Örtün aşkın mezarını, çıkmasın.
Yandı gönül, yeter! çile ekmesin.
Ağlayınca sema, yağmur düşünce,
Aşıkların gözünden kan akmasın.
Yerden göğe, kıştan yaza inerler.
Gece soğuk, gece karlı,
Gece yanar ateş içre.
Kelimeler kifayetsiz,
Hece yanar ateş içre.
Kimse derdim anlamıyor,
Kuyulara sokuldum,
Ateşlerde yakıldım,
Çarmıhlara çakıldım;
Sevdanın bedeli bu.
Tanıdım; Rus (Çin) eli bu.
Haydi, gidelim; gün batmadan.
Kuşlar vakti haber veriyor.
Dört bir yanımız tuzak,
Pusu kokuyor gökyüzü.
Ölmek varsa da ufukta,
Gitmeli.
(Manzara Yetmiş... -2-)
Gece körkütük, günler ayyaş…
Bir garip, yürür yavaş yavaş;
Çilesi gizli, derdi saklı…
“Yeter! ” dedi, tam ağlamaklı.
Ölüm tezgâhı kurulup beş yıldızlı otellerde,
Şerefe kalkanda kadeh, mum yanar, hayat söner.
Garip serçecikler titrer, hoyrat esen yellerde,
Analar dualar eder: Gün ola devran döner.
Kurban hazır, celep hazır, pazar var orta yerde,
Kır zincirlerini gönlüm, yola gel!
Bu yol, Hakk yoludur; Mevla’ya gider.
Fırtına vuruyor ve ufukta sel...
Bu İman salıdır; Mevla’ya gider.
Horasan'dan çıkıp sevda eğirir,
Rahmet ile sarhoş olurken gönüller,
“Hû” der, dua dua göğe kalkar eller.
Ve ilahi bir ses duyulur semadan:
“Barekallah! ” mübarek olsun kandiller.
Hele aç gözünü, gör şu âlemi;
Gün, bu gündür. Yarın neler olacak…
Sök at bir tarafa derdi elemi
Muhabbet, nefreti siler olacak.
Ufuk, umut dolu; yarınlar güneş…
Maşuk, aşıkına eza edermiş,
Vuslat ile ancak bu sırra erdim.
Koyun gibi dağdan dağa güdermiş,
Ol perdeyi açıp içeri girdim.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!