Kalbimin aynasında suret çalan bir adam
Göglesinde kibrit çakan haylaz karanlıklar
Gözlerine mum isi çekmiş uzun kıyılı pınarlar
Dibi ucuna dayanmış kurşuni iki çakmak çatık
Yüzüde bin yıllık uykunun deminden hülyalar
Doğrulsun yere batan kökler, köhne rutubetten daha saf nem var.
Kuru kalsın nedir yaş olsa ne, taze çiçeğe sor nehrin sularını.
Eğildiğin yeter! İki büklümünde köprüler, başın üstünde bir dünya geçer.
Ölü olmak nedir diri olsa ne, faniye sor ömrün kalıntısını.
Yaşasın mezarına ev dikenler, küstah nefisten daha ölüsü ne var.
Gönül ol eğrilince baş hu mizanında!
Huyumu süzse şerbet suyuna dimdik
Köprümdür hoyrat; gurur deryasınca
Dalgaları kırılıyor her karada o yol olunca
Yokuş hürmetine uzun zamandır Elif
Toprağın bağrından ayırma karanfilleri
İnsanı canından süzer gibi koparma
Zaten solgundur ellerin söndürür renkleri
Şimdi akla karayı aklımla ayırt etme vakti
Siyah beyaz bir anının en canlısını bulmak
Karanfilsiz ağaçların dibinde kokusunu aramak
Dünyanın başını uçuran şahin
Pençeleri sivri yakutla bezeli
Tamah eden gözler av olandır
Acayip bir lakapla çağırır ateş
Eriyip gidecek mi laleler ve gül
Manzara mıdır ki insan seyrediyoruz
Ufukta tüten sönük bir mum gibi gözümüzde eriyoruz
Bir de çerçevesiz saf işlemeli gönül tablosunda en ağır pahayı harcıyoruz
Fırçalar bizi, yüzümüze yüzümüze
renk katanlar
Beti benzi attıranlar laflarını arttıranlar
Güz gülleri için Bağdat’tan döndü mevsim
Her yaprağının rayihasında mesttir hevesim
Tez solar gider güzelin aynasında bülbül konakları
Kapıları ahengin görgüsünden yapılı altın gönüllü
Bu Fettahiyet sulhundan kapandı dünya savaşı kalbimin
Hangi anahtar teslim olmaz azametine ruhi halin
Gözaltına alınanlar arasında parmaklarım vardı
Kalemin hümküyle ızdırap ayaklı kelimelerim
Ah şuna buna sarf olunan nahif harf bükülmeleri
Eğiminde ıssız bir adamın yamuk çaplı gülüşleri
O tizlikte yatan kurtların yabani ay ışığında cenkleri
Güldürerek akar sular, derin bir definenin elinde gayb olma devrindeyim
İnciye kalbi sorduğumda kabuğu kırıldı
Yosun tutunduğu yerden ayrıldı
Kumların fizanı göklerden, deryalar yağdı
Sözdeki meşhurun en gınasında iken, huya gülistandan bir destan yazıldı
Azraklı bir anda cahiliyet taşını dil ile yuvarlarken
Birden toz toprak; güllü daneden kadife hu süzüldü
El dokusu göz nazarı dil kelimesi; tarifnameyi eksik yazarken
Aynasında o rayihanın, tüm boyaların adı altında nurunun rengi aydı
Destanı deste deste, gülistandan aheste
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!