Gözlerini açıyorsun yavaşça dünyaya. İlk adımını ağlayarak atıyorsun. Ağlıyorsun; çünkü lanetlenmiş dünyanın tam ortasında buluyorsun kendini. Dünyaya, bedenine, nefes almana binlerce kez lanet ediyorsun. Elinden tek gelen şey ağlamak oluyor ve sen de doyasıya ağlıyorsun. Birilerine sesini duyurmaya çalışıyorsun. Rabbinin huzurlu kollarına geri dönmek istiyorsun. Her ne istiyorsan, ne şekilde bu dünyadan kurtulmaya çalışıyorsan da tüm çabalarının hiçbir sonuç vermediğini anlıyorsun. Her şey boşuna oluyor ve sen bu durumu kabullenmek zorunda kalıyorsun. Bu durum karşısında savunmasız küçük bir beden olarak yapacakların kısıtlı olmuyor mu? Her normal insan gibi yaşamına devam ediyor ve kendini hayatın akışına bırakıyorsun…
Savunmasız şekilde birilerine muhtaç oluyorsun. Boş gözlerle etrafına bakınıyor, çevrendekilerin çabalarını seyrediyorsun. Karşılıksız izlemekle yetinebiliyorsun çünkü. Tüm çabaları seni yaşatabilmek oluyor. Kendilerince iyilik yaptığını zannediyorlar fakat senin için kötülük olduğunu bilmiyorlar. Seni sevişlerini, sevgi dolu bakan gözlerini görüyorsun. Şefkatli ve merhametli kollar olduğunu anlıyor ve onlara sığınıyorsun. Hayatın kokuşmuş ve acımasız yanlarından korkuyorsun ve daima senden uzak durmasını istiyorsun…
Hızlıca büyüyorsun ve hayata iyice bağlanıyorsun. Hep bir amaç peşinde koşuyorsun. Gözlerin köreliyor ve Rabbinin kollarını unutuyorsun. Dünya işleri sarıyor beynini. Amacını tam anlamıyla gerçekleştiriyorsun. Karşına senin için tek kelimeyle mükemmel birisi çıkıyor ve sen de ona bağlanıyor, kopamıyorsun. Güzel günlerin geldiğin zannederek mutlu oluyorsun ama ne yazık ki öyle olmadığını bir zaman sonra anlıyorsun. Başına senin gözünle felaket denebilecek bir olay geliyor ve dünyan yıkılışa uğruyor. İşte hayatın o kokuşmuş ve acımasız yanlarının gelip seni bulduğunu anlıyorsun. Acı üstüne acı çekiyor ve ne yapsan unutamıyorsun. Hayat sana çekilmez bir çile gibi geliyor artık. Tüm işlerin sarpa sarıyor ve yaşama hevesin en başındakine dönüyor…
Ya intiharın eşiğinde buluyorsun kendini,
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta