sokakta sâde bir 'âmîn! ' sadâsıdır gidiyor:
mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor.
basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût,
başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût;
denildi: 'fâtiha! '; âmîni kestiler bu sefer,
göğüsler inledi, derken, açık duran eller,
hazîn alınları bir kerre okşayıp indi;
..
Ârifin bir cenneti var âlem-i dünyâda kim
Âhiret cennâtına aslâ tehassür eylemez
..
Şu dem ki mülk-i dünyâdan Muhammed Mustafâ gitdi
Sevindi âhiret ammâ bu dünyâdan safâ gitdi
..
Ahiret yollarında dünyanın Sırat’ı var
Seyrettim milyonların kölelik beratı var
Birinin kedisi yok hırsız fareyi tutsun
Birinin kör hırsı var, birinin kıratı var.
24.02.2009
..
Ya rab bu ne derttir derman bulunmaz
Yar bu ne yaradır melhem bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Varıp yare gider hiç geri dönmez
Aşık olan gönül aşktan usanmaz
Ahiret korkusun bir pula saymaz
..
Yarab bu ne derttir derman bulunmaz
Yar bu ne yaradır merhem bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Varıp yare gider hiç geri dönmez..
Aşık olan gönül aşktan usanmaz
Ahiret korkusun bir pula saymaz
..
Yokmuş bir aha ey gül- i rana tahammülün
Bağrın ne yaktın ateş- hasretle bülbülün
Yek-rengdir zeban-ı hakikatte hüsn ü aşk
Bang-i hezar şu'lesidir ateş-i gülün
Duzah-nişin-i ateş-i fakr olduğun kalur
..
Ahiret Konusu
İnsan için insandan daha önemli bir değer olamaz. Yani insanın değer verdiği her ne ise insanı, kendini geçemez! Sebebi; insan, kendi algılar tüm bildiklerini! Algılanmayan yok hükmündedir!
Zaman-mekan ve zat konusu anlaşılmadan ahiret de anlaşılamaz! Çünkü ahiret, gelecek zamana dairdir!
Gelecek olarak izafi algılananlar aslında başka boyutta olmuş bitmiş veya bir başka boyutta başlamamış olabilir. Yaşananlar yansıma zaten "Elest" yansıması. Soyut olarak tercih edilen, somutlaşıyor zaten maddi hayatta… Zaman ve mekan sınırı kalkınca da hepsi tablo gibi görünür. Yani önceden belirleme diye bir şey yok, her şey anda belirlenir. Evrende tekrar yok! Entropi, bu boyutta tıpa tıp, aynen tekrarı imkansız kılar.
..
Âhiret Yoksa
Hiç bir suç cezasız kalmaz âhiret varsa.
Zalimler zulmüyle kalır, âhiret yoksa.
Berlin, 10 Eylül 2012.
..
Dünyada bir gün gelir kul taşı sıksa suyunu çıkarır.
Dünyada bir gün gelir taş kulun suyunu çıkarır.
Ömrün içinde bir gün gelir yeller eser.
Ömrün içinde bir gün gelir o yellerin yerinde yeller eser.
Her kuş yuva yapmaz yapsada bozar.
..
AHİRET
Ahiret! ...
Kur’ân’da en çok geçen kavramdan biridir,
Genel anlamda öteki dünya demektir,
Ölümden sonraki ebedi hayat denir,
İmanın altı şartından biri AHİRET...
..
Ölüm ki hayatın arka yüzünde,
Bu dünya yalandır, ahiret gerçek.
Hakikat insanın gerçek özünde,
Bu dünya yalandır, ahiret gerçek.
Bu dünyanın malı Dünya’da kalır,
Tanrı’dır o baki insanlar ölür,
..
Ruhlar aleminden çıkmışız yola.
Ahiret yolumuz, bizler yolcuyuz.
Anamız rahminde vermişiz mola.
Ahiret yolumuz, bizler yolcuyuz.
Bu yoldan geçenler mahşere gider.
Hayat çok kısadır, pek çabuk biter.
..
Allaha şirk koşmak kadar günah bir şey yoktur,
Ahiret gününe inananlar şirk koşmasın.
Günümüzde Allaha şirk koşan kimse çoktur,
Ahiret gününe inananlar şirk koşmasın.
Amellerin en güzeli Hakkı benimsemek,
Dünyaya zaman ayırmak boşuna bir emek.
..
Komşusu kendisinden emin olmayan kişi,
Ahiret günü asla cennete giremez.
Komşusu kendisinden memnun kalmayan kişi,
Ahiret günü asla cennete giremez.
Komşuluk bizde sevgi saygı ile bilinir,
Dünyada iyi geçinmekle komşu olunur.
..
Bedenin dünyada olduğu kadar,
Kalbinin mekânı ahiret olsun…
Yunus’un deryada kaldığı kadar,
Kalbinin mekânı ahiret olsun…
Hep mutmain ol ki elde alıcı,
Öyle selam sal ki dilde kalıcı!
..
Sen durma hele işle
Ahiret var hesap var
Meşgalen hangi işle?
Ahiret var hesap var
Münker ve Nekir önce
Gelecekler ölünce
..
Dünyada mekan lazım ahirette iman
Her gelen gidiyor burası bir liman
Günahları sevaplara etmeli virman
Ahiret muhasebesi bu düşünmeli insan
Ahirette nihayete erer kim haklı suçlu
Alacaklı olmalı hakeza gitmemeli borçlu
..
Takdiri ilahi neyse gelecek başa
İstesen de istemesen de paşa paşa
Gönül ister ki hep huzurlu mutlu yaşa
Dünya adil olsaydı ahiret olmazdı
Kaldır kalbinden husumeti adaveti
Oyalamasın seni dünyanın şehveti
..
DÜNYA AHİRET DENGESİ VE VERASET
Müslümanların Kuranı yanlış anlamaları, Kuranı bırakıp bir takım felsefeleri ve mistik inanışları takva zannetmeleri ve özelliklede felsefi tasavvufun İslam dünyasında hakim kültür haline gelmesiyle Kuranın bu eksende yorumlanmaya ve tefsir edilmeye başlanması Müslümanların dünya olgusunu algılama noktasında içinden çıkılamayacak bir çıkmaza düşmelerine ve Allah’ın kendilerine yüklediği yer yüzünün hilafeti ve verasetini(Bk.:Bakara:29 Enam:165,Araf:69-74,Yunus:14,73,Neml:62,Fatır:39,Sad:26) kaybetmelerine yol açan bir uçuruma yuvarlanmalarına sebebiyet vermiştir.Tabi ki bahsettiğimiz bu süreç uzun bir zaman almış Asrı Saadetten sonra ortaya çıkan saltanat serüveniyle başlamış ve en son Osmanlı devletinin zayıflayıp yok olması ve yerine İslam dünyasında seküler hukukun yerleşmesiyle emperyalizmin hakimiyetine kendisini teslim etmiştir bu sürecin algılanması ve yeniden bir dirilişin yaşanması dünyanın yeniden tanımlanması ve Kuran bağlamında dünya ahiret birlikteliğinin ve dengesinin sağlanması ile mümkündür.Sorunu tanımlayabilmek ve giderebilmek elbetteki kaynağına gitmekle mümkün olduğundan bizde bu sorunun kaynağını tespit etmeye ve olumsuzluğu gidermeye hiç olmasa bu bağlamda atılacak adımlara bir katkı sunmaya çalıştık.Asrı Saadetten sonra Muaviye ile başlayan ve dünyevileşmenin başlangıcı olarak nitelendirebileceğimiz süreç zevk ve sefaya düşkün olan Yezidin ehli beytin bireylerine zulmetmesi ve hilafet merkezini Medine’den Şama taşıması, Emevi sülalesinin israf ve debdebeli bir hayatı benimsemesi,saraylar yaptırması ve yeni Müslüman olmuş halka iyi davranmaması v.s dünyevileşmenin yaygınlaşmasına sebebiyet vermiş bu zihniyet Abbasilerle de devam etmiş bu süreçte insanlar ya saltanat taraftarı olmuş ya saltanatla mücadele etmiş yada bu iki tavrın dışında bir tavır geliştirerek münzevi hayatı seçmiştir daha sonra saltanata karşı çıkanların acı kayıplar vermeleri ve başarısız olmaları ile birlikte toplumda saltanat taraftarı ve onlardan uzak duran zahitler olarak iki tip insan prototipinin kalmasıyla seçenek(Sosyal tavır) ikiye inmiştir daha sonra kendi felsefelerini de üreten bu düşünce kemikleşmiş ve bir disiplin olarak ortaya çıkmıştır.birisi dünyevileşmeyi diğeri ise mitleşmeyi (Ruhbaniyet) temsil eden bu iki aşırı uç neredeyse hakikati kendilerine uydurma adına bir düşünce sistemi geliştirmiş ve bu sistemlerini İslam adına sunar duruma gelmiştir. Kuran’a parçacı yaklaşan ve esasen Antik felsefe,Hint mistizmi, doğu felsefesini ve Hıristiyanlığın ruhbaniyet(Bk:Hadid:27) anlayışını İslam’a taşıyan bu düşünce sistematiğinin öncüsü olan mutasavvıflar dünyayı çok kötü bir şekilde tavsif etmişlerdir. Mesela kendinden önceki sûfîlerin Kuran yorumlarını derleyen Ebû Abdurrahmân es-Sülemî(ö.412/1021) ,şu sözleri nakletmiştir: Zünnûn el-Mısrî: Dünya mezmûm(zemmedilmiş, kınanmış) olarak yaratılmıştır. Ebû Bekr el-Verrâk: Dünya bela, meşakkat ve hevâ yurdudur. Her kim bu dünyadan yana muradını ifnâ ederse her şeyden/belâdan salim olur. Sehl et-Tüsterî: Dünya tıpkı bir ağaç gibidir. Kökü cehalet, dalı yiyip içme, giyinip kuşanma, uyuyup istirahat etme, kadın, güzel koku ve malı sevmektir. Semeresi ise ilâhî azabı mucip olan günahlardır.(Tefsirüssülemi Hakaikuttefsir:C.2S.233) sûfî müfessir Kuşeyrî (ö. 465/1072) de şöyle bir izah getirmiştir: “Dünya hayatı yok olmaya mahkumdur. O ne [bir saniye] rötar yapar ve ne de bir yerde karar kılar. O filhal Allah’tan alıkoymaktadır. Gerçi ekmek aş verir ve fakat karın doyurmaz. Tıpkı çocukların oyunları gibi hiçbir kural (istikamet) tanımaz. İnsanı haktan ve hakkı hakkıyla kavramaktan alıkoyar.”(Kuşeyri Lataif’ul İşarat C.3 S.290)
Ebû Hâmid el-Gazâlî’nin (ö. 505/1111) İhyâu Ulûmi’d-Dîn adlı tasavvuf klasiğinin Zemmü’d-Dünyâ bölümünde de dünyayı tahkir ve tezyif eden birçok manidar söze rastlamak mümkündür. Gazâlî’nin bu bölümde aktardığı bilgilere göre dünya mutasavvıfların gözünde maddeye yönelen nefsin arzularından (hevâ ve şehvet) ibaret olup bütün kötülüklerin kaynağıdır. Çünkü dünya özü itibariyle insanı alçaltan ve aslî maksadını ona unutturan bir niteliğe sahiptir. Hakk’a giden yoldaki en büyük mâniadır(engel) . Bu yüzden kimi sûfîlerce “domuz” diye adlandırılmıştır. Dünya yalan, âhiret gerçektir. Dünya ile âhiret iki kuma gibidir. Biri memnun edildiği ölçüde diğerinin rahatsız olması kaçınılmazdır. Dünya Allah’ın düşmanıdır. Dışı çekici bir kadın, içi çirkin bir kocakarı gibidir. Allah dostu olan bir insanın dünya ile ilgi kurması muhaldir.(Gazali İhya:C:3S:214-225)
Gazâlî, hayra vasıta olan nesnelerde kısmen de olsa hayır bulunduğu düşüncesinden yola çıkarak dünyanın mutlak surette bir düşman olarak algılanmaması gerektiğini söyler ve böylece tasavvufî gelenekte daha mutedil bir anlayışı benimser. Bununla birlikte, dünya sevgisinin mutlak surette
ciddi bir tehlike ve risk içerdiğini belirtmeyi de ihmal etmez.
Özetle, dünya sevgisi ile âhiretin birlikte yürümeyeceği, yani bir koltuğa iki karpuz sığdırmanın mümkün olmadığı, tasavvufî öğretinin en temel prensiplerinden biridir. Bu yüzdendir ki dünyaya adamakıllı mesafe koymak, seyr-i sülûkun ön koşullarından biri addedilmiştir. Kuşeyrî’den öğrendiğimize göre seyr-i sülûkta samimi, azim ve sebat sahibi olan bir müridin dünyevî ilgilerden kendini soyutlaması gerekir. Alâik ve şevâgıl denen bu ilgileri bir kenara koymak ve böylece dünyevî angajmanlardan kurtulmak (ferâğ-ı kalb) tasavvuf yolunun esasıdır. Dünyevî ilgilerin başında mal tutkusu gelir. Kendisine çok önem atfedildiği için mal-mülk ister istemez insanı hak ve hakikatten uzaklaştırır. Bu yüzden hubb-i mal(Mal sevgisi) ve tûl-i emeli(uzun vadeli dünya işleri) terk etmek gerekir. Keza hubb-i câh ve riyasetten de (makam, mevki ve liderlik tutkusu) vazgeçilmelidir.() Bir mürit bütün dünyevî ilgilerden kendini soyutlamadıkça ona herhangi bir zikir telkininde bulunmak caiz değildir.(Kuşeyri:Errisale:S:380-381) Sülemî ve Kuşeyrî diğer büyük sûfîlerden de şu sözleri aktarmışlardır: Yahyâ b. Muâz: Dünya İblis’in içkisidir.Kim ondan bir yudum içerse
..