Gün kavurur anam bir tepside akşam ocağının en kuzguni vaktinde
Gölge dadaşır benimle birbirini geçen duvarların arasında
Mizansız kaba eller tartar aşları, elden ele eğrilirir akar gider sır suyu
Dağı sel ipinden dikilir heybenin, oysa bir avuçla kanar güğüm.
Heybe sırtlanır beni, en kuytu yerinden yamalarımı kırpar gölge
Kuzuların aklı kararır, otların kalbi söner ve ova yığılır kalır üstüme
Yol geçit verdiğinde ayakkabımı eskitsin toz toprak
Bir çift deri kemik kandan et, bir ökçe vurur gideceğine
Sanki sonun üzerinde ince uzun bir telde titrek rüzgarla
Havayı sorma canımı üşüten ruhun, cılız paltosuyla seranatı
Lambaları koparmasın diye gece hırlayan vahşi sis nöbette
Sol yanım kara sağ yanım kar beyazı, ortadakidir şaştı avlamak
Kış damarımı sızlatıyor bahar çiçeği,
Beyaz örtünün yamacında birikiyor dağlar.
Gökten haber bekleyen kuş gibi,
Sabahladım ömrüm boyu o geceye.
Gece vakit midir yoksa akit sanırım dakik.
O an üşümesin kemik diye gezdirdim dilimde tesbih.
Yaralı kuş kanadına yük edip, alemi gezdirme
Sarılıdır her yanı; toprağının suları kanamakta
Göğün sır kucağına serilse; uçuşur fısıltı
Zamanın akrebinden tutsa; zehirlidir sürat
Alemdir envai, kuş tüyünden; seçme kırıgınları
Hareleri hilalin yörüngesini saran
Kahverengi bir örtüdür semayı karan
Mevzu bahsi gözler sananlar
Bakmak durağında eğrileri indirirler
Tek bir nokta cihanı tardederken
Onlar akıl hanesine yokluk hünerini dikerler
Daima titrer kuş, ayak bastığı son kıtadır gökyüzü
Tek yüzleri yıpranık ve yaprak yaprak yağan yağmurlar.
Kovaları çatlayan çocukların kurak benzilerindeki renkler,
Bir yeşilin destanını anımsatır da okumak sökemezler.
İlk harfi kuzgunun kursağında kalan, hece hece kaçırmalar.
Manasız lügatın içinde, cilt süsüyle eğler edebiyatı
Kaç şair devirdi şiirini, buyruğunda kelime
kaç kere taşıdı risk
Cümlenin tanesini ayıklamakta; ağızda horlanan devrik
O tane de tanesini, dünyanın sillesini.
Çildir güneş; gökte kara arayana, karada göğün.
Övdüğün bir dane içinde parelenmek üzereyim,
Dünyanın ilk tohumu gibi körlüğümdür,
Kabımı sarsıyor nurlar, azar azar taşıyor can.
Uzandığım semada boyumu tartıyor basamakları,
Yedişer yedişer heyecanlı baş ve kan.
Eğer bir ben çıksa kapıdan dışarıya, hangi sureti yakalar aynalar
Tersi düzlüğe sürmeli, simetrik acılar daima ikiye katlanır
Çerçevesini ışıkların oynadığı her oyukta gizli siyah simalar
Önündeki cismani, üstünden taşar ağır ruhani ve karalamalar
Ah şeffaf yansımalar, suda olan camda olan hani edebiye kağıttan.
Sütten kaçıyor aklar, dibimde tutuşmuş bir yanık
Benzimde lekeli bir mazinin çil çil karışı,
Ölçer ve kırpar keskin, yamukları yumak yumak.
Taze ot bile belini tartar, beni omzumdan düşüren ne
Aklar beni çağırmakta, illa bir dönüşü yok
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!