazandığıma şaşarım. İyi ki bu alışkanlığı ve disiplini kazanmışım diye sevinir, mutlu olurum. Ayrıca ansiklopedileri karıştırmak, sözlüklere bakmak ve internetten yararlanmak hoşuma gider. Sözcükler, deyimler ve atasözleri ilgimi çeker, anlamları üzerinde düşünüp, akıl yürütürüm. Tüm bunlar insanlığın bilgi birikimidir ve bunlardan yararlanmasını bilmeliyiz. Böyle davranırsak çeşitli konularda bilgimizi tazeler, yeni yeni şeyler öğrenmiş oluruz. Eşimi, çocuklarımı ve çevremdeki diğer insanları okumaya teşvik ederim. Bazen eşim ve çocuklarım “Aman okuyup da ne olacak, yeter artık okuduğun, alim mi olacaksın? ” diyerek anlatmaya çalıştığım tutum ve davranışımı küçümseyip yadırgarlar. Onlara bir türlü derdimi anlatamam, anlamak için de çaba göstermezler.
BİLGİ: RADYO VE TELEVİZYON YAYINLARI
Elektriğin bir enerji kaynağı olarak yaygın bir biçimde kullanılması ve motorlu taşıtlar ile uçakların ulaşımda yol açtığı büyük gelişme bir yana bırakılırsa, yaşamımızı büyük ölçüde etkileyen ve toplumları biçimlendirmekte büyük bir rol oynayan olay radyo ve televizyon yayımcılığıdır. Bir bilgi kaynağı olduğu kadar eğlence ve eğitim aracı da olan radyo ve televizyonun özel yaşamımıza gereğinden çok girdiğini ve insanların birbirleriyle konuşma alışkanlığını ortadan kaldırdığını düşünenler vardır. Ama radyo ve televizyonun bir iletişim aracı olarak değerini, bilgi verme ve eğlendirme gücünü çok az kimse yadsıyabilir.
Radyo yayımcılığı 12 Aralık 1901’de, İtalyan Guglielmo Marconi’nin İngiltere’deki Poldhu Kasabasından gönderilen radyo sinyallerini Newfoundland’deki St. John’s Kasabasından almaya başlamasıyla başladı…
İngiltere ve ABD’de ilk düzenli radyo yayınının başladığı 1920’de Kanada’nın Montreal Kentinde de düzenli radyo yayını başladı. Bunu 1921’de Avusturalya, Danimarka ve Yeni Zelanda’da; 1922’de Fransa ve SSCB’de; 1923’de Almanya, Belçika, Çekoslovakya ve İspanya’da; 1924’de Finlandiya ve İtalya’da; 1925’de Japonya, Meksika, Norveç ve Polonya’da düzenli radyo yayınlarının başlaması izledi. 1927’de İstanbul ve Ankara’da iki radyo istasyonu kuruldu…
Mekanik televizyon sisteminin öncüsü sayılan Alman Paul Gottlieb Nipkow’un çalışmalarından yararlanan İskoçyalı John Logie Baird’in İngiltere’de yaptığı çalışmalar sonucunda 1924’de radyo dalgalarıyla görüntü iletmeyi başardı. Bu olaydan sonra İngiltere’nin yanı sıra SSCB, ABD ve birçok Avrupa ülkesinde televizyon yayımcılığında hızlı bir gelişme oldu. Dünyadaki ilk düzenli televizyon yayınını BBC, 2 Kasım 1956’da Londra’da gerçekleşti…
Türkiye’deki ilk televizyon yayımını 1952’de İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) gerçekleştirdi. İTÜ haftada bir gün yaptığı televizyon yayınını uzun süre sürdürdü. Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu (TRT) 1966’da kapalı devre televizyon yayımına, 31 Ocak 1968’de de düzenli yayıma başladı. Sınırlı bir alanda ve haftada 3 gün yapılan bu yayınlar yeni verici istasyonlarının kurulmasıyla yaygınlaştı. 1984’te renkli yayın, 1986’da 2. Kanal, 1989’da da 3. Kanal, 1990’da da 4. Ve 5. Kanal yayınları gerçekleşti… (1)
ANI: KİTABIMI YAKTILAR
Yaşadığımız yer Kadelli Köyüne bağlı küçük bir mezra, adı Bekirağlı… 1960’lı yıllar… Yoksul bir aileyiz. Annem okuma yazma bilmiyor. Babam ise ilkokul üçten terk. Köyler yolsuz, susuz ve elektriksiz… Yaşam standartları çok düşük. Burası küçük bir mezra olduğu için okul yok. Bu yüzden ben ve yaşıtlarım bağlı olduğumuz Kadelli Köyü’ndeki ilkokula gidiyoruz. O sıralar 11 yaşındayım ve 4. Sınıfta okuyorum. Küçüklüğümden beri okumaya meraklıyımdır. Ancak yoksulluktan dolayı çok fazla kitabım olmadı. Bense okumaya olan merakımdan dolayı ders kitaplarını tekrar tekrar, yeniden okumuşumdur. Ancak bu bana yetmiyor, yeni kitaplar okumak istiyordum. Okumak ve öğrenmek için yanıp tutuşuyordum…
Yolu bile olmayan bu köylere ara sıra çerçiler (seyyar satıcı) uğrar, köylülerin ihtiyacını karşılayacak malzemeler satardı… Yine böyle bir gün toplanan kalabalığı gördüm ve oraya gittim. Çerçinin neler sattığına baktım ve o sırada gözüme bir kitap ilişti. Kitabın adı “Aslı ile Kerem”di… Önce bir baktım sonra konusu ilgimi çekti. Türkülü bir halk hikayesiydi… Fiyatını sorduktan sonra cebimdeki paraya baktım kitabı almaya yetiyordu. Parasını ödeyip çerçiden kitabı satın aldım. Sevinçle eve koştum. İlk olarak kitabı anneme gösterdim. Sevindi ve başımı okşadı, “Aferin yavrum! Okursun.” dedi. Annemin tutumu beni daha da sevindirdi. Okuduğum ilk hikaye kitabı budur diyebilirim…
Aldığım kitabı büyük bir istekle okumaya başladım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum! Bir gün amcam bize gelmişti. Annem ve babam evdeydi, bende ocağın başında oturmuş, ateşin ışığında kitabımı okuyordum. Birbirlerine hal hatır sordular, biraz sohbet ettiler. Okumam amcamın dikkatini çekmişti, kitabımı istedi. Kitabı amcama uzattım. Aldı, şöyle bir bakıp inceledi. Kitabın konusu pek sarmamış olacak ki; “Bu çocuğa bu kitabı okutmayın, okursa aşık olur.” dedi. O zamanlar büyüklerin sözüne değer verilirdi. Bu yüzden babam ağabeyini kırmamak için kitabımı ocaktaki ateşe atıp yaktı… Babamın bu davranışı beni yaraladı, kitabımın yakılmasına çok üzülmüştüm. Günlerce ağladığımı anımsıyorum. Hiç unutmadığım bu olay beni derinden etkilemişti.
İlkokulu bitirdikten sonra ortaokulu okumak için Tarsus’a geldim. Ortaokul ve lisede okuduğum yıllarda kitaplara olan ilgim ve sevgim daha da arttı. Şimdi kendi evimde küçük bir kütüphanem var… Hedefim kütüphanemi daha da geliştirip zenginleştirmeye çalışmak. Başarabilirsem ne mutlu bana! ...
GÖZLEM: EVLERDE KİTAPLIK YOK
Mesleki yaşamım boyunca yurdumuzun birçok köyünü gezdim. Köyleri ve köylüleri gözlemleme olanağı buldum. Emekli olduğum halde zaman zaman köylere gidip geliyorum. Bazen köylülerle kitaplar ve okuma üzerine sohbet ettiğim olmuştur. Onlara neden okumadıklarını sorduğumda “Aman Hocam, doğru söylüyorsun da, okumak kim, biz kim? ” diyerek geçiştirirlerdi. Bir türlü köylülerden doyurucu bir yanıt alamazdım. Ne yazık ki kitaplar köylerimize bir türlü girememiş! Hangi köye gidersek gidelim köy evlerinde okunacak kitaplara nadiren rastlanır ve evlerde kitaplık bulunmaz. Zaten köylülerimize de böyle bir alışkanlık ciddi olarak kazandırılmaya çalışılmamıştır. Mevcut kitaplar da dini bilgiler veren kitaplardır. Çoğu evde baş köşeye asılmış bir Kuran-ı Kerim bulunur. Dinimizin okumaya teşvik etmesine, köylerde okul ve öğretmen olmasına karşın köylülerimiz nedense okumayı pek sevmiyorlar. Köylülerimiz böyle de şehirlilerimiz çok mu farklı? Genelde insanlarımız okuma alışkanlığı ve disiplininden çok uzaklar. Bu durum bir çelişki değil mi? Üzerinde düşünmek gerekmez mi?
Köylülerimiz ciddi anlamda okuma alışkanlığı edinemeden, 1927’lerde radyo yayınları, 1968’li yıllarda da televizyon yayınlarıyla tanışmışlardır. Televizyon yayınları onları kolaycılığa alıştırmış, kitap okuma alışkanlığından daha da uzaklaştırmıştır. Yurdumuzda açılan okuma yazma kursları ve seferberlikleri de bu durumda önemli bir değişiklik yaratamamıştır. Sadece okuma yazma bilenlerin sayısında sayısal bir artış sağlanmıştır. Gelişen teknolojiyle birlikte köylerimize belki bilgisayar da girmiştir. Ancak bu olay kazanılması gereken okuma alışkanlığı ve disiplinini olumlu yönde etkileyememiştir. Keşke toplumun radyo ve televizyon yayınlarıyla olan etkileşimi tersine çevrilebilseydi…
Bugün de durumun çok değiştiğini zannetmiyorum. Bırakın köyleri Anadolu’nun çoğu ilçesinde, hatta bazı illerinde bile durum aynı… Öyle sanıyorum ki; buna benzer gözlemleri sizlerde yapmışsınızdır. Belirtmeye çalıştığım gözlemle ilgili farklı düşünce ve görüşleriniz olabilir. Bunları yazarak, konuşarak paylaşmayı bir görev biliniz. Bunları gerçekleştirdiğimizde sorunlarımızın aydınlanacağına ve çözüme kavuşacağına yürekten inanıyorum.
TESPİT: AZ OKUYAN VE YAZAN BİR TOPLUMUZ
Okumuyoruz… Yazmıyoruz… Ülkemizde yayınlanan gazete ve dergilerin tirajlarının düşüklüğü, basılan kitapların sayısının ve satışının azlığı da bunun bir göstergesidir. Yıllardır az okuyan ve yazan bir toplumuz. “Söz uçar, yazı kalır.” demişler. Yazılmayan, okunmayan düşünce ve görüşler ne kadar değerli, anlamlı olursa olsun kalıcılaşamaz, geleceğe aktarılamaz. Zamanla yitip gitmeye ve unutulmaya yazgılıdır. 2000’li yılların verilerine göre ülkemizde okur yazar oranı %80’in üzerine ulaşmış; her düzeyde okullarımızın yaygınlaşmış olmasına karşın az okuyan bir toplum olmayı inatla sürdürüyoruz.
İlk, orta ve yüksek öğretimden geçmiş nice insanımız doğru dürüst bir dilekçe, mektup ve tutanak bile yazmakta zorlanıyor. Mektubunu yazamayan köylüler, tutanak düzenleyemeyen öğretmenler gördüm. Herhangi bir kuruma vereceği dilekçeyi arzuhalciye yazdıran birçok insanımızla karşılaştım. Özet çıkarmak için kitap okuyan gençlerle tanıştım. Gazetelerin, dergilerin magazin ve spor sayfalarını okuyan kişilere sık sık rastlamışımdır. Daha başka örneklerde verilebilir. Bunların gündeme getirilmesi bile çok üzücü… Fakat gerçekler bunlar ve gerçekler ne kadar saklanmaya çalışılsa da bir yerde mutlaka ortaya çıkar. Hele de bu toplumun kanayan bir yarasıysa…
Az okuyan ve yazan bir toplum olduğumuzun nedenleri üzerinde sık sık düşünür, kafa yorarım. Kanımca; bu sorunun nedenleri ekonomik, kültürel ve sosyal içeriklidir… Bazen eşim, çocuklarım ve arkadaşlarımla sorunu tartıştığımızda aile yapısı, yaşam standartlarının düşüklüğü, eğitim seviyesi ve kalitesi ve bireylerin kültürel durumu ön plana çıkar. Daha başka nedenlerde bulunup ileri sürülebilir. Çünkü bu tartışmaya açık bir durumdur. Tartışmadığımız sürece de belirttiğim kısır döngü sürüp gidecektir…
SONUÇ
Bir ansiklopedide “Eğitim; çocuğun ruh, beden ve zihin yeteneklerini geliştirme ve topluma göre yetiştirme sanat ve becerisidir.” (2) diye tanımlanmaktadır.
Atatürk bir toplantıda yaptığı konuşmada “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir zorbalık aracı ya da uygar bir beğeniden çok, maddesel yaşamda başarılı olmayı sağlayan, işe dayalı ve kullanılabilir bir aygıt durumuna getirmektir.” (3) diyerek eğitim çalışmalarında izlenecek yöntemin içeriğinin nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır. Ünlü bir yazar olan Cervantes de “İnsan eğitimle doğmaz, ama eğitimle yetişir.” (4) demiş ve eğitimin toplumsal işlevine vurgu yapmıştır.
Verdiğim bilgi, anlattığım anı, yaptığım gözlem ve tespitle belirtmeye çalıştığım sorunumuzu ancak süreç içinde insanımıza ve toplumumuza vereceğimiz nitelikli ve çağdaş bir eğitimle aşabiliriz.
İnsanlık sanatsal, uyanışın öncüllüğünde insanlaştı…
Yaşananlar ve gelinen nokta kabul edilemez. Dünyaya ve insana dinci yaklaşımla bakan çağdışı siyasal anlayış değiştirilemez “ kültürsüzleşme siyasetine” son verilemezse bugünleri de arayacağımızı bilmeliyiz… (5)
Susan ve durağan toplum değil, okuyup yazan, konuşan ve üreten bir toplum olmalıyız. Sustukça bir gün sıranın önemli bulduğumuz değerlere de geleceğini asla unutmamalıyız. Ancak aklın ve bilimin ışığında sorunlarımıza çözüm bulabiliriz. Aydınlık bir Türkiye özlemiyle…
14 Ağustos 2006/Tarsus
Mevlani ULUSOY
Eğitimci-Yazar
KAYNAKLAR
1- Temel Biritanica Ansiklopedisi / Cilt 14- 1988
2- A’dan Z’ye Gençler İçin Genel Bilgi Ansiklopedisi – İstanbul 1989
3- Belirli Gün ve Haftalar / Rasim BAKIRCIOĞLU / Ankara 2000
4- A.g.e S.12
5- Cumhuriyet Gazetesi / Hüseyin Akbulut / Türkiye Nereye! ... Başlıklı Yazı / 14 Ağustos 2006
Kayıt Tarihi : 14.9.2016 22:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
2006 yılında kaleme aldığım bir yazı...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!