tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
21 Nisan 1927'de Diyarbakır'da doğan Ahmed Arifin babası Kerkük'lü Türkmen, annesi Kürt kökenlidir. Diyarbakır Lisesi'nden mezun olunca Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümü’nde okudu. Üniversite eğitimi sırasında iki kere TCK 141'ye muhalefetten tutuklandı. 1940-1955 yılları arasında değişik dergilerde yayınladığı şiirlerinde kullandığı kendine has lirizmi ve hayal gücüyle Türk edebiyatındaki yerini aldı. Şiirlerini Türkçe yazmıştır.
Şiirlerinde her zaman A ...
Yitirmiş tılsımı ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cıgara dalıp gidene,
Seni, anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...
Bunlardan birde benim
'Deli kadınlar iyidir... Onları çok severim. Çünkü ne kahkahaları tutsak, ne gözyaşları sınırlı, ne arzuları mahpus, ne öfkeleri prangalıdır..."
Gözlerinden,gözlerinden öperim - Bir umudum sende - Anlıyor musun?
Canım Benim,
Bilir misin, " canım " dediğimde içimden canımın çıkıp sana koştuğunu duyarım hep.
Bir kitap şiir yazmış
Hasretine pranga katmış
Aşkı aşk gibi anlatmış
Sus kimseler duymasın,
Duymasın ölürem ha
Aymışam yarı gece
Seni bulmuşam sonra
Seni kaburgamın altın parçası,
Seni dişlerinde elma kokusu
Bir daha hangi ana doğurur bizi
İyi ki senin gibi bir üstad geçmiş bu dünyadan bee iyi ki iyi ki.
Kapıdan içeri girdiğinde Cem Karaca bağırıyordu; “Maviye, maviye çalar gözlerin. Yangın mavisine.” Eze eze bağırdıkça Cem Karaca yangını ve mavisini, eteklerinden mavi yangınlarla tutuşmuş bir adam hissiyatıyla ne yapacağımı bilemedim. Yapabileceğim en saçma şeyi yaptım işin doğasına uygun olarak. Ahmed Arif’i düşündüm o an. Diyarbakır Cezaevinde, sırtını hücresindeki ranzanın demirine yaslamış, sahip olduğu küçük bir pencereden puslu karanlığın içinde can çekişir gibi kendini belli etmeye çalışan Ay’ı arayıp bulamadığı bir anda bu şiiri yazdığını… O sırada hücrenin kapısı açılmış, kapının ağzında yangın mavisi gözleri olan bir siluet belirmişti. Tıpkı bilimkurgu filmlerindeki gibi…
Ölüm bu,
Fıkara ölümü
Geldim, geliyorum demez.
Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü,
Ya da seher, mahmurlukta,
Bakarsın, olmuş olacak.
Bir hastan vardı umutsuz,
Hasreti uykularda,
Hasreti soğuk sularda.
Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri,
İki mavi, kocaman korku çiçeği,
Açar, derin kuyularda...
...
yürek sevgisiyle ve saygıyla ustaya selam...
YÜREKTEN YAŞAMISIIN,YÜREKTEN YAZMIŞSIN
NE DİYEYİM İYİKİ YAŞAMISSIN İYİKİ YAZMIŞSIN
BU DÜNYA,BU ÜLKE,BU ANADOLU SENİ TANIDIĞI İÇİN ŞANSLI...
narin...suyun sessiz akması gibi...samimi...sen bilirsin üstadım...en iyisini sen bilirsin...topragı kim sevebilir senin gibi...agacı...ve RÜZGARI...