annem ki, hüzünden bir dağ,
o sabah bir dağ devriliverdi onca gürültüde. öyle bir masa değil devrilen koca bir dağ.
solu gürültü sağı gürültü
öyle ki etrafın gürültüsünden kendi devrilişini duyamadı.
ben ki o sabah bir dağın boğuluşunu gördüm kendi gözyaşlarında
halbuki onca saat bekledi de tufanda, bir Nuh'un gemisi gelmedi yanıbaşına
damlaya damlaya göl oldu da, kendi gözyaşını silecek bir mendil bulamadı koca gürültüde
gürültü kocaydı, fırtına koca. Bir annem küçük heybetine rağmen onca
küçük bir dağdı lakin kesinlikle bir tepe değil.
o gün belki devrildi ama eteklerini tutup da yine de öpmedi.
o gün belki devrildi ama yine de alnını yere dayamadı.
şimdi söyleyin bir dağ mıdır anne yoksa tepe mi?
Heybetine sığındığım bir dağ mı tepe mi?
yamacında göz yaşlarından oluşturduğu göl şahit ol,
şahit ol annem seni de yutabilirdi yapmadı.
şahit ol, burnunu havaya dikip kibirlenebilirdi yapmadı.
ağladı için için ağladı.
sıktı yumruğunu, onu devirenlere sallayabilirdi. yapmadı. havada kaldı eli
sonra yumruğunu açıp gözyaşlarını sildi
devam etti süpürdü eteklerini, yaptı yapması gerekenleri
ama yapmadı yapmak istediklerini.
annem ki etraflıca tepelerin kıskandığı güzellikteydi. yara bereydi her yanı
taşlıktı yamaçları. ama annem güzeldi.
Annem doruklarına düşen yıldırımlara da hiç küsmedi, darılmadı onlara
yıldırımlar negatifti, annem pozitif ondan olsa gerek çekiyorlardı birbirlerini.
annem bunu biliyordu, annem o yıldırımlara rağmen güzeldi
annem gürültüye rağmen güzeldi, annem gürültüde gülerdi
gülerdi , yıldırımlara bakıp gecemi aydınlatıyorsunuz derdi,
günümüz pollyanna'sı ete kemiğe bürünmüş olmuş benim annem.
içini açsak çürüktü, yara bere böcek. çünkü dışına kusmazdı biz bilmezdik
annem çokça çürüyen bir dağdı. Ağaç değil dağdı. Dağlar da çürürmüş o sabah anladım.
dağlar da çürür bilmezsiniz siz. ben de bilmem, bilemedim
dağlar güzel oyun oynarmış, dıştan gülüp içten güzel ağlarmış. biz görmeyelim diye ne çok çürümüş
kim bilir daha ne çok çürür? çürüye çürüye küçülür. Ama ben yine gelir onun eteğinde dinlenirim.
onun çiçekli eteklerinde dinlenirim.
anne olmak dağ olmakmış. lakin bir tepe kesinlikle değil.
doruğuna hayran kalıp yavaş yavaş koştuğum bir dağ annem
ama onun doruğuna ben ulaşamam .
ağrırdı eli kolu, ağrırdı başı ama en çok ağrırdı kalbi.
o bir ağrı dağı, ağrırdı ağrı dağı. inlerdi geceleri. lakin şehrin hiçbir vatandaşı duymazdı çığlıklarını
annem ağrı dağı, ağrıdan bir ağrı dağı. Hem çok uzakta hem yakınca bir dağ ağrı dağı.
gövdesi büyük sesi küçücük, bu da ona verilmiş bir ceza olmalıydı.
hayır yanılıyorum ceza değil annem bunla sınanıyordu.
sınandığı yerden kazandı annem, isyan değil sabretti.
dağlar da sabredermiş o sabah anladım.
ağrır ağrır da yine de sabredermiş.
Kayıt Tarihi : 23.6.2018 16:17:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Rumeysa Ekinci](https://www.antoloji.com/i/siir/2018/06/23/agridan-bir-dag.jpg)
TÜM YORUMLAR (1)