Sevdasını saklıyamadığım
Doya doya yaşayamadığım
İstanbul'da gün batıyor erken
Koyu kızıl karanlıklar
Hüzünlü teleşta..
Yaşlı vapurun güvertesinde
Bir ben var elleri üşüyen..
Acıyla kalkıyoruz aheste
Binlerce göz rıhtımda
Ama sen yoksun içlerinde..
Üstelik benim gözlerim de sende
Hiç böyle sevmemiştim ki
Ondan kayboluyorum acemice
Çıkmak isterken düzlüğe....
Gidiyorum ya senden acıyan yüreğimle
Ahhh nasıl zor bu veda
Neden diye sorma sakın
Dayanamam kırılır, ağlarım
Hafife alınan sevgimden utanırım...
Şüphelere boğdun aşkımızı
Hem sevip, hem sevilirken
Gönül evimi sevgine adamışken
Söyle sevgili söyle.. neden?
Neden?
Kuşku tohumları büyüttün içimde
Seni seviyorum canımın içi derken...
Bak kayıyor ellerim avuçlarından
Sıcağını delice özlerken ben
Hiç mi sevmedin, kalmadı mı hiç anı
Hasret biriktirdiğimiz gecelerden
Saatlerce dinlendiğin kahvelerimden...
Yeminim var dı yosun gözlüm sana
Yalan katmadım ki hiç sevdama
Bazen kızdığın da olurdu bana
Ama günahlarımla hiç girmedim
Soluklanmaya doyamadığım koynuna..
Zaten giderken alsam da kendimi
Emanetimdir ten kokum sana...
Rüzgarın esininde duydukça tenimi
Geçte olsa anlıyacaksın ve ağlıyacaksın
Bu sevdayı şüpheye kurban ettiğini..
Neyse canımın özü gidiyorum
Hoşçakal...
Hoşçakal cansuyum
Keskin bıçak susmaların koynunda
Var biraz daha eylen sen...
Artık hiç konuşma
Sus sakın sorma neden...
Yürekten gittiğim gün o hakkın alındı elinden..
Kayıt Tarihi : 17.3.2007 14:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Konuşsana diyemem artık.. Soru da soramam Alıp sevdamı gittiğim yürekten...
![Aycan Deniz](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/03/17/ahhh-nasil-zor-bu-veda-2.jpg)
Hem sevip, hem sevilirken
Gönül evimi sevgine adamışken
Söyle sevgili söyle.. neden?
Neden?
Kuşku tohumları büyüttün içimde
Seni seviyorum canımın içi derken...
bu şüpheler hep sevgilerin katili.güvensizliğin sevgide açtığı yaraları iyi aktarmışsınız.yüreğinize sağlık.
Neyse canımın özü gidiyorum işte
Beceremedim habersizce gitmeyi
Uzun bir mektup bıraktım güneş gözlerine
Beni sevdiğini sandığım yüreğine
Hiç değilse bundan sonra
Ömrünün sonuna kadar
Sevgiyle an diye beni...
Gidiyorum iki gözüm..gidiyorum
Hoşçakal...
Hoşçakal cansuyum
Keskin bıçak susmaların koynunda
Var biraz daha eylen sen
Yürekten gittiğim gün senden
Artık hiç konuşma
Sus sakın sorma neden...
O gün alınmıştır o hakkın elinden..
Deremedin sevdamı vakit varken
Döndüğünde bilmiyorum ki
Bıraktığın yerde olurmuyum ben..
müzeyyen başkır
'İnsanlar, dağların zirvelerini, denizlerin dalgalarını, büyük ırmakları ve engin okyanusları görmek için seyahat ederler. Fakat bunun yanı sıra en büyük mucize olan kendi varlıklarını görmeden bu dünyadan göçüp giderler.' (Saint Augustin)
Hindistan'da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yapıtlarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve onu 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Geleri olarak tanısa da kısaca Ranga Guru derlermiş. Onun yetiştirdiği bir ressam olan Racigi ise artik eğitimini tamamlamış ve son resmini bitirerek Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru;
'Sen artık ressam sayılırsın Racagi. Artık senin resmini halk değerlendirecek.'
diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve meydanda en görünen yere koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış.
Racigi birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki tüm resim çarpılardan neredeyse görünmüyor. Çok üzülmüş tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki. Resmi alıp götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş. Ranga Guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını istemiş. Racigi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş.
Ranga Guru resmi tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş. Ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya, birkaç fırça ile birlikte insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Racigi denileni yapmış...
Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da boyalar da bırakıldığı gibi duruyor. Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış. Ranga Guru demiş ki;'Sevgili Racigi, sen ilk resminde insanlara firsat verildiginde ne kadar acımasız eleştirebileceklerini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı... Oysa ikinci resminde onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin. Şunu hiç unutma sevgili Racigi, kötü yönde eleştirmek kolaydır, yapıcı eleştiride bulunmak ise eğitim gerektirir. '
- Alıntıdır -
TÜM YORUMLAR (21)