Ben;
Yürünülen hayatın.
Sen;
Markaların hayranısın
Ben;
Özgünlüklerin.
Ne serin bir güz sabahı
ne sıcak bir öğleden sonra
günlerden bir gündü
sıkıntılı ve doğurgan..
Hareketlendi çocuk,
Hükmetmiştir sokaklara soğuk - fakat-
Engelleyemez baharın kokusunu...
Tedirginlik damgalı odalarda;
Duyulur Tv'lerden savaş haberleri
Aklı olanlar;
Zihnimde;
Dörtnala koşturuyor atlılar
Deriin bir vadiden,
Geçiyorlar..
Dalıyorlar şimşek hızıyla
O gün ki;
yerlilerin günüdür,
tenlerinin değil,
yüreklerinin rengini dökerler ortalığa..
AĞITNAME
Dışarıda karakış;
Manasız bakışlar fırlatır
kapkara gözbebekleri
yaşama tutunma peşindedir yorgun elleri
Yargı bağımsızlığından sözeder
Biz yerlileri
Muhabbeti ayırdık kendimize
Beyazlara terkettiğimiz mevzilerde
Sürerken yenilgilerimizin izini...
Bıraktık Aşk'ı onlara
Light yapsınlar deyü nasırlaşmış
Zihnimde,cinayet tasavvurları
Saklanmaktayım;
Endişelerimin arkasına
Bulutların ardındaki dolunay gibi! ..
Neden?
Öncelikle bir senaryo oluşturarak düşüncelerime zemin hazırlamak isterim. Peygamberimizin mesajı ulaştırdığı o günkü Mekke toplumunu düşleyelim. Bir tarafta Müşrik olarak adlandırılan yöre yerlileri. İnandıklarını bir sorgulayalım. Allah inancı vardı, peygamber inançları vardı(itikadlarını Hz. İbrahime atfediyorlardı ve Onun yolundan gittiklerini söylüyorlardı.) . Kabeyi kutsal sayıyorlar ve onu ibadet maksadıyla ziyarete gelenlere hizmet vermeyi kutsal bir görev görüyorlardı. Melek, cin, ahiret vs. tasavurları vardı. Bir tarafta Hristiyan lar vardı. Onlarında Allah, peygamber, kutsal, melek vs. inançları vardı. Bir tarafta da Museviler vardı. Aynı inanç olguları onlar içinde geçerliydi. Böyle bir toplumun içinden Muhammed isimli biri çıkıp Allah’tan başka ilah yoktur deyip, o toplumun Allah tasavvurunun sorgulanmasına işaret ediyordu. Karşı çıkışın ana nedeni zihinlerde yer etmiş bulunan temel bilgilerin yeniden sorgulanıp asli anlamına döndürlmesinin zihinlerde yarattığı depremi gögüsleyememekti. Zihinlerde oluşmuş muhafazakar yapı yıkılıcak, buradan yeni bir düzene geçilecek ve üzerinde kudsiyet izafe edilmiş tüm varlıklar sorgulanacak ve bütün bunlar mevcut zihinsel yapının değiştirilmesine zemin hazırlayacaktı. Bu sistemin böyle sürüp gitmesinden rahatsız olmayanlar, kazançları olanlar, kendilerine güç sağlayan zeminin ayaklarının altından kayıp gideceğini görenler şiddetle bu yeni mesaja düşmanlık etmişlerdir. Mesajı sahiplenenler ise söylediklerinin ardında durmuş ve karşı çıktıkları düzeni yıkıp kendi inançlarının gereğini yerine getirmişlerdir. Buradan çıkardığım anlam şu;
Mevcut düzenin sürüp gitmesi eleştiriye tabi tutulmaması, iyi-kötü ayrımı yapılmaması, doğru-yanlış kavramlarının açığa çıkarılamaması insan zihnini bulandıran, bozan, ifsad eden en önemli hastalıktır. Sistemi değil, değerlerinizi muhafaza edin ki, insan kalma mücadeleniz bir anlam kazansın. Bizlerin muhafazakar bir kimlik değil, sorgulayan bir kimliği değer edinmemiz gerekir. Bunu yapamazsak bizden öncekileri yakalayan tehlikeler bizide yakalayabilir. Peygamberlere kulak verip yanında olanların genelde toplumun dışladığı ve değer vermediği kişiler olmasını düşünmekte fayda var diyorum.
Buradan hareketle peygamber kavramına göz atmak istiyorum. Allah insanı en güzel şekilde yaratmış, onu kalb, akıl, irade gibi yetilerle donatmış, seçim yapabilme gücü vermiş, bilmiyordum mazaretini ileri sürmemesi içinde kitaplarla desteklemiş ve insanlık değerlerinin nasıl hayata geçirileceği konusunda ki tereddütleri peygamberleri göndererek gidermiştir. Peygamberler insanlara zulüm karşısında nasıl duracaklarını, zulmün tarafında yer almamak için yapması gerekenleri öğretip misyonlarını tamamlamışlardır. Artık bundan sonrası bize aittir. Biz zihinsel oluşumları hangi kriterleri kullanacağımızı bilerek oluşturursak yönelimimizi belirleyecek ve taraf olacağızdır. Trafımızı belirlemek bizim işimiz bu kadar sonrasını Allaha bırakalım demek olarak algılanırsa, kendimize muhafazakar bir kimlik giydirmek konusunda geçmiştekilerin sonucunu yaşayacağızdır. Böyle bir durum geçmişte yaşanan sorunların yeni şekliyle tezahür etmesi olarak adlandırılabilir. Bize düşen insanlık değerlerini hatırlatıp, onun mücadelesini yaşama geçirmek için vermektir.
Biz temel zeminimizi Yeni ilahlar oluşturmaya değil, var olan İlahın istediği değer yargılarını hayata geçirmek için gayretimizi sürdürürsek, bunları da şan, şöhret, rant, iktidar vb. duygularımızı tatmin etmek için kullanmazsak, sınanmamıza değer katmış oluruz. Peygamberlerin getirdiği tüm mesajlarda Allaha eş koşulmaması ve adaletin(iyiliğin) ikame edilmesini gözetmek temel zemindir. Onlar bu uğurda gerekeni yapmışlar ve bu uğurda yaşam tesis etmek isteyenlere, hal ve hareketlerini değil, fikirlerini oluşturacakları ilkeleri miras bırakmışlardır. Bu ilkeler bizi enterese ediyorsa tarafımız bellidir.
Yaşam şekillerinin değişiklik göstermesi, şehirli toplumların hayat biçimlerinin farklı, hayvancılık veya tarımla uğraşan toplumların yaşam biçimlerinin farklı oluşu uygulamaların farklı metodlarla hayata geçirilmesinin de mazaretini hazırlar. Geçmişte yaşayan insanların önceledikleri yaşam biçimleri bu gün bir değere ifade etmeyebilir. Toplumun bilgilenmesi azlık-çokluk açısından farklılıklar arzedebilir. Bu ve buna benzer sebebler, gayret gösterme metodlarının farklı uygulanışını meşru kılar. Meşru olmayan şey, temel ilkeler dediğimiz örf’ü kendimize yarar sağlamak maksadıyla değiştirmektir. Bu şiddetle karşı konulması gereken sapıştır.
Elbette sistemin adı ne olursa olsun, insanlar hayır konusunda duyarsızlaşırsalar, karşılığında gelen belaların da zeminini hazırlarlar. Yok edilen doğru bir ilkenin sonucu nu yaşamaya toplum kendini mecbur bırakıyordur. Yaptıklarını sorgulayıp yanlıştan vazgeçmesinden daha doğru bir davranış şekli yoktur. Yanlışlarında ısrar ediyorsa kendine yabançılaşmaya zemin hazırlar. Böyle ortamlarda (bu ortamlar asla ve kat’a yokolmaz) yönümüzün ve tarafımızın tayini bizim kimliğimizin de açıklanması olacaktır.
Cansız balık gözleriyle bakan
Yaşayan ölülerdi ahalisi...
İri bedenler gördüm;
Ayırdetmeyen;
Lokmaların, helalini haramını
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!