30 Ağustos denince yüreği güp edenler,
Kimi, ataları sayesinde bugüne gelenler,
Kimi kutlanmasından rahatsız hainler,
Bilmem nedendir?
Çoğu evler bayraksız, sokaklsr öksüz,
Kimilerinin milli duyguları yozlaşmış mı, tozlaşmıs mı?
..
Tanrım, geçip giden hoş şeylere baktığımda,
Yaşlı ağaçların altında taze yaprakların gölgesi
Dans eder çimende dolanan rüzgârı ya da Ağustos demetlerindeki
Ağustos güneşinin altın sessizliğini hoşnut etmek için.
Bundan daha mutlu bir dünya olduğuna inanabilir miyim ki?
Ve varsa eğer
Ölümsüz herhangi bir şeyin yüreği
..
Ağustos sıcağında
bacalarda yatıp
yıldızları sayarak
uyuya kaldığımız
düşmemek için
tedirgin olduğumuz
..
Bagrini topraga serdigi agustos bir agustos
Yasadikca uzun yaz günlerini ayva sarisina ve nar tanesine solduran
Usulca ugrayip gecen esintiler gibi alip diyarina götüren mahleden cismim
Ve divane delisi ismim
Suyu serin eski bakraclar gibi basucumda felfeleleyen saki pinara tiryakar
Ki zaman kendi köprüsünden gecip giden adsiz bir yolcuyken
Akrep vuruyor hasret daglayan cingirakli saati
..
Yelden esinti
Selis akiskan
Nemden dem tutan suyum ben,
Damarimda dostu tanistiran kaynaklar
Ve simdi hemen size dogru yoldayim
Benden yikindim ciktim ve nefes nefese size dogru
Titreyip durmakta olan uzak pusulayi seslenip cagirip derinden doruga
..
seni bahara bırakıyorum
benim yolum uzun
takatin yok
ağustos yangınlarına
..
(...)
Bütün nüfusları öldür diyor:
İçimdeki bencil-man;
bir sen kal, bir de ben!
Ağustos 2010
..
Eksik eteklerdi onlar...
Yıllarca çay,pamuk taşıdılar eksik etekleriyle...
Eksik akıllılarsa yeni yakıştırmalar bulmakla meşgullerdi hep....
7 Ağustos 2011
..
Bu gün otuz Ağustos
Ülkemizin büyük zaferi
Hatırlıyorum geçen sene bugün
Aramıştı beni
Çıkmıyor yine epeydir sesi
Oysa geliyorum demişti
..
sessiz tepelere yıldızlar
yağan güzel ağustos ayım
Aragon
avuç içi dudaklarında
Ay'ı beklemiştik hani
hani sakalından sukunet balkımıştı
..
Yıkılmış bir şehrin sokaklarında,
Dökülmüş anılar,orta yerdeler...
On yedi Ağustos şafaklarında,
Hani sevdiklerim,hani nerdeler...
Ürkütülmüş arı,sanki insanlar,
Gayesiz,amaçsız,dolanır durur.
..
Türk Dünyasının ilk üniversitesiydi, Ahmet Yesevi Üniversitesi!
Kazakistan’a, 2006 yılında Elâzığ Valisi Muammer Muşmal’ın Başkanlığındaki bir heyetle, Orta Asya’nın parlayan yıldızı Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’e, Türk Dünyası Hizmet Ödülünü vermek vesilesiyle gitmiştik. Tabiatıyla, Anadolu’nun manevi fatihi, bütün Türk Dünyası’nda, ‘—Pir-î Türkistanî’ olarak bilinen Ahmet Yesevi Hazretlerinin Yesi Şehrindeki makamlarını da ziyaret etmiştik. O ziyarette Elâzığ Heyetini gecenin geç saatlerinde Ahmet Yesevi Üniversitesinin kapısında karşılayan o dönem Üniversitenin Mütevelli Heyet Başkanı Namık Kemal Zeybek bizlere iki gün boyunca o kadar doyurucu bilgiler vermişlerdi ki, o gıpta ettiğim heyecanı ve coşkuları hala kulaklarımda çınlıyor!
2006 Yılı Türk Dünyası Hizmet Ödülünün mimarları arasında şüphesiz ki, Kültür Eski Bakanımız Namık Kemal Zeybek ve Atatürk Yüksek Kurum Başkanı Prof. Dr. Sadık K.Tural Hocamızın katkıları takdire şayandır.
Türk Dünyasını, Türklük coğrafyasını tarihi, kültürü, dili ve iklimi ile gönlüne bezeyen Namık Kemal Zeybek, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde ve Türkistan(Yesi) Şehrinde el üstünde taşınıyordu. Kazakistan başta olmak üzere bütün Türk Dünyası’nın buluşma mekânıydı!
Ne olduysa, 2006 yılının Temmuz ayından sonra oldu. Olanları, Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Yönetim Kurulu’nda bulunan Feyzullah Budak’tan dinleyelim; “Biz Sayın Zeybek’le birlikte bu şansı iyi değerlendirmeye gayret ettik. Türkiye Türkçe’sini yaymaya, Müslümanlığı öğretmeye çalıştık; alkol konusunda iyi örnek olmaya çalıştık.. Ancak Sayın Çetin Doğan’ın göreve gelmesiyle öyle uygulamalar başlatıldı ki, öyle garip bir görüntü ortaya konuldu ki, Yesevi Üniversitesi, misyonundan çıktı adeta. Okutulan Yesevilik dersi bile kaldırıldı. Bazı üniversitelerde açtığımız Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri kapatıldı. Yaklaşık 60 lisede kurduğumuz sınıfların çok cüzi miktarlarda olan kaynağı, sırf İlahiyatçılara ders verdiriliyor diye kesildi. Türkî Cumhuriyetlerden öğrenci alımının önüne geçildi. Başörtüsü yasağı getirildi… Bütün bunlar bizim yıllardır orada yapmak istediğimiz hizmetleri baltalamaktan başka bir şey değil. Anlamıyorum ben, Yesevilik dersi nasıl kaldırılır. Kazak toplumunu, Orta Asya’yı ayağa kaldıracak olan Yesevi düşüncesidir.”
İşi ehlinden alırsanız, işi kendilerini bu davaya hasreden yürekli insanların, Yunus yüzlü asrın gönül dervişlerinin elinden alırsanız, ‘—tepetakla gidersiniz’ Feyzullah Budak’ın anlattıkları karşısında, ‘—başımızdan kaynar suların döküldüğünü’ hissediyorsunuz. Öyle bir zihniyet iş başına geliyor ki, 10–15 yıllık emeği yerle bir ediyor. Bir yüce ufku, Türklüğün buluşma adresinin adresine, ‘—simsiyah bir bulut’ bir zifiri karanlık gibi çöküyor!
Sn. Budak anlatıyorlar; “Doğan’ın göreve geldiği 2006’nın Temmuz ayında, üniversitede Türkiye’den gelmiş 48 personel vardı; öğretim üyesi ve idari kadrolarda. Bu 48 kişi o kadar hassas ve kritik noktalarda görevliydi ki.. Türkiye bu 48 kişiyle tam bir ortaklık görüntüsü veriyordu. Paşa, 2006’nın Ağustos ayında yeni görevlendirmeler yapılırken, bu 48 kişiden 40’ını gönderdi, attı. 2007’nin Ağustos ayında da geriye kalan 8 personeli çekti. Türkiye’den gelen yönetici sayısını sıfırladı. Paşa böylelikle üniversitenin yönetimini Kazaklara devretti.”
..
6 Ağustos 2008
Gencecik çam ağaçları
Askerlerin yaşam armağanıydı…
Dul kalmasın diye emeğinin bu şanı
Doğa, sevdikleri, sevgilisi hep vatana aşkıydı…
..
Bugün yirmibir Ağustos pazar!
Her altı yılda bir takvimler böyle yazar.
Gelişinin değil gidişinin yıl dönümü.
Benden iyi kim bilir,sayıyorum gününü.
Bu gece gözyaşım akacak,su gibi cam kadehlere.
Tek başıma,yudum yudum içeceğim yalnızlığı.
..
Ağustos geldi şen şakrak şu ülkem Türkiye’m güldü
Bulutlar ağdı, gül toprak kokarken bülbülem güldü
Sevinmez kim bilinsin sevmiyor ülkem, yetim kaldı
Bu bayram bitti hasret “Ülke Cumhurbaşkanım Gül”dü
..
Şiir bir gök-
kuş-ağı altından
geç-en şairdir.
30 Ağustos 2004, Londra, İngiltere
Kaynak: Avrupa Haftalık Gazete, 7 Ekim 2004, Londra, İngiltere
..
Aylardan ağustos
Yirmi birinde takılı kalmış takvim
Akşamın sessizliğini
Çığlıklarımla bozmuş sesim
Bu gün benim doğum günüm
Irmak olup çağladım
..
Göklerde hüzün
İçim de matem var bu gün
Kaç zamandır yolunu gözlerim
Hasretin acıtır oldu içimi
Gel desem çıkıp gelirmisin?
Seneleri bölük börkçük ettim kendi içimde
Her mevsimi seninle süsledim
..
Aşk, ömrüme hem büyük mutluluk
Hem de ağlamak yalnız gecelerde,
Bir gün gidersem bu dünyadan
Şiirlerde kalan ay ve yıldızlarımı tutar mısın?
Rüzgârımı dost eder misin evine?
Baharı solmaz kır çiçeklerimi, gülleri koklar mısın?
Toprağından dans aldığım dağlara çıkar mısın alaca karanlıkta?
..
Hân-ı Hânân virdi ile geçti beyhûde ömür
Olur muymuş Yektâ'sız vird ferdâya bakan umur
Pendik; 27 Ağustos 2006
..