Ben, Selim, Halil oturuyoruz soğuğunda bu ayazın
balıkçı kahvehanesinde.
Beli bükülmüş Selim'in.
Yine sedirinde yatmaktan avlunun.
Gülüyor kocaman ağzıyla Halil tam karşısında oturmuş Selim'in.
Yine bulmuşsun layığını, diyor.
Gezmeyecektin, sevmeyecektin
Öyle koca şişeleri devirmeyecektin.
Asıl sen, n'edecektin biliyor musun birader?
Kocaman açıp göğsünü,
Yetmiyor Tanrım
Yetmiyor bu yürek herkesi kucaklamama,
deyip inletecektin şafağında göğü.
Doğrusu yetiyor da, az geliyor yine de kime açsam.
İyisi mi ikilet işte şu miskin yüreğimi.
Selim, bir eli göğsünde dinliyor yalnızca.
Nasıl da mağrur bir çocuk şimdi.
İki yüreğin var artık desen, koşup sarılacak karısına
Onun mutluluğuyla.
Menteşesi inliyor yağmurun aşındırdığı kahvehane kapısının.
İnliyor ve inledikçe göğsünü sıkıyor Selim.
Sonra masadaki kırıntıları topluyor parmağının ucunu diliyle ıslatarak.
Duymuyor artık kimseyi, gıcırtıyı da.
Selim diyorum, Selim.
Menteşesi gıcırdıyor kapının
her girişinde ve çıkışında ağır aksak yürüyen adamların.
Fakat göğün yağmurdan bitkin düşmüş halini anımsıyorum.
Yüreğim sıkışıyor.
Yağmurun aşındırdığı kahvehane kapısının menteşesine bakıyoruz hepimiz.
Eli göğsünde kiminin, kiminin başı dumanlı.
Kimi gözleri yaşla dolu, farkında değil yaşadığının. Kimi direnmekte yine kaptırmamak için cebindekini. Kimi gelip geçen gölgeleri takipte..
Gölgeler beliriyor,
Gölgeler ve karartılar
Ve gelip geçiyorlar, ağır, aksak, telaşlı... Huysuz, ağlamaklı.
Selim gölgelere karışmış.
Tanrım, diyordu
Tanrım, kırıntılara ayır yüreğimi
Gıcırdayan kapıdan çıkarken.
Halil'le oturuyoruz, karşımda duruyor Halil.
Gölgeleri sayıyoruz, telaşla bir yerlere yetişen gölgeleri.
Gölgeleri sayıyorum, ağır aksak gölgeleri.
Kayıt Tarihi : 29.10.2023 03:10:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sonu baştan belli bir yoldan kalan belki en eşsiz anı, tekrar yürümeye değmeyen.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!