Soyunduğum kirli bir yazdı
bir yanım çocukların acemi uçurtması
öbür yanım hüzün biriktirme telaşında
geçiyorum doğanın doğurganlığından
utanarak kısır kalmış yanlarımızdan
Artık kimse tanımaz seni bu şehirde
yabancı bir akşam yalazını örtünüp
yürüyorsun yitik zaman labirentinde
hiç yaşamamış birinin çoğalan gözleri
çocukluğun eski bir filmin karesinde
parçalanıyor cumbaların seyir defteri
Yabanıl rüzgârların yelkeniyle
sığ sulara vurdular
geçit vermeyen düşlerinde
ne incecik kızlar
ne de çocuk yüzleri açtı
Bulaşan hüzün mü bütün günlerime
durup dururken eksiliyor muyum ne
sevmek suçuyla tutuklanan yüreği
bu eti bu kemiği
kim taşıyabilir bu yorgun bedeni
Rüzgâr perişanlığı değil saçlarında
o eskimiş acı zamandır
umut beşikte ağlayan çocuğu andırır
ninnisini söylersin öksüz toprağın
sesin kısık yüzünde sonbahar tenhalığı
dilinde bir türkü Anadolu’dan
Gidiyorum
doğulu günlerin çağrışımıyla
sıyrılıp kartpostallardan
görkemli vitrinler ve beton yığınlarından
geçerek tortulu bir acıyla
Uşak ve Afyon’un yakın tarihinden
Yüzlerce yüz bürür her gün yollarımızı
Kimi kuytu ve tenha, kimi yolgeçen hanı
Yorgun erincimizi hamağında sallayan
Akıp gitmeden önce bir ırmağa acıdan
(Tozlu yüzündeki ağlama izi
belirsiz alanlarımı isimlendirdi)
Ne çok uzak ne de büsbütün yakın
akılla gönül arası bir yerde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!